Ayşe Aslı Duruk
Cümle
Bir cümle arıyorum. Cümle... Yana döne, deli divane gibi arıyorum onu hem de, gece gündüz demeden.
Bir cümle ama nasıl bir cümle?
Öznesi gizli olsun, evvela! Ben bileyim yeter, hani... İçinde ön koşul bildiren bir yan cümlesi bulunmayan, muhkem bir işi veya oluşu muhakkak haber veren, öyle yüklemli, hükümlü ama özgür bir cümle; ipleri benden başkasına bağlı olmayan bir cümle olmalı bu.
Başkalarının cümlelerine; o aforizmalara, özlü sözlere ve vecizelere hep baktım. Bir çoğu da güzeldi güzel olmasına ama hiç birisi benim değildi ki onların... Oysa kendi cümlemi arıyorum ben hep, durmadan. Ya da beni arayan o cümle tarafından bulunmak istiyorum artık. Zira belki o da beni arıyordur, tıpkı benim de onu aradığım gibi. Olamaz mı? Kim bilir? Bulmak ya da bulunmak ama onunla bir şekilde kavuşmak istiyorum işte.
Şu güne kadar, günlerimin cümlesini, yoksa cümlesiz mi geçirmiş olduğumu soracak olursanız da gelin anlatayım.
Çok fazla cümlem vardı aslında benim, çok... Sayıca, ortalamanın bir hayli üzerinde; nicelik bakımından oldukça zengin olan bir sürü cümlem vardı. İçlerinden bir kaç tanesini seçip, kalbimin en özel ve sağlam rafına kaldırdıktan sonra, onlardan geri kalan hepsini silmeye çalıştım geçenlerde. Silmeye çalıştım çalışmasına ama ne fayda!? Bitmez, silinmez ve tükenmez bir kalemle yazılmıştı onların hepsi sanki. Silinmiyordu bir türlü. Ben de ateşe verdim onları. Yaktım. Niceliği çok ama niteliği az olan cümleleri... Acımadan, affetmeden, gözümü kırpmadan ateşe verip yaktım. İşe yaradı da. Bir kağıdın üzerinde yazılı olsalardı, o yanan kağıdın küle döndüğünü söylerdim şimdi. Fakat varlıklarını, kağıt gibi bir zemine ihtiyaç duymadan, öyle havada sürdüren cümlelerdi onların hepsi. Yüklemleri olmayan şartlı cümleler, yarım bırakılmış ifadeler, güçsüz, hükümsüz ve anlamsız şeylerdi... Yandı hepsi. Havada süzülen varlıklarının kulaklarından tuta tuta ateşe verdim bir bir hepsini. İyi oldu. Çok iyi...
Fakat şimdi bir boşluk var. Ağrıyan bir diş çekilince, ardında kalan boşluğa diliniz nasıl da hep gider ve o yokluğu gayri ihtiyari yoklarsa, kötü bir şeyden kurtulmuş olma gerçeğinin bile yerini kapatıp dolduramadığı bir boşluk bu. İşte bir cümle lazım oraya şimdi.
Onunla karşılaşır karşılaşmaz, zaten tanıdık olduğunu ilk bakışta bileceğim ama her nasılsa yeni bir cümle olmalı bu. Dedim ya, öznesi gizli ama mutlaka bir yüklemi olan, sonundaki noktasının devamını iki noktanın daha takip ettiği; üç noktayla biten bir cümle olmalı bu. Daha doğrusu bitmeyen; uzanan, uzayan, ötelere varan bir hükmü giyinmiş olmalı üzerine. Üzerime, üşümüş olan bedenime incili bir kaftanı getirip giydirir gibi.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.