Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Bilezik ve Kelepçe

Bilezik ve Kelepçe

10-15 sene önce onu ilk kez gördüğümde, henüz bebekti. Annesinin kucağında, altı bezli ve ağzı emzikli şirin bir bebek... El bileklerinde etten mamül yumru yumru bilezikleri vardi. Arası terleyen boğumlu bilezikler... Zamanın onları ondan henüz çalamayacağı kadar dokunulmazdı demek. Bebekleri ve küçük çocukları koruyan görevli melekler vardır denilir ya. Ondan galiba...
Bir kaç sene sonra, artık bebek değil, küçük bir çocuktu. Tuvalet ihtiyacını kendi kendine giderme konusunda ustalaşmış ve annesinden gizli gizli kola içer olmuştu. Annesi çok kızardı da... Yasakları delmenin zevkini tatmış ve biliyordu demek ki artık. Bir de, meleklerin sayılarında ya da görevlerinde değişiklik yapılmış olacaktı ki, zaman isimli hırsız, pahası hiç bir dünya malıyla ölçülemeyecek kadar yüksek olan değerli bilezikleri, kolundan çalmisti artık. Hırsız, geçit bulmuştu yani. Dokunulmazlık kalkınca tabi... Ne var ki, melekler yine de hala oralarda bir yerlerde olmalıydılar ki, terliklerini ters giyebilecek kadar çocuktu hala. Çocukluğun şanındandır; sağ ayağa sol taraf; sol ayağa da sağ taraf giyilecek illa!
Annesi, çocuğunu göndermek için okul arayışındaydı o günlerde... Özel okullar ateş pahasıydı, devlet okulları da 'fazla' kalabalık. "Olmazsa altınlarımı bozdururum" diyordu, çocuğu için her türlü özveride bulunabilecek bir annenin kararlılığıyla. "Bir tanecik çocuğumuz var"... Hayat pahalılığı sebebiyle yalnızca tek çocuk sahibi olmak isteyenlere hak vermiyor da değildim bir yandan. Memur aileler bile artık kolejleri tercih eder olmuşlardi hem. Bizim zamanımızda öyle miydi? Ancak çok zenginler özel okulları tercih edebilirlerdi. Şimdiyse kendi giyeceklerinden ve yiyeceklerinden, çocuklarının geleceği için ödün veren ebeveynlerin sayısı, kalabalık bir ordununkinden daha fazlaydı.
Sonra uzun bir süre göremedim onu. Annesiyle görüşemedik. Zaten samimi de değildik ama yine de sıradan bir tanıdık için bile 10 yil fazladır, görüşmeme süresi olarak. 10 senede neler olmaz ki! Yetişkinler yaşlanır ve yaşlılar da ölürler onca zamanın içinde. Peki ya çocuklar? Hele cocuklar? Küçük bir çocuk bile, 10 yöl sonra çok değişmiş olur. Ama çok! Büyümek ya da akıllanmak sözcüklerini tam anlamıyla karşılayan ve içine daha başka kavramların da gireceği kadar büyük bir değişimle...
"Kızını merak ediyorum, onu ilk kez gördüğümde bebekti daha" dedim. "İşte geliyor baksana" dedi, karşıdan bize doğru yürüyen genç kızı göstererek.
Sağ ayağında ince topuklu terliğinin sağ teki; sol ayağında ise diğer teki duruyordu, karşıma geçip oturduğunda. Henüz yetişkin sayılmayan ama artık çocuk da olmayan o mavi ve hüzünlü çağındaydı işte, dilimize 'buluğ çağı' olarak yerleşen yaş aralığının en çetrefilli yerinde. Okulundan 'kolej' diye söz ediyordu. "Bugün kolejde çok yoruldum" demişti, kolasının birazını annesiyle paylaşırken. Bu arada mavi kelimesinin geçtiği yerde hüznü de anmıştım, işin doğası gereği. Fakat bırakın hüzünlü olmayı, çevresinde neşeli kelebekler uçuşuyordu bu genç kızın. Ona baktım... Yıllar öncesinin emzikli ve bezli bebeğine. Yaşlanmak bile bir insanı bu kadar çok değiştiremezdi; büyümek kadar. Evet, büyümek yaşlanmaktan daha çarpıcı, güçlü ve etkili bir şeydi demek ki. Sonuçta insan kendine iyi bakarsa yaşlılığı yavaşlatabilir ya da geciktirebilirdi ama bir insanı 5 ila 15 yaşlarının arasında kimse durduramaz.
İncecik el bileklerinde kıymetli taşlardan yapılmış bir bileziği vardı. Bir süre gözlerim o bilekliğe takilip kalınca, annesi o bilekliğin, babasinin 15. yaş günü hediyesi olduğinu söyledi. "Kızım, elmas takılar günlük kullanılmaz, düşer çalınır bir şey olur. 40 yılda bir takacaksin onları" dedi. Oysa 40 tane 40 yılın bile ne miktarı ne de gücü, bebekliğinin boğumlu bilezikleri kadar paha biçilemez olamayacaktı. Ha bu arada melekleri soracak olursanız, yalnızca iki tanesini görebildim. Bir sağında bir de solunda... Demek ki artık 'akıllanmış' ve bu yüzden yaptıklarindan sorumlu tutulacak kadar büyümüştü. Çalınan bileziklerinin boş bıraktığı bileklerine vurulan kelepçeler, umarım hayatın boyunca canını çok acıtmaz, akıllı kız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ayşe Aslı Duruk Arşivi
SON YAZILAR