Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

Yeni muhafazakâr insan modeli

Yeni muhafazakâr insan modeli

İnsanlardan “Yaşadığımız şu kısacık dünya hayatında başkaları gibi olmasa da biraz olsun zevk ve haz almak bizim de hakkımız değil mi?” dediklerini duyduğunuzdan bu yana kaç zaman geçti hatırlıyor musunuz?

Galiba biz duyalı yaklaşık 45 sene falan oldu.

Üniversite yıllarında idik ve küçük şehirden veya kasabalardan gelerek devletin verdiği yükseköğrenim kredisini sorumsuzca harcamanın dayanılmaz hafifliğine kapılan bazı arkadaşlarımızın verdiği cevaplardan duymuştuk ilk defa.

Aradan geçen yıllarda hiçbir şey değişmedi ve üniversite sonrası devlet dairesine kapağı atanların maaşlarında yükselmeler meydana geldikçe de daha yüksek sesle ifade edilmeye başladı bu düşünce tarzı.

Seksenli yıllarda yaşadığımız askeri darbenin sağladığı siyasi serbestliğin ardından işbaşında tutulmaya devam edilen 24 Ocak kararlarının mimarı olarak lanse edilen Özal’ın güya ülkeyi geliştirmek ve zenginleştirmek adına tüketimi hızlandırmak şeklinde gerçekleştirdiği transformasyonun sonucunda alışkanlıklar değiştirildi.

Ekonomi ve özellikle de bankaların başına getirilen batı da okumuş çocukların ani ve baş döndürücü yükselişlerindeki hayat tarzlarının topluma yansıması olan israf içindeki şaşalı yaşayışlarını yakalamak gibi boş bir hayale kapılan insanlar onlardan gördüklerini terzilerinden ve tuhafiye mağazalarından istemeye başladılar.

Bunun üzerine oluşturulmaya çalışılan yeni tüketici neslinin profiline uygun ürünleri piyasaya sunmak amacıyla yaygın bir şekilde moda üretilmeye başlandığı yıllarda yetmediğinde Avrupa’dan ithal giyim eşyaları devreye alınıverdi.

Türk toplumunun israf sız ve kendine yeten diye ifade edilen tüketim alışkanlıklarını yok etmeye dönük bu gayretin esas amacının ileriye dönük olarak ve mutlak surette milli, ekonomiyi dar boğazlara itecek şekilde bir ithalatın serbest bırakılmasının hedeflendiğini o dönemde kimse anlamadı.

Piyasaya akın eden ithal tüketim ürünlerinin yanında merdiven altı taklit üretimlerin tavan yaptığı bu dönemde varlıklı olanlar ile dar gelirli olanların kaliteleri ayrı olsa da aynı renk, aynı kesim ve aynı görünüşteki giyim kuşamları muhafazakâr insanların uygarlık değeri olarak görüldü.

Hatta modayı an be an takip eden muhafazakâr ailelerin çocuklarının artık birlikte görünmekten kaçındıkları eski mahalle komşuları veya dar gelirli akrabalarının maganda ve serkeş olarak görülen çocuklarıyla aynı fiziki görünümde ve aynı alışkanlıklara sahip olması bile yadırganmadı.

Ulaşmak istedikleri ancak aradan geçen 50 yıldan fazla bir zamandır kapısında bekletildikleri Avrupa medeniyetinin değerlerine yaklaştık olgusuyla Türkiye'nin modernleşme yolunda ilerlediğinin teyidi olarak kabul edilen her adımın aslında bu mensup oldukları medeniyet binasından bir tuğla çekmekle eşdeğer olduğunu da fark etmediler.

Çağdaş erkek ve çağdaş kadın olduğunu cümle âleme ispat etmenin yolunun ailecek evde bir sofra etrafında buluşmak yerine kadınlı erkekli gösteriş mahalli olan mahallere gitmeden önce telefon edip menüyü sormak ve serviste karşılaşacağı günlük normal menüyü özel bir sipariş olarak vermek olduğunu zannedenler ve mekânın şef garsonlarını ismen tanıyacak kadar gedikli müşterileri olarak iyi bir yemek yemek ve iyi mekânda bulunmaktan çok iyi bir şekilde ütüldüklerini bile anlayamadılar.

2000 li yılların ilk 10 lu yıllarında şehrin batı bölgesinde Amerika ve Avrupa'nın ünlü hızlı yemek zincirlerinin mağazalarına olan rağbetten bir süre sonra hızlı yemek yemenin sadece ucuza karın doyurmak isteyen genç kitlelerin ilgi gösterdikleri bir yemek tarzına dönüştüğünü görmeleri üzerine eşleriyle ve çocuklarıyla veya hafta arasındaki iş yemekleri için arkadaşlarıyla yeni sosyal statülerine uygun olacak loca misali birbirinden ayrı odaları olan yemek ve nargile mekânlarını tercih ettiler.

Paranın helalden mi, haramdan mı nasıl kazanıldığını görmek istiyorsanız nerelerde, nasıl ve nelere harcandığına bakın” diyenleri haklı çıkaracak ölçüde israfa dönük olan bu hayat tarzını tenkit edenleri susturmak için İslam tarihinden veya İslam âlimlerinin sözlerinden emsal bulma telaşına girenlerin sonu hüsran olmasa da oluşturdukları maddi boşluk doldurulsa da kültürel ve ahlaki boşluk doldurulacak gibi değildir.

Bu yeni muhafazakâr düzende kendi meşruiyetleri için dinin rolü ve sınırı öbür tarafta ihdas edilmiş, Müslümanların bireysel ve toplumsal gelişmeleri ve zenginleşmeleri için hayatları ve devlet ile ilgili olan ilişkilerindeki düzenlemeleri için ise iman ettiği dinin kurallarının nereye konulacağını dini tamamen kenara alarak çözüvermişlerdir.

Yeni model muhafazakâr insanın meşruiyet noktasını daha nereye kadar genişletecekleri ise vicdanları ile girecekleri çatışma sonucunda belli olacaktır.

FARKINDA MISINIZ?

Geldiğimiz noktada “Bir dünya hükümetinin kurulup kurulmayacağı sorun olmaktan çıkmıştır. Şimdi sorun nasıl kurulacağıdır. İster katılımcı, ister totaliter."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Süleyman Küçük Arşivi
SON YAZILAR