Nurten Selma Çevikoğlu
Rûhu Âbâd Eden Duygular Göğe Merdiven Dayar
Bugünkü yazımıza da, ‘selam duâsı’yla başlamak isteriz;
‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Efendim geçen haftaki yazımızda saf altın ile sahte altın arasındaki farktan bahsetmiştik. Bakalım bugünkü beyitlerde neler çıkacak karşımıza; Vira Bismillah, diyelim;
“Dünya hissi bu cihânın merdivenidir. Din duygusu ise âsümânın (göğün, gönlün) merdivenidir.”
Kim neye çalışırsa onu kazanır, Dünyâya çalışan dünyâyı, âhirete çalışan âhireti kazanır. Gözdeki görme duygusu insana önündekileri gösterir, kulaktaki işitme hissi tehlikeli sesleri insana duyurur, ağızdaki tatma duygusu insana acı-tatlı lezzeti hissettirir. İşte dünyevî hislerdeki bu teyakkuz, mânâda olursa kim bilir neler meydana gelir. İnsanlar dünyâda yaşam kalitelerini artırmak için ne emekler, gayretler sarf ediyorlar ve neticede pek çok maddi rahatlıklara ulaşabiliyorlar. Hâlbuki insanlar geçici ve bir gün elden gidici maddi şeylere değil de, insanda bâkî kalabilecek, gönülde erişilebilecek mânâ duygularına kavuşmak için gayretler etseler, ne güzel olur! Çünkü bu duygular, insanı insan yapan hakiki erdemlerdir. Böylesi hazlar fâni, gelip geçici değildir, rûhî saadetin merdivenleri ancak irfan basamakları ile çıkılabilir. Bilinmeli ki, insandaki rûhu âbâd eden duygular, onu ebedi ahret saadetine eriştirir. Böyleleri âdeta göklere merdiven dayayarak ölümsüzlük yükselişine bu dünyâda erenlerdir.
“Bu hissin sıhhatini hekimden isteyiniz. O hissin sağlığını da dost ve sevgiliden ara.”
İnsan, kendisine emânet olarak verilen bedeninin değerini bilmeli, sağlık ve âfiyetinin devâmına çalışmalıdır. Aksi bir durumda, o hususta ehil olanlardan tedâvi görmek adına hekimlere gidebilir. Beden sıhhatini korumak önemlidir ancak nasıl beden sağlık ve selâmeti varsa mânâ boyutumuzun da yâni ruh huzûmuz söz konusu olduğunda, bunun için mânâ hekimlerine yâni kâmil mürşidlere, yâni Hak dostlarına gitmek gerekir. Burada bahsedilen aslında o Hak dostlarının baş pınarı Peygamber aleyhisselam’dır.
“Bu duygunun sağlığı vücudun âfiyetindendir, o duygunun sağlığı ise vücudun tahribinden ileri gelir.”
Bol bol yiyen insanın bedeni âfiyette olur ancak rûhi bünyesi zayıflar. Halbuki oruç tutarak, cihad ederek hatta bâzı hal ehli kişilerin riyâzat (az yemek) yaparak sanki dışardan bedeni harap olur gibi görünür ama aslında onlar o harap gibi görünen halleriyle mânen sıhhattedirler, canlıdırlar ve dahi diridirler. O fizîken vücudu sarsıcı durumlar, kişiye ruhânî haller temin eder, aynı zamanda, insana ölümden sonrasında sağlamlık ve bahtiyarlık sağlar. Oruç tutan insanlara bakın dünyâdayken bile bitap düşmezler, akşama doğru oruçlarını bozma ânında onlardaki dinginlik, neşe ve canlılık ibretliktir. Yâni bedenin tahribâtı aslında mânen kişiyi sağlıklı kılar.
“Canın yolu kesinlikle cismi virân eder; o yıkıntıdan kalkar ettiğini âbâd eder.”
‘Cismin zayıflaması ile ruh kuvvetlenir, dendi. Cisim gemi, ruh ise kaptan olup, bu hayat gemisini birlikte yüzdürürler. Gemide ârıza meydana gelirse kaptan onu tâmir eder ve hünerini ortaya kor. Gemi su almaya başlarsa batma tehlikesi baş gösterdiğinden kaptan su giren deliği tıkamaya çalışır. Hz. Mevlana ne güzel söyler; ‘Bir doktor yıllarca tahsil görür. Sonra masraflar ederek bir muayenehâne açar. Birisi hastalansın da gelsin diye yolları gözler durur. Hasta gelince de hamiyeti el vermez onu iyi etmeye çalışır.’ Bu hikâye bu beytin izâhı için söylenmiş olsa gerek.’ (Mesnevî-i Mânevî Şerhi-İlk 1001 Beyit, Hüseyin TOP, Konya, 2008, s.200)
“Allah Teâlâ Hazretlerinin rızâsı için evini, barkını, mal ve mülkünü sarf eden cana ne mutlu!”
‘Cenâbı Vâcibülvücûd’un aşkına ve yoluna, din ve devlet uğruna can ve malını sarf eden, kendi ihtiyaçlarını terk eden kişilerin ne derece feyiz ve saadete nâil olacaklarını açıklamaya gerek yoktur. Bu uğurda can ve mal harcamak şeklen tahrip gibi görünür. Ama gerçekte tahrip değil imardır. Bir mücâhid savaşta şehid olup can verip şehid olur. Böylece ebedi saadete ulaşır. Şehidlik mertebesini elde edemese bile emredilen çalışmayı gönülden yapması, yiğitliği, cesâreti nedeniyle Hz. Allâh’ın indinde, devlet ve vatan gözünde makbul ve yüce derecelere vâsıl olur.’ (Abidin Paşa, Mesnevî Şerhi, Sadeleştiren Mehmet Said KARAÇORLU, İst, 2007, s.111) Beyitte geçen ‘can’dan maksat; Mevlevîliğe yeni intisap etmiş ‘Nevniyaz’lardır. İşte bu canlar, âit oldukları mübârek yer için her şeylerinden hemen vaz geçen büyük bir ‘aşkı iştiyak’ içinde malını-mülkünü bir çırpıda derhal bağışlayanlardır. Bir Hak dostu bu hususta; ‘Ön tekerlek nereye giderse arkadaki de onu izler.’ Buyurur. Misaldeki ‘Nevniyaz’ canlar aynen bu cümledendir.
Efendim bugün de yazımızın sonuna geldik. Sizlere feyizli, bereketli bir Cuma günü diliyoruz. Mübârek olsun.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.