İnsanın duygusal dünyası, siyah ile beyaz kadar keskin değildir.
Çoğu zaman aynı anda hem sevinir, hem üzülür, hem de bu çelişkinin içinde sessizce kalakalır.
Psikolojide bu durum, karmaşık duygular olarak adlandırılır. Çünkü duygular birbirinden bağımsız değil, birbiriyle iç içedir.
Bir arkadaşımız başarıya ulaştığında “çok sevindim” deriz ama içten içe “ben neden orada değilim” diye düşünürüz.
Bir yakınımız uzaklara taşındığında özleriz ama bir yandan da kendi alanımıza kavuşmanın huzurunu yaşarız.
Bu çelişki bizi kötü biri yapmaz. Aksine, duygusal derinliğimizin bir göstergesidir.
İnsan beyni aynı anda birden fazla duyguyu işleyebilir. Sevinçle üzüntü, kıskançlıkla hayranlık, özlemle rahatlama yan yana yaşayabilir.
Ama biz genelde bunlardan sadece birini dile getiririz. Çünkü toplum bizden net duygular bekler: “Ya sev ya üzül.”
Oysa insanın doğası net değildir. Kalp aynı anda iki şeyi hissedebilir.
Kimi zaman çevremizdeki insanların duygularını anlamakta zorlanırız. Bir haber verirsiniz, yüzünde tebessüm vardır ama gözlerinde bir dalgınlık…
İşte o an zihninizde yankılanır: “Sevindiler mi, yoksa üzüldüler mi?”
Belki de her ikisi de doğrudur. Çünkü insanın iç dünyasında “ya hep ya hiç” diye bir şey yoktur.
Duygusal farkındalık tam da burada başlar:
Bir duyguyu bastırmadan, diğerini reddetmeden, aynı anda hissedebilmekte.
Sevincin içinde bir gölge, hüznün içinde bir umut olabileceğini kabullenmekte.
Belki de olgunlaşmak, duygularımızı seçmek değil; onları tanımayı, isimlendirmeyi ve kabul etmeyi öğrenmektir.
Çünkü bazen sevinçle üzüntü aynı kalpte buluşur.
Ve bu, insan olmanın en doğal hâlidir.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.