Ayşe Aslı Duruk
Beklesek mi, Beklemesek mi?
Güzel şeyler aniden olur, azizim." dedi.
*
Anlayacağınız, ben yine kulak hırsızlığı yapıyor ve yan masada konuşulanları dinliyordum, gizlice. İki adamın sohbetine kulak kabartıyordum, bir yandan tüm dikkatimi sadece ve sadece önümdeki çikolatalı keke ve sütlü kahveye vermişim gibi görünmeye çalışarak. Ne yapayım, bu da benim küçük yaramazlığım ve gizli zevkim işte! Üstelik ortada hiç de kötücül bir konu başlığı yokken yapılan bu tarz fikir alışverişlerini gizlice dinlemenin, ekrandaki bir açık oturum programını izlemekten pek de farkı yoktu zaten hem, bana sorarsanız. Diyaloğa üçüncü elden ortak olmak isterseniz de buyrun, aynen aktarayım...
"Öyle aniden, hani hesapsız kitapsız, doğal olarak gelişen ve oluşan işlerin, ilişkilerin ve durumların tadı, başka şeyde yoktur." diye ekledi sonra ilk cümlesine. Diğeri sustu. Aslında karşıt görüşte olan ama o sırada ne diyeceğini bilemeyenlerin susuşuyla sustu. İlk konuşan kişi, söylediklerinde haklı görünüyordu çünkü. Hesapsızlık, kitapsızlık, doğallık falan... Hepsi de savunulan bir argümanı güçlendiren sihirli ve güçlü sözcüklerdendi. Hesaplı oluşu, doğal olmayışı ve bir nevi kurulmuş olan ve böylece 'kurnazca' olan bir karşı fikrin arkasında durmak kolay görünmedi gözüne. Böylece, güzel şeylerin gerçekten de birdenbire olduğu fikri domine etmiş ve kazanmış göründü sohbeti o sırada. Son sözün sahibi olan adam da muzaffer bir edayla, keyifle bir yudum aldı kahvesinden. Fakat... O sırada dileğim kabul olmuş olacak ki, diğerinin aklına da güçlü bir anti tez geldi o sırada. ('Kaybediyor' ve 'yeniliyor' görünenin, sonunda kazanmasını dilerim her zaman. Bu daha epik ve destansı birşey olmaz mı zaten hep?)
"Peki ya beklemek?" dedi. "Gecikmiş, beklemiş, beklenmiş ya da bekletilmiş olan herhangi bir isteğe sonunda kavuşmak; hasretin vuslata döndüğü o an, daha eşsiz ve kıymetli değil midir; haspelkader, kendiliğinden ve aniden gelişen şeylerden? Azizim?"
Bu tezin içinde de 'hasret' 'vuslat' ve 'kavuşmak' gibi güçlü anahtar sözcükler kullanan ve karşı fikrini ortaya koymuş olan adam; yani, hani o benim 'tuttuğum' kişi, üstünlük sağlamış görünüyordu. Beklemenin sabrı, erdemi ve verdiği sessiz savaş, çok daha asil görünüyordu o sırada... Karşısındakini galebe çalmış olan 'benimki' zaferin cömertliğinden sayılabilecek olan bir ağırbaşlılık ve sükuneti tercih etmedi o an. Bunun yerine, durumu taçlandırmak isteyen bir coşkuya kapıldı ve dedi ki "Hani Orhan Veli'nin 'Birdenbire' şiirine de bakarsan, doğallık konusunun yalnızca tabiata atfedilmiş olduğunu görürsün. İnsanı ilgilendiren bir sevinçten bir de aşktan bahsedilmiş, o kadar. Ki sevinç, anlık olarak tezahür eden ve kaybolan yönüyle, sabun köpüğü gibidir zaten. Mutluluk gibi değildir. Şiirdeki 'aşk' kısmını da zaten bugün tartışmayalım, o kadar vaktim yok. Hesabı isteyelim hatta kalkmam lazım birazdan."
Ve ben de o sırada hesabı istedim, birdenbire. Fakat bekledim; gecikti. Lakin beklememe de değdi, hesap güzel geldi; dolu dolu. Pahalı ve lüks bir yerdi orası çünkü.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.