Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Arayış

Arayış

Aramak…Hiç durmaksızın aradığım bir şey vardı. Başından beri. En başından. Bir şey, ama ne? Neyi aradığını bilmeden aramak nedir, bilir misiniz? Bunun nasıl sancılı bir süreç olduğunu?

Var-dı dediğime de bakmayın gerçi, en başta. Çünkü hala var. Aradığımı sonunda bulmamla birlikte hiçbir zaman sonlanmamış bir eylem bu ne yazık ki. Sonlanamamış bir çaba. Onu aramak, onu ‘bulmak’a bir türlü dönüşemedi. Dönüşemiyor. Hala yana yakıla arıyorum. Bazen aynada, bazen karşımdaki bir çift gözün uzaklara dalan bir bakışının içinde, bazen kahve fincanının altında, bazen ağaç dallarının arasında ve üzerinde. Her yerde. Bulmak, onu bulmak ne kutlu, ne nurlu bir eylem olurdu oysaki. Bulur muyum?

Bir de, aradığımın ne olduğunu hala bilemesem de, ne olmadığını öğrendim en azından. Artık öğrendim. Bunu öğrenecek kadar yaş alıp tecrübe kazandım çünkü şimdi -bir zahmet- yaş 35’i geçmişken. (40’a merdiven dayamak tabiri; o merdivenin ağırlığı fazla geldiği için 35’i baz aldım bu arada. Çünkü 5 yıl, insan ömründe ‘basketboldaki 1 dakika’ dan çok daha fazla ve anlamlıdır) Aradığımın ne olmadığını biliyor olmak da, kaybolma ihtimallerimi azalttı hiç olmazsa. Bu da bir şeydir.

Örneğin, çoğu beşer gibi, aradığımın beşeri aşk olduğunu sanmıştım başta. Ah o sancılı sanrılar! İnsana yok pahasına ne çile çektiren, ne karalar bağlatan yanılsamalar! Hatta o sanrının, gerçeğin ta kendisi olduğuna öyle kaptırmıştım ki kendimi… Bir yanılgı içinde olsam da özrüm ve bahanem de sağlam ama şimdi: arıyordum ne de olsa. Yol şaşırmak, yol aramanın alametlerinden değil midir? Kim bana ne diyebilir? Beşer şaşar da ben niye şaşmayayım sanki?

Aradığımın ne olmadığı… Beşeri olan her türlü ilişkinin, iletişimin, barışın ve kavganın içinde aradım onu. İnsani bazdaki en yüce sevgi olduğu söylenen anne sevgisinde bulacağımı sandım onu mesela, uzunca bir süre. Epey oyalayıcıydı tabi o dönem. Fakat o da değil. Değilmiş! Ne de olsa dünyevi bir sevgiydi bu çünkü. Annem beni ‘kendi’ çocuğu olduğum için seviyor, işin o kendinden’liğine tav oluyor, sonuçta araya devasa bir iyelik giriyordu. Nefsani bir durum vardı ortada. Hal böyle olunca da -arada bir şekilde nefs bulunan bir ilişki türüne ne kadar güvenilebilir- aranılanın bu olmadığını anladım. Bu kulvarda yaşanan acı tecrübeler, bana kalsın…

Ruhumdaki sancıları dindirebilecek, isyanlarımı şüküre, süfli olan her türlü meyil ve yönelişlerimi ulvi olanlara çevirebilecek, kendimi bilmeye başladığımdan bu yana aradığım o ‘şey’e nasıl ulaşıp kavuşacağımı hala bilemesem de, dedim ya, ona nasıl erişilemeyeceğini öğrendim. Sadece iki tanesini örnek verebildiğim beşeri ilişki türlerinin -arkadaşlık ve dostluk(?) ilişkileri de buna dahildir- içinde değildi o. En azından bunu öğrendim.

Kaybolmuşluğum, yönsüzlüğüm, tıpkı serseri bir mayın gibi önceden kestirilemezliğim, gözyaşlarım ve yalnızlığım… Onu bulmamla birlikte son bulacak, biliyorum. Bir şey arıyorum, ame ne?

Belki de yerde aradığımı gökte bulurum, diyorum bazen. Hatta şimdi geldiğim bu son arama safhasında, sık sık söylüyorum bunu. Gökyüzünün sadece bize bakan değil, daha üst katmanlarını da kesmeye çalışıyor gözlerim. Tabi zavallı bakışlarım, yorgun gözlerimin içine hemen geri dönüyor, bitap bir halde.

Fakat geçen gün, gökyüzün en parlak yıldızı olan Sirius, Güneş ile kavuşum haline geçmiş. (Göksel olayların sıkı takipçisiyimdir) Kuran-ı Kerim’de geçen Şira Yıldızı’ndan söz ediyorum. “Doğrusu Şira Yıldızı’nın rabbi O’dur” ve O da bana ‘şah damarımdan yakın’ ise -Kaf, 16- hani bir de insanın ‘küçük alem’ olduğu söylenir falan, tüm bunları bir arada düşündüğümüzde, o aradığımın da kendi içimde bir yerlerde olduğu bilgisi ve ipucu çıkmaz mı o zaman ortaya? Gerçi bu da epey klişeleşmiştir bir bakıma; aranılanın insanın kendi içinde olması… Eh…. İşi klişelikten çıkartarak o küflü ve paslı kılıfın altındaki ışıl ışıl Zülfikar’ı bulabilir miyim peki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Ayşe Aslı Duruk Arşivi
SON YAZILAR