Hüzeyme Yeşim Koçak
İşte Öyle Bir Zaman
Bir anne gölgesidir şimdi zaman
Elleri tellerinde saklanan güneşin izi
Pamuk sandığımız bulut değil sinesi
Damla düşürmez yüzümüze
Denizler yatar gözlerinde
Sessizce büyüyen yaralara derinlik basar
Serinlik basar merhem olur
Öteler tuzu içinden
Gövdelerinde salıncak kurar çocuklar
Bir anne gölgesidir şimdi zaman
Avuçlarında hep maharet
Dizlerinde hep mukavemet
Saçlarımda gül biter hep dokundukça
Sözünden dua iner her susuşta
Çatlar taşlar mahcup olur gördüğü merhametten
Kâh ısınır kâh soğur pir-u pak suretinden
Kıskanır dalların gövdeye değemeyen yanı
Kokusunda birikir naçar toprağın canı
Sen sevda de
Sen ne dersen de
Her şey ananın rengi (Nilüfer Zontul Aktaş, Kireci Kavlamış Duvar)
***
Bir Anne Gölgesi şiirinden, bu güzel mısralardan dünyadan ve orada geçirdiğimiz zamandan da bir anne izi yakaladım. Şiir, dalga dalga yükseliyordu.
Ve Dünya hakkında Büyük Veli İbnü’l-Arabî’nin yaptığı hoş bir yorumu hatırladım. Hareket merkezi aşk olunca, bakış açısı değişiyor:
“Hz. Peygamber şöyle der: ‘Dünyanın çocukları vardır.’ Dünyanın çocukları var ise dünya onların annesidir.”
İbnü’l-Arabî üzerinde değerli çalışmalar yapan Ekrem Demirli, bize onun dünya ile insan ilişkisini ana-evlat ilişkisi gibi görerek yorumladığını bildirir. (Ekrem Demirli, İslâm Metafiziğinde Tanrı ve İnsan, Kabalcı, 2012, s. 107-108)
Tam anlamak mümkün değil belki ama bu ılımlı, müspet bakış hoşuma gitti.
Dünyanın bütün olumsuzluklarına rağmen, güzel tarafları olduğunu da kabul etmeliyiz. Varlığı, âlemi, dünya evini ve kendini tanımak, akıl şaheseri, bütün o güne zamana yayılmış öğreticilik, keşif süreci, ruh, kalp dediğimiz cevherler; sonsuz bilgiler, Rab’la ilişkiler bağlar, çalışma ve sonuçlar, eylemlerin güzelliği, inşâ ibdâ gücü; son kertede hayatın, yolculuğun bütününün nice hârikulâdeliklere kapı açması.
Manevî âlemle en büyük temas, kalkış noktası.
“Ey İnsan” hitabına tâbi olarak yükselmek. Neticede Hakk’ın güzelliği ve kemalinin bir kısmını gösteren bir ayna ve alâmet olması; iç ve dış dünyamızı doğurarak; belki hep hâmil(e) kalması, onun sevilesi, sayılası yanı.
Hayır, işaretler, bazen geç anladığımız, saklı bilgelik, rehberlik, kararmalar, aydınlanmalar.
Haberciler uyarıcılar.
Kalp ve beyin tezyinatı, hikâyeler, masallar, perde gerisi, âyetler.
Sütünü emdiğimiz, göğsüne başımızı koyduğumuz, saçlarımızı bazen aklımızı karıştıran, kiminde bize şefkat tokatları atan annemizdir zaman.
Öğüt veren, kekremsi nasihatlerde bulunan, sarsan hırpalayan; insan olmamız kendimizi bulmamız için sessizce yakaran…
Yakalayabilsek, biraz künhüne varsak.
Her şeye sızan sevgi özü, hüzündeki şarkı, “içinde öte tuzu”, “denizler yatar gözlerinde” bizi içine derinlere çağıran, zamanın elleri güneşe koşturan.
Yaraların içindeki merhem, direniş mukavemet, merhamet.
Göklere uçuran sadece çocukların değil büyüklerin de bindiği salıncak, zirveler.
İyi niyetli adımlarla şafağa doğru yürüdüğümüzde, ölmüş bir sokak köpeğinin güzel dişlerini gördüğümüzde, habis ateşleri söndürmek adına ah ü zar için değil gülzar için su taşıdığımızda; bir evi, bir odayı bir hücreyi aydınlatmak için küçük bir ışık yaktığımızda biz de anneyiz belki.
Anne Dünya, Anne zamana, Annece müşfik güzelleştirici karşılıklar…
Yabancısı değil, bir anlamda yoğurduğumuz bağrında, tanışık olduğumuz zamanlar.
…
“Bir anne gölgesidir şimdi zaman”, bilemiyorum belki de çoğu zaman.
Tanrı’nın izleri, kucaklaması, şefkati…
İşte öyle bir zaman.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.