Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Acı Âkıbetine Koşarak Giden Kuyumcu

Yine yazımıza, ‘Selam duâsı’yla başlamayı borç biliriz efendim;
‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Bugün işleyeceğimiz beyitleri alalım öncelikle, ilk beytimiz şöyle;
“Kuyumcu, çok malı ve hilatı (kaftan) görünce onlara kapıldı (aldandı), memleketinden ve çocuklarından ayrıldı.”
Kişiler kendilerine pek çok yaldızlı sözler ve olağan dışı hediyelerle gelen insanların yaptıkları teklifleri önce bir düşünce süzgecinden geçirmeli, doğruluğunu araştırmalı hatta akıl danışabileceği kişilerle istişâreler edip sonra davranmalı, hemen görünene aldanmamalıdır. Acaba bu yapılan teklif, kendisi ve âilesi için gelecekte iyi neticeler verir mi? Yoksa sonu hüsran ve elem verici bir âkibet mi kendisini bekliyor. Akıllı kişi önce düşünür sonra harekete koyulur, yola çıkar. Tâbiri câizse yapılan câzip teklifin âdeta üzerine atlamaz. Böylesi bir mükemmel teklif bana neden yapıldı? Acaba arkasında bir farklı niyet var mı? Diye kuyumcu düşünmeliydi.
“Kuyumcu sevinç içinde yola koyuldu. Şâhın canına kast ettiğini bilmiyordu.”
Kuyumcu kendisine yapılan iltifatlara, süslü-püslü sözlere inandığı ve düşüncesizce hareket ettiği için başına gelebilecek bela ve musibetleri neredeyse hak etti. Bu yönüyle de herkese ibretlik oldu.
“Kuyumcu Arap atına oturdu, sevinç içinde atını sürdü, gitti. Kan bedelini elbise sandı.”
Heves ve ihtiras atına binmiş olan kuyumcu, kendisin bekleyen hazin bir âkıbete doğru sevinç içinde at koşturuyordu. İlk başta çok güzel görünen bâzı şeylerin sıkıntıları daha sonra çıkar ama o zaman da, iş işten geçmiş olur. Kafası çalışan insan, kendisine gösterilen onca âlâyişe-numâyişe değil asıl hakikatlere bakmalıdır. Peygamber aleyhissalâtu vesselam; ‘Seni methedenlerin yüzüne toprak saç’ hadisini hatırlamalı. Yine Yüce Kur’an’da: “Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayâtının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allâh'ın katındadır.” (Âli İmran, 14) Buyurulurken, burada insan için çok câzibeli olan şeylerin hayat boyu peşinden koşulduğundan bahsedilmekte, ancak asıl varılacak yerin Cenâbı Hakk’ın yanı olduğu belirtilmekte. Kuyumcu bu hakikatı göz önünde bulundurarak şeytana uymasaydı, belki de başına gelebilecek musibetlere düçâr olmayacaktı. Şu kesin ki, dünya malına can atanlar canlarından olurlar. Şöhret afettir gerçeğine itibar etmeyenler, canlarını verirler.
Bu beyitle, Mevlâna Hz. istek ve arzularının, hırsının peşinden sürüklenenler, kanaatsizliğin ve doyumsuzluğun getireceği kötü neticeleri insanlara belirtmek istemektedir.
“Ey yolculuğa yüz râzı oluş ve yüz memnuniyetle giden ahmak! Kendi ayağınla kaza ve belâ yönüne gidiyorsun.”
İnsanların çoğu, o işe kafa yormadan, akletmeden-fikretmeden sâdece gördükleriyle-işittikleriyle, zihinlerinde canlandırdıkları ham hayallerle ucunu bilemeyecekleri işlere girişirler. Oysaki güle oynaya gittikleri âkibet onlar için acı ve elem olacaktır.
“Kuyumcu, hayâlinde izzet-itibar-mal-mülk-büyüklükle yola çıkmıştı. Azrâil ise alaylı; ‘Evet, git, maksadını elde edersin’, diyordu.”
Azrâil aleyhisselâm’a kuyumcunun canını alması emir olundu. Halbuki kuyumcudaki şöhret hayâlini ve kibir hâlini görünce ona şaşırarak ve küçültücü bir ifâdeyle; ‘Evet, git bakalım, izzete ulaşacaksın!’ dedi. Her saçma-sapan işin önünü kesecek bir şey olur, bu bâzen Azrâil de olabilir.
“O garip kuyumcu yoldan gelince, tabibi ilâhî onu şâhın huzuruna götürdü.”
Herhangi bir yolla mal-mülk servet elde edilebilir. Ama hiçbir servet, sevginin karşılığı olamaz. Aslında hikâyenin özünde, mânâ hekiminin verdiği mesaj, servet yok olmaya mahkumdur, her şeye değer şeyin ancak sevgi olduğunu rûha anlatmak ister.
“Süslü-püslü mumun (Tarâz mumu) yanı başında yansın diye kuyumcuyu şâhın yanına nazla götürdüler.”
‘Tarâz veya Tırâz; Türkistan’da Çin sınırı yakınlarında güzelleriyle meşhur bir şehrin adıymış. Klasik Şark edebiyâtında güzeller, etrafına ışık saçan Tarâz mumuna benzetilir.’ (Mesnevî-i Mânevî Şerhi-İlk 1001 Beyit, Hüseyin TOP, Konya, 2008, s.154) Mânâ tabibinin emriyle, bin bir değer verilerek padişâhın huzûruna getirtilen kuyumcuya, gerçek değer verildiği zannedilsin diye her şey yapıldı. Dolaysıyla kuyumcu aynen mum gibi ışık saçan câriyenin muhabbetinde tıpkı kelebekler gibi yok olacaktı. Sonuçta câriye bu aşktan kurtulacaktı.
“Şah kuyumcuyu gördü. Çok ikram etti. Altın mahzenini ona teslim etti.”
Mâna hekîmi, nefsin acılarının sebebini yâni yaptığı işlerin nedenini, rûha –pâdişâha- birden söylememişti. Konuyu yavaş yavaş açtı. Onu üzmeyecek şekilde işin gerçeğini anlattı. Nefsin isteği hep mal ve servet çokluğuydu. Rûha seslendi, ‘Ey ruh sen üzülme! Nefis bir süre istediği şeyle mutlu olsun, servet ve mal düşkünlüğünün sevgi ve muhabbete değmediğini iyice anlasın yâni nefis, nefsi emmâre iken nefsi mutmainne ye dönsün. Bu anlayışa padişah ikna olur, câriye iyileşir, şifa bulur, kuyumcu yok olur.
Sevgili okurlar bugünlükte burada kalalım. Nasip olursa haftaya kaldığımız yerden devam edelim inşallah. Efendim sizlere hayırlı Cumâlar olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi

Mukadderat Kalemi, Takdir ve Kader Kalemidir

04 Aralık 2025 Perşembe 15:00

Mümin Münâfık Farkı

27 Kasım 2025 Perşembe 15:36

Taklit Nasıl Değer Bulur?

20 Kasım 2025 Perşembe 15:07

Nesnelerin ve İnsanların Farklılıkları

06 Kasım 2025 Perşembe 14:28

Kıyas Yaparken Çok Dikkat Gerekir

23 Ekim 2025 Perşembe 13:44

Bugün Yeni Hikâyemize Başlıyoruz

08 Ekim 2025 Çarşamba 14:29

Kuyumcu Hikâyesinin Sonu

02 Ekim 2025 Perşembe 15:34