Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Bugünler ve Asr-ı Hicrideki İftar Daveti

Bugünler ve Asr-ı Hicrideki İftar Daveti

1930-50’li li yıllar arasında ki yaşamım içinde Konya’da müşahedem olan Ramazan günlerinde olanları sunmaya çalıştım.

 

Elbette ve bilhassa Anadolu Yörelerinde ananevilik içinde yapılan İftar davetlerinde çeşitli oluşum olabilirken… 

 

Yokluk içinde bile olsalar (ki bugünün sosyal zenginliği bile yoktu zaten) bir mutluluk ve neşe içinde Ramazanı geçirmiş oldukları zaman içinde birbirlerine verdikleri iftar ziyafetlerinin verdiği samimiyet neşe ve esenlik zenginliğini…

 

Son yıllarda bilhassa geliri elverenlerin yıldızlı otel salonlarında verdikleri ziyafetlerde bulmanız mümkün olabilmekte mi sizler mukayese ediniz.

 

 Nitekim önceki yazımda konu ettiğim iftar ziyafeti hemen hemen o yılları andırmakta esenlik içinde oluşum sağlıyordu. Demek ki halen bunu yapanlarda mevcut ve insanı sevindiriyor.

 

Başka şekilde vardı dememin müşahedem arasında olan bir örneğini sunayım.

 

Yakınların da olan akraba ( bu gün uzakta da olsalar vasıtaları ile yapabilirlerdir belki?) hatta komşular, İftar zamanı bakır sinilere dizdikleri yine kenarı tırtırlı üstü kubbe şekilli kapaklı bakır üstü kalaylı sahanların içinde ki yemekleri ile birbirlerine iftar yemeğine gittiklerini bizzat müşahedem arasındadır.

 

Ne güzel bir kaynaşma ve samimiyet değil mi? inşallah bu günlerin stres içinde ki insanları da yapabilmektedir.

 

***

 

Son yılların yıldızlı otel veya kurum yemekhaneleri bollaşınca, yapılmakta olan toplu İftar davetleri gırla gitmekte.

 

Şahısların kendi bütçeleri ile yaptıklarına hiçbir diyeceğimiz olamaz. Kendi tespit düşünceleridir ama…

 

Gideri Hazine-i Hümayun’dan istifade ile yapılan aslında kendilerine sempati sağlama yanında siyasi ve kurum ilgililerinin oy alabilme kokusunun hiçte eksik olmadığı…

 

Belediye, resmî ve sivil kurumların Başkan vb.lerince yapılan iftar davet ve yemekleri için Engelli ve özenle tespit edilmiş olabilen fakir ailelere için davetlere de bir diyeceğimiz olamaz ama.

 

Daha önceki yazılarımda konu ettiğim, “İpin Hesabı”nı verememe! Yani zenginle beraber mezara giren Hamal meleklere ipin hesabını veremeyince. Alacağı servetin hesabını da veremeyeceği korkusu ile vazgeçmesi olayını düşünememiş olanların…

 

Bu yaptırımları için nasıl hesap verecekleri merakındayım.

 

Asırlar ve bilhassa Osmanlı devletinin Paşa’ları konaklarını açar iftar daveti yaparlarmış.

 

Hazine-i Hümayundan istifade etmeden kendi keselerinden yapan bu paşalar nasıl davet yapar ve iftar yemeği nasıl olurdu?

 

 Bendenizin 1949 yıllarında Süleymaniye Camii kütüphanesinde okuduğum eski yani Osmanlı yazısı olan gazetelerden 1922 de yayınlanmış Peyam-i Sabah ve Alemdar gazetelerinde ki Balıkhane Nazırı Ali Bey”in yazdığı “On üçüncü Asırda Ramazan günleri” yazı dizisinden…

 

“İftar sofrası” kısmını bu gün, “İftar Yemekleri”ni de inşallah gelecek yazımda olduğu gibi sunayım sizlere.

 

***

 

“ Ramazan akşamları verilen İftar ziyafetlerinin, diğer zamanlar da verilen ziyafetlerden farkı, İftar kahvaltısı kısmı olup, halkımızın birbirlerini İftara davetlerinde yemeğin cinsine ve nefasetine dikkat edilmekle beraber, Kahvaltı tepsisinin en küçük teferruatına kadar intizamına ayrı bir önem verilirdi.

 

Reçellerin çeşidi, Peynir, Havyar, Zeytin, Sucuk, Pastırma, gibi çerezler, ufak tabaklarla tepsiye yerleştirilip sinilerin ortasına konulurdu. Mevsimin çeşitli meyveleri ve salatalar da bunlara mahsus tabaklar içinde, tepsinin etrafına, muntazam şekilde yerleştirilirdi. Zemzem fincanları, Medine Hurması, Hardal tabakları konmak suretiyle, iftar sofrası tamamlanırdı.

 

Çekirdeğinin yemeklere düşmemesi maksadıyla, aslında sofranın süslenmesine yardımcı olmak için, limonlar ortasından kesilip, tüller içinde ipek ve renkli kordelalarla bağlanarak ufak tabaklara konuldukları da görülmüştür. İçme suları, kapalı ve tabaklı Saksonya bardaklarla hizmetçilerin elinde tutulurdu.

 

Çatal, Kaşık, Bıçak gibi şeylerin Ramazan da kullanılması uygun görülmediğinden, kullanmayı âdet edinmiş olanlar da, halkın ayıplamasına hedef olmamak için, bunların yerine mercan saplı, fildişi, sedef ve bağa’dan yapılmış yahut siyah ve beyaz cilalı tahta kaşıklar kullanılırdı.

 

Gerek bu kaşıklar, gerek has pide ve francala, çörek ve simitler sofranın kenarına dizilirdi.

 

Birde Ramazan başlangıcından sonuna kadar, halkımızda İşkembe çorbasına düşkünlük vardı.

 

Zengin ve fakir herkes, sofrasında İşkembe çorbası bulundurmak isterdi.

 

İftara beş on dakika kala, çorba tasını alıp işkembeci dükkânına giderler, hatta nöbete yatarlardı. Konaklardan uşaklar, ayvazlar, kapaklı çorba kâseleri getirip, Kazanın etrafına dizerlerdi.

 

Yemeğin sonunda mutlaka hoşaf bulundurmak adet olup, Elmastıraş kâseler içinde, dökme tepsilere konulup kenarlarına, içleri ufak kâse kadar çukur ve sapları Bağa veya fildişinden yapılmış kaşıklar konulmak suretiyle hazırlanırdı. Yaz mevsiminde Kâselere buzda konulurdu.

 

Eskiden herkes, minderlerde halka olarak oturup yemek yediklerinden, sofralar alçak iskemleler üzerine sarı veya bakır siniler konulmak suretiyle hazırlanır ve peşkir denilen dokuma bezi, peçete yerine kullanılırdı. Hatta hizmetçilerin, ayaktan peşkirleri herkesin dizlerine rastlatmak şartı ile atmaları birer hüner sayılırdı.

 

Ezana birkaç dakika kala sofra başına gitmek, iftarın şartlarından idi. Misafirler sofranın etrafında otururlar. Ortada çıt yok. Herkes birbirine küsmüş gibi, yüzler somurtkan beklerler.

 

Susamlı simitlerin, Bademli çöreklerin, Kazan yağlarının mis gibi kokusu ve o muntazam iftar sofrasının seyrine doyulmazdı.

 

Bunların içinde, herkesin imrendiği olacağından, velev iki üç dakika da olsa, oruç haliyle sabır ve tahammül istenildiği için, sofradakilerin kimi saate bakar, kimi gözlerini kapatıp hayale dalardı...”

 

***

 

Evet, o asırda öyleymiş şimdi de böyle diyelim ve İftar yemeğini de gelecek yazıda inşallah beraber okuyalım.

 

Sağlık ve esenlik içinde yaşam ve iyi iftarlar dileğimle…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi
SON YAZILAR