Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Arasta “Bir Eski Zaman Düşü”

Konuşan, açılımlı bir kitap Araf’ta yahut ARASTA. Değerli Şair, Yazar M. Ali Köseoğlu Arasta sakinlerinin şahsında, “Solmaz pörsümez Yeni” denilen biraz kazıversek altında göverecek Türkiye’nin ruhuna, hikmetli bir öze değiniyor.

Özlediğimiz, biraz masalsı, fakat gerçekliğini bildiğimiz, her şeye rağmen yaşayacak, yarınlara boy uzatacak bir gelişim temeli, merkezi.

Eser, “bir eski zaman düşü” olarak da tanımlanmış. Elbette öyle, “Bir rüya uğrunda ben diyar diyar/ Gölgemin peşinde yürür giderim” diyor Necip Fazıl.

Dil zenginleşip dürülür bükülür, şehirlere yüreklere sığmaz olur; düşler canlanır. Ki muazzez rüyalarla yol alırız, güzideler bu rüyalardan beslenir, nice doğuşlar gerçekleşir, kahramanlar böylece büyür.

Arasta, manevî bir alışverişin mekânıdır aynı zamanda ki “Cennet ehline, ‘Size selam Olsun’ diye seslenilen yer eminim burasıdır.” diyerek selamlanır.

Kutlu bir çınarın kökleri, göğe uzanan dalları arasında gölgelenenler, irfan sofraları, ustalarıyla, sevdalılarıyla yürekler her dem tazelenir...

Profesör Tarık; Hafız Sabri, Gazeteci Necat, Hacı Ârif Bey, Mehmet Âkif, Çerkez Hatun, Pembe Hanım, Helvacı Tahsin; Yağcılar Hanı, Kurşunlu Cami, Muğla Mevlevihanesi Saat Kulesi, Millî Mücadele Günleri, Menteşe Gazetesi…

Tarihten, gelenekten, şiirden beslenen Dil bizi anlatılan hikâyelerin parçası haline getirir.

Arastanın atmosferi kalplerde taşıdıklarımızla, bir aşinalıkla bizi birleştirir, Çınaraltı sohbetlerinin, Arasta keyiflerinin lezzetine kapılıp, onlara karıştırır.

Aslında kitapta bahis konusu yalnızca Muğla değil belki, zamanı mekânı perdeleri aşan gerçekler, kendi iç şehirlerimiz, kalbimizi çevreleyen dönüştürdüğümüz, derûnda yaşayan o cevher.

Herkesin vakıf olmadığı bir geleneğin, bir ezel musikisinin, devranı kuşatmış âşıkane sözlerin gönle süzülmesi, sadra yağan ferahfeza yağmurlar.

Bu şehirleri zaman zaman biz de hissetmişizdir. Herkesin bir şehri, Arastası, hücresi, hayalhanesi, gaflet yahut serin rüyalara daldığı bir döşeği vardır herhalde.

Muğla’nın Bodrum katları değil, sırlı öteki yüzüdür anlatılan.

Şairin yumuşak zarif sözleri, Hacı Ârif Bey’in şarkısı, Bekir Sıtkı Sezgin’in salası, sadece düşlerde öte âlemde değil, bu dünyada da tahakkuk edecek aşkın, sulhun yaşam pınarları.

Yaşadıklarımız pek çok katman barındırır, etraflıdır, farklı bakış açıları bulunur.

Hikâye içinde hikâye mayalanır, yollar yolları çağırır. Belki bu sayede bir kuruluşa, yapılanmaya köklenmeye katkı yapanları, yazarın şahsî okumalarını, bir çeşitlenme ve renklendirmeyi de görürsünüz.

Demlenmiş bir gelenek sesi, bir hayat özünün varlığını duyurur. Esasen Araf’ta arada şüphede kalınmaz, hedef bellidir, hakikat aşikârdır, herhalde bir ebediyet sırrı faş olur.

Kitap bir vefa borcu, saygı, hatırlatma (Neyi Kaybettiğini Hatırla)

Dilbâz, ilham verici bir eser; bazı kısımlarında ufak ufak çekiştikse(!) de doğrusu yarenlik hoşuma gitti. Kitaptan bir bölüm:

“Bu kış zorlu geçecek belli ki.

Yapraklar, renklerini koruyamasa da hayat buldukları dallara tutunmaya niyetliydi, ama bu kararlarından hemencecik vazgeçtiler. Yerler sarı yapraklarla kaplandı. Ardından bulutlar Allah ne verdiyse şehre boca etti. Zeytin yaprağı ile incir yaprağı, su akıntısının üstünde buluştu. Bu, tabiatın doğal düzeniydi, fakat bazı yapraklar bu akışı kabullenmek istemediler. Zeytin yaprakları birbirine, incir yaprakları birbirine tutundu. Sanki birazdan kuruyup toprağa karışmayacaklarmış gibi, bu kısa yolculuğu bile birbirlerinden esirgediler.

Bir şemsiye, rüzgârın oyuncağı olmuş havada savruluyor. Oraya buraya çarpa çarpa ya bir çatı oluğuna ya bir ağaç kavuğuna ya da bir duvar çatlağına kırık dökük bir hâlde düşecek. Ama incinen yalnızca şemsiye değil gibi. Pardösüsü iliksiz, rüzgârın ellerini yalamasına ve yağmurun tepeden süzülmesine aldırmadan, nereden gelip nereye gittiği belirsiz bir delikanlı ile onun ters yönünde, gözyaşlarını yağmurla saklayan bir kız, kimsenin dikkatini çekmeyecek. Şemsiye, en azından özgürce bir uçuşu tatmıştır, onlardan daha talihli sayılır.”

“…Arasta’nın sokakları sele teslim oluyor. Hisar Dağı’ndan aşağıya doğru koşarak gelen sular çarşıya kadar önüne çıkanı silip süpürüyor. Tepeden kurşun gibi inen yağmur, bir de dağın oluk oluk akan sularıyla birleşince, rahmet zahmete dönüşüyor. Radyoda Emel Sayın ‘Yağdır Mevlam Su’ dese hemen susturmak gerekir. Dua edilecekse, ‘ Gazabından rahmetine sığınırız Ya Rabbi!’ demek daha yerinde olur.”

“… Hacıkadı’nın evinden baca dumanı yükseliyor.

Mutasarrıf Konağının perdeleri sımsıkı çekilmiş.

Yağmurun gürültüsüne karışıp ezilen bir keman sesi duyuluyor.

Duyulan belki de Çerkez Hatun’un yüreğinin fısıltısıdır…

Aslında kimse duymuyor”. (Araf’ta yahut ARASTA, Çıra Kültür Yayınları, 2025, s. 105-107)

Hayır, bazıları işitiyor, “Yağmurun Sesine Bak”, cama vuran her damlaya bak.

Dünya ahvali, Şahidî Camiinin şehadeti, yaprakların kardeşliği, ayrışma, solan aşklar, Tevhid, Şemsiyeyi tutan elle göğe yükselten sonra düşüren EL; şemsiyeler özgür değilse bile Şems’ler Şemsiler hürdür.

Her şeyi kuşatan Rahmet; Rahmet İlim mi; Ölüm de bir Rahmet mi?

Yine de tekrar okumalı Arasta’yı, kulak vermeli yağmurun sesine, Aşkın serazat ve tutuklayan nefesine.

Ne de olsa “İnsan kulağından sulanır” derler erenler.

Belli ki kimilerinin susuzluğu bitmez tükenmez bilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi

Edibâne Süzülüşler

30 Kasım 2025 Pazar 11:35

Gazze’nin Kanayan Yarası

23 Kasım 2025 Pazar 11:34

Bir Şairin Doğuşu: Ukdem

02 Kasım 2025 Pazar 12:39

Sam Weingott’ın Güncesi

26 Ekim 2025 Pazar 12:50

İşte Öyle Bir Zaman

12 Ekim 2025 Pazar 16:08

Gizli B/Ağlar

05 Ekim 2025 Pazar 12:14

Bir Üstadın Çocukluk Anılarından

28 Eylül 2025 Pazar 14:11

Eskimeyen Fotoğraflar

21 Eylül 2025 Pazar 14:49