Ayşe Aslı Duruk
Akşamdan Önce Uyumak
"Akşam ezanından önce uyursan delirirsin." dedi, yaşlı kadın. Sözlerini ciddiye aldığım yaşlı kadın.
Güneş batmadan önce uykuya dalmamalıydım o vakit... Ki bunun bilimsel bir karşılığı da vardı bir yerlerde muhakkak. Fakat araştırmaya ne hacet? Onun vakıf olduğu malumatın çok daha eski ve köklü dayanakları olurdu zaten hep. Zira her Allah'ın günü, kadim ve ezoterik bir yemeğe bandığı ekmekle doyururdu karnını, bu ihtiyar. Öyle söylerdi, ne demekse! Deli mi ne? Ab-ı hayat içerdi bir de, gerçekte bilmem kaç yaşındaysa artık.
Ne var ki, o kadından bahsedeceğim bir yazı olmayacak bu. Sağ gösterip sol vurmak gibi olmasın ama onunla değil; kendimle ilgili birşeyler yazacağım esas. Doğrusu, uyku ve vakit konusunun kavuşumunun ya da çarpışımının bünyemde o gün yol açtığı etkiden söz edeceğim. Ama yok. Bunu böyle yaparak, yani böyle kendimden söz ederek, egoistçe davranmış olmayacağım bence. Zira hiç birimiz hiç bir konuda tek değilizdir ve aynı etkileri belki siz de deneyimlemişsinizdir ya da deneyimleniyorsunuzdur. Dolayısıyla bu yazıda, kendinizden birşeyler bulacağınızı da sanıyorum. Ki 'ben' ya da 'siz' gibi kişi zamirlerini de aradan çekip çıkartmalıdır, aslında. Ortada 'uyku' ve 'vakit' gibi iki ayri kallavî ve esaslı olgu varken, biz kim oluyoruz ki hem? Birinci çoğul şahıs mı?
Neyse. Sadede gelelim 'biz'.
Vaktinden önce uyumak, demek insanı delirtecek kadar sarsıcı bir etki bırakırdı bünyede. Peki ya, insan zaten deliyse? Halihazırda ve nazırda? O durumda da deli olan kişi, düzelirdi o halde. Öyle değil mi? Madem işler tersine; 180 derece değişiyordu...
Bu arada kendime deli, akıllı ya da herhangi birşey diyerek koyduğum bir teşhis yoktu. Özellikle bu tarzda psikolojik ya da zihinsel durumlarla ilgili bir teşhis koyabilmek için, bilinenin aksine insanın doktor değil, kendisi olması lazım gelirdi evet ama kendimle de o kadar uğraşmaya; teşhis koymaya falan bir gerek görmüyordum uzun süredir. Kendime değer vermediğimden değil! Aksine kendimi kendi başımın tepesine çıkartmış ve kendimle altlı üstlü bir komşuluk ilişkisi kurmuştum, nicedir. O teşhis koyma ihtiyaçsızlığının tek gerekçesi, en akıllı tarafımla, zaten göz ucuyla -üst kattaki-kendimi her zaman izliyor, gözlüyor ve gözetiyor olmamdı, el altından. 'Alt kattaki komşu, üst kattakine hadsiz bir sınırsızlık ve özgürlük tanımıştı' da diyebiliriz yani. Zaten her zaman gözetim altında tutulan şımarık bir çocuğa karşı gösterilen hesapsız bir hoşgörü gibi...
Tabi ben şimdi ne kadar konuşursam konuşayım, o gün vaktinden önce uykuya dalmış olmam gerçeğini değiştiremem. Ki o nasıl bir uykuysa artık, bana sorarsanız birkaç insan ömrü boyunca; masa saatlerine sorarsanız da 12 saat boyunca uyumuşum, adını yoksa baygınlık mı koymam gerektiğine hala karar veremediğim bir biçimde.
O 12 saat boyunca nerelere gittiğimi ve nerelerden buralara geri döndüğümü de hakkıyla anlatabilmem için, lügatimde çok daha fazla sözcüğün bulunması gerekirdi şimdi. Hakkını veremeyeceğim bir şekilde, yalnızca kem küm etmiş olmak istemem. Fakat şu kadarını diyeyim ki, vaktinden önce uyunmaması gerektiğini salık veren o ihtiyar, bunu yaparken pek de halisane fikirler ve masumane duygular içinde olamazdı, adına 'delirme' dediği o dönüşümden ayrı ve uzak tutmak isterken bizleri. Nitekim unutulmaz, baş döndürücü ve içinizdeki isimsiz bir başkalaşımın başlangıç ateşini yakan bir tecrübeydi bu. Dedim ya, edebî bir baş yapıtı, heybemdeki kıt ve kıymetsiz sözcüklerle anlatmaya kalkıp da kem küm etmiş olmakla kalmak istemem. Bu yüzden o 12 saat boyunca gördüğüm gerçek ya da yaşadığım rüyayı kendime saklayacağım, evet bu kez belki bencillik ederek.
Fakat hali hazırda ister deli olun ister akıllı, vaktinden önce uyuyun bir sabaha kadar, eğer hala denemediyseniz.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.