Fatih’in Hanı
Hayattan büyük beklentiler, hayal kırıkları, içle dış dünyanın tenakuzu, uyumsuzluğu…
Sanatçı mizacı dolayısıyla zaman zaman duygusal fırtınalara, çalkantılara kapılabiliyordu. Kendi nefsini ve genel çevresini sorgulamalara tâbi tutuyordu. Hesaplaşmalar çetindi.
Sadece bedeni değil, ağır bir hastalığın yükünü de taşıyordu ve belki de bu vakıa onu oldukça karamsar, bedbin yapmıştı. “Zor Anlar” hikâyesinin kahramanıydı Fatih. Kendini, yaşadıklarını anlatıyordu. Şöyle diyordu mesela:
“Deli oluyorsun herkes ders veriyor. Konuşuyor anlatıyorsun ama hissetmiyorsun. Ne hissetmediğimi de bilmiyorum. Bu dışarda kalma, bu hissizlik, bu keyif afiyet eksikliği tanımsız acı.
Öyle böyle gitgel yaşamıyorum herkes fıçı barut gibi. Patlamaya hazır herkes. Bu genel olarak geriyor insanı. Zaten dokunsan ağlayacak durumda iken hepsi daha ağır geliyor. 10 sene önceki halim olsa idi umurumda bile olmazdı. Zamanla daha da alıngan ve kırılgan oldum. Bir yandan aşırılaşıyor, bir yandan acziyetimi damarlarımda daha da çok hissediyorum. Rabbim mübarek Kur’an-ı Kerim’de kaç defa belirtmiş acziyetimizi. Şimdi daha iyi anlıyorum bunu. Garip bir yol imiş dünya ve hayat. Yolda yürüyorsun ve sıkıntıyla gidiyorsun, kimlere ise sadece hayret ediyorsun”
“Hiçbir şeyin bir gram bile tadını almadığım bir gün bugün. Nedenini yine bilmiyorum. Kimseden zevk almadığım ve kimi şeyleri gıcık olarak yapmak zorunda kaldığım gün. Kendimi bir yandan nankör gibi hissederken Rabbimin nimetlerine karşı, bir yandan da bunun sözüm ona “bilinçli” bir kişi olarak neden benim tarafından yapıldığı. Anlamakta zorlanıyorum. Bir ay sonra 40 yaşıma gireceğim eğer ömrüm var ise.. hayatım boyunca bir sürü insandan 40 yaşın ömrün dönüm noktası olduğunu ve deneyim ile güzelliğin birleştiğini falan duydum. Oysa şu anda bana hiç de öyle gelmiyor. Anlamakta zorlanıyorum. Eksik kulluk mu sorun, eksik insanlık mı, eksik edep mi? Bilmiyorum, bulamıyorum deli oluyorum… Daha da kötüsü bazen bir sürü insana anlatmak isterken bazense kimse ile konuşmak gelmiyor içimden.. hem de bu şekilde olmama rağmen.. ve tam da böyle zamanlarda aklımda bir cümle geziniyor. “Benden adam olmayacak, belli!”
“İnsan neden böylesine azgınken.. onca nimetin içinde yüzerken neden mutsuzum.. Neden Rabbime nankörlük ettiğimi hissediyorum durmadan?”
“Bir noktadan sonra ruhun öyle daralıyor ki nefes bile bi acayip oluyor. Kendini öyle tek başına hissediyorsun ki bütün dünyada bir tek sen kalmışsın ve diğer tüm insanlar gitmiş gibi geliyor. Mutsuz suratlar, gizli hesaplarla dolu ilişkiler, dostluk adı altında samimiyetsizlikler öyle gözüne batıyor ki insanlardan uzak durmanın en mantıklısı olduğunu düşünüyorsun. Ama o da dokunuyor. Filmlerde izlediğin, kitaplarda okuduğun karakterler gibi hissediyorsun kendini. Bir açmazın içinde, ruhun darala darala günler geçiriyorsun.. ya da günler sana geçiyor.
“Tat.. yok... huzur.. yok... anlam.. yok... samimiyet.. yok... inanç.. yok... gülen bir yüz..yok...afiyet..yok....oysa..saçmalık..çok....delirmişlik..çok...manasızlık..çok...içten pazarlılık.. çok...deizm adı altında inançsızlık.. çok...hırs.. çok...korku.. çok...”(Hüzeyme Yeşim Koçak, Şeyda’nın Örgü Keyfi, 2022)
***
Derdini incelikle anlatıyordu, bazı tespitleri isabetliydi. Hep aynı yerde dönüp dolaşmaktan belki kurtulur zannıyla, kuru satıhta bir teşvik olmasın diye yazı ve mesajlarındaki bazı pasajlara birkaç kitabımda yer verdim. Çok memnun oldu. Ancak “bazen kafam bulanıyor” diyordu, morali sağlığı yerinde olduğunda da “yazmak istemediğini” ifade ediyordu.
Sürekli mazide yaşıyordu; ne bugün ne yarın... Geçmişin azîzleri, âdetleri, yemekleri, “en’leri, bir kaçının öne çıktığı hatıralar yumağı…
Yetenekli bir tiyatro sanatçısıydı, Rusça ve iyi İngilizcesi vardı. Hastalanınca maneviyata daha ziyade yöneldi ve işini bıraktı.
Başka sahalarda çalıştı, başarılıydı. Ama sanki dünyadan kesilmişti. Bir yeme zevki kaldı ve birkaç masum denilebilecek merak…
Bayramın üçüncü günü onu ve aileyi ziyaret etmiştik; üçüncü beyin ameliyatından çıkmıştı ve hep bir umut daima vardı, öyle olsun istiyorduk.
Lakin beşinci gün bu değerli akraba çocuğunun dokunaklı hikâyesi sona erdi, Fatih’in ölüm haberi geldi.
***
“Amerikan filmlerinde izlediğimiz ve çok şaşırıp kınadığımız hırs patlamasını artık kendimiz yaşıyoruz. Bir Konyalı olarak babam ve onun neslinin diline pelesenk olan dua geliyor aklıma aralıksız olarak: Allah sonumuzu hayr eylesin.” diye bize sesleniyordu.
“Bir sabah uyanıyorum. Mis gibi bahar kokusu geliyor pencereden. Tanıdık bir yerdeyim. Burası benim büyüdüğüm ev. 1958’de yapılan kerpiçten mamul evimiz. Annem sesleniyor. “Gahvaltı hazır!” Kalkıyorum. Babam yüzümü yıkamamı söylüyor. Bi dakka..babam...Müsade et, adama biraz bakayım, çok özledim. Ona “ baba sana çok ihtiyacım var; sen gittiğinden beri neler yaşadım bir bilsen” deyip uzun uzun anlatmak istiyorum. Ama konuşamıyorum. Çok ilginç bir his..bir yandan mutluluktan ölüp her anın tadını hissederken diğer yandan rüyaya benzer birşeyin içinde olduğumu anlıyor ve üzülüyorum. Evin kokusu, babamın yüzü, o inanılmaz bahar sabahının güzelliği, kuş sesleri, ama hepsinden önemlisi insanların samimi olduğu, mutluluğun var olduğu o dönem. Bir yandan anlamakta zorluk çekerken diğer yandan kendi kendime durmadan anın tadını çıkarma talimatını verip duruyorum. Bir an aklıma deliriyor muyum acaba sorusu geliyor.
Hayatımın geçtiği yerler elimden gidiyor. Gençlik yıllarımın en önemli mekânı gençlik merkezinin olduğu stadyum yıkıldı, park olması için. Kişiliğimin oluşumundaki en etkili faktörlerden biri olan ev yıkıldı, daha modern ve daha beton apartmanlar yapılması için. Neyse ki eğitim anılarım hala sağ, mesela lise tarihi bir mekân. Sanırım o yüzden yıkmıyorlar. Neyse ki beynimi ve onun içindekileri yıkma teknolojisi yok. Şimdilik. Gerçi onu da tamir amacı ile iki defa oydular ama olsun, çalışıyor hala. Bir kapısından girdim, diğer kapısından çıkmak için sıramı bekliyorum sadece. Bir hanmış bu dünya. Boş bir han.” (Hüzeyme Yeşim Koçak, Rüyada, 2025)
Her ölüm yeni; ölümle gelen doğuşlar, mesajlar yakınlarına ve göçenlere…
...
"Fatihcik babacığının yanına gömüldü. Yâr ile bayram edenlerdendir diye ümitleniyor,
dua ediyorum. Bahtiyar olanlardan. Allah gani gani rahmet eylesin. Mekânı Cennet olsun.
Sevdiklerinden biri, rüyaya girip konuşmuş, “Bekliyorum” diyerek yol gözlemişti.
Anlamamışız, meğer ona dair bir haber ve selammış. Özlenmişti.
Biz ayrılığımıza gayrılığımıza yanalım.
Ne iyi, buluşmuşlardır, sevenler hep bir aradadırlar şimdi."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.