Süleyman Küçük
Din Yorgunu Toplum
Bugüne kadar hem kendinizde, hem çevrenizde çok çeşitli isimlerle tanımlanan yorgunluklara şahit olmuşsunuzdur.
Hatta bazı iş yerlerinin cephelerinde kendilerine soru sorulmamasını isteyen, adres tarifi yorgunları bile görmüş olabilirsiniz.
İnsan alın teri döker bedeni yorulur, hakikati aramak, araştırmak için bilginin peşinden koşmak, belgelerin tozlu sayfalarında kaybolmak insanı yorar, göz yorulur.
Düşünceleri kelimelere dökmek insanı yorar, çünkü yazının da bir bedeli vardır. Yazının bedeli muhatapların, okuyanların, sorgulayanların, yanlış anlayanların, eksik bulanların hatta kendine yontanların verdiği yorgunluktur.
İnsanı sadece kendi yaptıkları değil, bazen toplum yorar.
Toplumdan gelen en ağır yüklerden birisi tanıdıkların taşıdığı bakıştır.
İnsanı en çok yoran hususlardan birisi de, yanında yürüyen insanların bitmek bilmeyen sözleridir. Yani asıl yorgunluk, insanın kendi işinden ve kendisinden değil, çevresinden iş edinip de sırtına aldığı veya sırtına çevresi tarafından konulan yüklerden gelir.
İnsanları kendi işi, kazancından alınan vergisi, kendi işinden olmadığı halde sırtına yüklenen yanlış işlerden, kendini anlatamadığı konulardan, bitmeyen sonuçsuz tartışmalardan, oluşan sıkıntının yanında, evinin ailesinin geçimi yorar.
Bundan dolayı insanı insan yorar, tanıdıkları yorar, toplumu ise toplum yorar.
Bunun nedeni yaşadığımız hayatta, yaptıklarımız kadar seçtiklerimizden dolayı yükümüzün ağırlaşmasıdır.
İnsanlarda ve toplumlardaki yorgunluğun çeşitleri olarak, fiziksel yorgunluk, zihinsel yorgunluk, duygusal yorgunluk, sosyal yorgunluk, mental yorgunluk ve kronik yorgunluktan sonra kurumlar, teşkilatlar ve malzemelerde metal yorgunluğunun olduğunu öğrenmiştik.
Ama bu milletin asıl yorgunluğu, şimdilerde ifade edilmeye başlanan “Din Yorgunluğu” mefhumu olacak gibi görünüyor.
Son 15 yıldır basın yayın organlarında zaman zaman Müslümanların iktidar nimetlerinden daha fazla yararlanması sebebiyle dini hassasiyetlerin erozyona uğradığı, inanç ve ibadetler konusunda bir lakaytlığını oluştuğu ve tabir caiz ise cami ve cemaatten bir kaçış sürecinin başladığı yazılıp çiziliyordu.
Şimdilerde ise Müslümanların önemli bir kısmının dinle ilgili bir şey duymak istemediği ifade edilir oldu. Oysa beklenen tam aksi olması gerekirdi.
Dini hassasiyetleri önde tutan bir siyasi iktidar işbaşında idi ve dini hassasiyetleri önemseyen bir neslin yetiştirilmesi için şartlar uygundu ve bunun için dindar nesil adı altında bir program bile hazırlanmıştı. Ama olmadı.
Çünkü biz farkında olsak da olmasak da bu ülkede İslam’ı, dini hassasiyeti olduğunu zannettiklerimiz yani Müslüman olduğunu ifade edenlerin tükettiğini gördük.
İslam’ı tükettiler derken yanlış anlaşılmasın. Allah’ın(cc) dinini kulların tüketmesi mümkün olmadığını hepimiz biliriz ama “Dini Tükettiler” ifadesinden toplumda dinin hassasiyetin azaltılmasını söz konusu ettiğimizi belirtmiş olalım.
Müslümanlar en başta yapmadıkları şeyleri söyleyerek amiyane tabirle “Laf çok, icraat yok” tarzında söylediklerinin tam tersini yaparak toplumda güvenilirliklerini kaybettiler.
Yine Müslümanlar Dini ayakta tutan insanlar olmak yerine dünyalık kazanmayı ahireti kazanmaya tercih ederek veya işlerine öyle gelmesini tercih ettikleri için de kapitalist sistemi ayakta tutan insanlar oldular ve haram helal hassasiyetini yok ettiler.
Müslümanlar kendi aralarında kurdukları holdinglerin yanında dernek ve vakıflar aracılığıyla gayrı resmi zekât ve infak kültürü yapılanması oluşturarak alternatif bir sistem oluşturmak yerine çıktıkları yolda neredeyse bütün kuruluşları bazı kişilerce yağmalandığı için maddi olarak da güvenilir olma vasıflarını kaybettiler.
Müslümanların entelektüel olarak görülenleri yoğun bir propaganda ile başladıkları kitap, dergi ve yayınevi çalışmalarında İslam Dünyasının birliğini ütopyadan gerçeğe çıkarmak için çalışmaları yerine Müslümanları daha da ayrıştırıcı bir yapılanmalar oluşturdukları için ümmetçi bir anlayışı hâkim kılmak yerine cemaatçi bir anlayış ile toplum nazarında bölücü olarak görülmeye başladılar.
FARKINDA MIYIZ?
Müslümanlar bir taraftan emperyalist batının İslam’a savaş açtığından bahsederlerken diğer taraftan şikâyet ettikleri batının kurduğunu iddia ettikleri siyasi, mezhebi ve tarikat yapılanmaları ile kendi aralarında parti, mezhep ve meşrep savaşları tezgâhlanmasına çanak tutarak mezheplerini ve meşreplerini din gibi görmeye başlamışlardır.
Müslümanlar başta ABD ve Avrupa olmak üzere İslam dünyası gençliğini kendi içinde birbirine kırdırarak, Müslüman devletlerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin yağmalanmasına hizmet etmekten şikâyet ederken elde ettikleri siyasi unvanlarla yine milletin maddi ve manevi zenginliklerini yağmalamaktan çekinmemişlerdir.
Şimdi ortaya çıkıp Müslümanlardaki din yorgunluğunun sebebinin Müslümanların birbirlerini eleştirmeleri olarak görenler olacaktır.
Din yorgunluğunun asıl sebebinin kim olduğunu görmek isteyenler aynaya bakmalıdırlar.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.