Hedef Ben miyim Tayfun?
Ortadoğu’da yine barut kokusu yükseliyor. Ancak bu kez bir fark var… İsrail yıllar sonra ilk kez ciddi bir karşılık gördü. Havadan süzülen füzeler sadece demir kubbeyi değil, zihinlerdeki ezberleri de delip geçti.
İran konuşmadı.
İran konferans düzenlemedi.
İran uluslararası toplumu göreve çağırmadı.
İran… sadece cevap verdi.
Bu sahne, alışkın olmayan gözler için şaşırtıcıydı. Zira yıllardır alıştığımız şey, “derin endişe” açıklamalarıydı. Ve en fazla birkaç yardım TIR’ı, birkaç sosyal medya etiketi, birkaç diplomatik sessizlik…
Ama bu kez farklıydı. Bu kez “biz buradayız” diyen biri çıktı. İsrail’in gece rüyalarını kaçıracak, Pentagon’un planlarını yeniden masaya yatıracak biri… Evet, İran her yönüyle tartışılabilir. Ama bir gerçek var ki, o da şudur: Sahada olan konuşur.
Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Ensarullah, Filistin’de El Kassam… Hepsi İran’ın desteğiyle nefes alıyor. Ve unutmayın: Eğer bugün İsrail hâlâ kuzey sınırlarını “düşünmek” zorunda kalıyorsa, bu Tahran’daki stratejik aklın sonucudur.
Elbette İran masum değil. Elbette İran’ın da eleştirilecek politikaları vardır. Ama şu bir gerçektir: Ortadoğu’da Amerika’ya kafa tutabilen tek yapı, hâlâ İran’dır.
İslam dünyasının geri kalanına bakalım şimdi. Sesler titrek, duruşlar flu, tepkiler kontrollü… Adeta ABD’nin onayına tabi bir öfke rejimi var. Yani öyle kolay değil “sert tepki göstermek.” İlk önce “ekonomik dengelere” bakmak lazım (!)
Ne diyordu bazıları?
“İsrail’le ticaret başka, Filistin’le kardeşlik başka…”
Bu cümle bile başlı başına Filistin davasına ihanettir.
Şimdi herkesin dilinde aynı soru:
İran’dan sonra sıra kimde? Haritalar çiziliyor, analizler hazırlanıyor. Peki biz hazır mıyız? Bunca pasiflikten, bunca teslimiyetten sonra… Tayfun bize doğru dönerse ne yaparız? Yine kınama mı yayınlarız? Yoksa bu kez gerçekten “bir şey” mi yaparız?
Bir millet, hedef olmak istemiyorsa, tehdit oluşturmayı bilmek zorundadır. Ama bu, yalnızca füzeyle, tankla, topla olmaz. Silah cesareti tamamlar ama iktidarı sağlamlaştırmaz.
Tehdit olabilmek için: Duruş gerekir. İrade gerekir. Diz çökmeyen bir dış politika gerekir. Yoksa sadece haritadaki yerin yüzünden hedef gösterilirsin… Ama kimse seni ciddiye almaz. Çünkü korkmayanın gözü korkanla değil, direnenle buluşur.
Ve sen de; Sadece coğrafî bir nesne, Bir “geçiş güzergâhı” ya da “lojistik üs” olmaktan öteye gidemezsin. Tıpkı bugün ümmetin suskun başkentleri gibi… İran, sahada kartları yeniden dağıttı. İsrail’e ilk defa gerçekten “can yakan” bir yanıt verildi. Bu, yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.
Ama asıl soru şu:
Bu dönemin ikinci perdesinde Türkiye nerede duracak? “Bize bir şey olmaz” rahatlığıyla mı, Yoksa tarihsel sorumluluğunun farkında olarak mı? Çünkü rüzgâr dönüyor. Ve dönen her rüzgârın ardından bir soru daha yükseliyor:
“Hedef ben miyim Tayfun?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.