Süleyman Küçük
Sekülerleşen Türkiye
Muhafazakâr, İslamcı ve laik olanların nadir olarak birleşebildikleri ortak görüşe göre Türkiye sekülerleşiyor.
Hem de muhafazakâr bir tek partinin iktidar döneminde Müslümanlar hariç herkesin İslami olarak gördüğü uygulamalar nedeniyle sekülerleşiyor.
Türkiye sekülerleşiyor ama yanlış eksende.
Türkiye’nin sekülerleşmesini laiklerin Fransız devriminden buyana dillerinden düşürmedikleri aydınlanma falan sağlamıyor.
Tam tersine Türkiye’deki sekülerleşmeyi siyasi İslamcı olarak tarif edilen kesimin İslam’ı göz ardı ederek veya şimdilik bir tarafa koyarak elde etmeye çalıştıkları akıl ve vicdanları kanatan haz ve arzuları önceleyen estetikten yoksun tüketim tarzının toplumda uyandırdığı infial sağlıyor.
Daha açıkçası Siyasi İslamcıların dünyevi içgüdülerine tepki olan içgüdüsel bir sekülerleşme ile karşı karşıya kalmış durumdayız.
Sadece dini değil aynı zamanda dünyevi bilgiye de dayalı, akıl ve vicdanın kabul edebileceği bir hayat tarzı yerine, ne hissettiğini doğru dürüst bilmeyen, her ne isterse ve yaparsa kendini mutlak haklı gören bir kesim oluşturunca karşısında ne kadar okursa okusun ve ne kadar çalışırsa çalışsın açlıktan kurtulamayacağına inanan bir kesim oluşturmuş oluyoruz.
Türkiye’deki ekonomik ve sosyal farklıları dile getirerek iktidar olan muhafazakâr bir partinin ekonomik programlarının hayat tarzındaki farklılıkları azaltma yerine artırması özellikle gençlerin kafalarında oluşturdukları gelecek ile örtüşmeyince de gençlik dürtüleri kafalarında oluşturulan model yerine aksi olanı haklı görmek gibi bir davranış biçimi dine doğma diyenlerin kafasında seküler doğmalara sebep oluyor.
Müslümanlar ve siyasal İslamcılar artık şunu kabul etmeliler.
Bugün özellikle gençlikte gördüğümüz sekülerleşme Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki tek partinin devlet gücüyle yapmaya çalıştığı bir nevi kurucu sekülerlikten miras kalan bir dindışı olmak hali değildir.
Bu günkü karşılaştığımız sekülerlik yine tek parti iktidarından kaynaklanmaktadır. Ancak bu defa Cumhuriyetin kurucu kadrolarının asker gücüyle dayattığı din dışılığı yıktıklarını söyleyen veya yıkmaya çalıştığı ifade edilen tek partinin faaliyetleri sonrasında ortaya çıkmıştır.
Bundan dolayı da;
Sekülerleşme ve onun getirdiği ahlaksızlıktan ve çıplaklıktan şikâyet eden Müslümanlar, özellikle de siyasal İslamcılar şu can alıcı soruları kendilerine sormalı ve verecekleri cevapları takkelerini önlerine koyarak tekrar düşünmelidirler.
Yepyeni bir nesil yetiştirebilecek kadar uzun yıllardır siyasi iktidarı elimizde tutmamıza ilaveten bürokrasinin, ekonomik gücün tamamına ilaveten, medya gücü nün çoğunluğu dolayısıyla televizyonlarda yayınlanan dizilerin ve magazin programlarının kontrolü de bizde olmasına ve yazarçizerler, hocalar, dernekler, cemaatler ve tarikatlar ile İmam Hatipler, ilahiyatlar ve İslami ilimler merkezlerinin de çoğunluğu bizi desteklemişken;
Bu şikâyet ettiğimiz nesli kim yetiştirdi?
Neden hayal ettiğimiz dindar nesli yetiştiremedik ve
Bunca geç kalmışlığımıza ve elimizdeki sayısız imkâna rağmen, yeni bir nesil yetiştirmek için şimdi hangi somut projelere sahibiz?
Belki bu arada tüm bu gücü ellerimizde bulundurduğumuz ve sahip olduğumuz tüm imkânlarla sekülerleşmeye dur diyememenin bedelini hem dünyada hem ahirette ödemeye razıyız ve bunun için Müslüman milletimizden özür diliyoruz da diyebilirler.
Yok, eğer bu iç hesaplaşmayı zaman geçirmeden yapmazlar, küresel tayfanın kendilerine kabule zorlamaya çalıştığı gibi sekülerleşmenin sadece ülkemizde değil tüm dünyada, bireysel veya ulusal değil, küresel olduğu mazeretine sığınmaya çalışırlarsa savrulmanın çok daha kötü neticelerini göreceğiz demektir.
FARKINDA MIYIZ?
Şimdilerde Müslümanlarla siyasal İslamcıların şikâyet ettiği sekülerleşmeye 90’lı yıllarda seküler kemalist kesim “yozlaşma” ve “liberalizm” diye ateş püskürüyordu.
Demek istiyoruz ki bu günkü gençliğin içine düşürüldüğü sekülerleşme kemalist cumhuriyetçilerin pozitivist sekülerliği değildir.
Gençler büyüklerinden duyduğu ilahi din kurallarının insanların hayatlarının 24 saatini ve sonsuz ahiret hayatını düzenlediğini duymalarına rağmen idari ve ticari faaliyetlerindeki günlük pratiklerinin dinsizleşme eğiliminde olduğunu gördükçe içinden çıkamayacakları bir açmaz düşmüş oluyorlar.
Gençlerdeki sekülerleşmenin günlük pratiklerin inançsızlığa dayalı değişmesiyle oluşu bunun ispatıdır.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.