Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Al Yazmalım

Al Yazmalım

Kaba kuvvetini, aba altından sopa gösteren tehditkar bir ifadeyle, birazını belli eden ve çoğunu da saklayan soğuk bir tebessüm şekline bürümüş ve bunu getirip dudak kıvrımlarının yanına iliştirmişti. Oysa zaafiyeti ne denli yoğundu ki, önünde sonunda vahşi bir hayvanın yanında bile lafı edilemeyecek ve esamesi okunamayacak denli basit bir kas gücünü, bir kadının karşısında bir üstünluk sebebi sayacak kadar alçak ve basitçe düşünüyordu.

Gerçekleşecek olası bir şiddet sahnesini bir anlığına dondurup bu şekilde yorumladıktan sonra, filmi oynatmaya devam edelim şimdi. İzleyelim. Olay, dağ başı diye adlandırılacak kadar metruk ve kırsal bir bölgede cereyan ediyor. Gözümle görmesem, hala öyle yerlerin kaldığına inanmazdım; o kadar dokunulmamış ve sessiz yerlerin. Gerçi, kasaba sakinleri arasında "yakında imar gelecekmiş" haberi bir muştu gibi neşeyle dolaşmaya başlamıştı bile o günlerde. Arsa sahiplerinin başına talih kuşu konacaktı demek ki, her birine bir kaç apartman dairesi, birinde oturup diğerlerini kiraya vermeler falan... Oooh! Allah vere de tez elden geleydi o imar, planlar, müteahhitler ve daireler. Fakat şimdilik, hala kerpiçten evlerinin tek göz odalarında ailecek uyuyor ve uyanıyorlardı. Ve ev içindeki o kalabalığa rağmen de hamile kadınların sayısı hiç de az değildi oralarda her nasılsa. Neyse. Konumuza dönelim.

Hani eski bir arabesk şarkıda geçen o çeşme başı civarında vuku buluyordu tüm bunlar. Susamışlardı, çeşmeye inmez olalardı! Tabi bir aşk hikayesine ait olan değil, gayet sevimsiz ve sevgiden yoksun bir atmosfer vardı o sirada havada. Orta yaşlarında görünen bu kadın ve bu erkek, bu küçük mahalde illa ki bir şekilde tanışıyor olmalılardı ama bu tanışıklığın seviyesinin ve boyutunun ne olduğunu fazla kestiremezdim o kadar kısa bir süre içinde, onları uzaktan izlerken. Atmosferdeki gergin ve sevimsiz hava, ya aralarındaki eski bir hukuka dayalı olan bir husumetti, ya da, anlık bir tansiyon yükselmesiydi yani. Bilemezdim. Ne var ki hava, davul gibi gergindi işte.

Çeşmeden akan suyu eldeki boş bidona doldurmak kimin sırası ya da ilk kimin hakkıydı o an? Konu buydu. Basitti.

Konudan münezzeh olarak, negatif yüklü iki enerjinin çarpışmasından, nasıl oldu da pozitif bir sonuç çıkmadı, çözemedim aslında. Bu matematik bizi kandırıyor muydu hep böyle hocam? Hani iki negatifin çarpımından pozitif bir sonuç doğardı? Hani?! En başta da dediğom gibi, adamın vücut dilinde açık bir şekilde kabadayılıkla karışık tehditkar bir ifade vardı. Kadın ise buna boyun eğmeyecek kadar kararlı ve gözü kara görünüyordu o sırada.

Yalnız ne olursa olsun, adamın öfkesini dizginlemeye ihtiyaç görmemiş olan hali son derece ilkel görünüyordu. Her ne kadar, mahalin metrukluğundan söz etsem de, eni konu orman kanunlarının geçerli olacağı kadar da ıssız ve yaban bir yer olamazdı orası. Gunumuzde!

Çeşmeden akan suya bidonunu ilk dayayan kadın oldu. Daha cevval çıktö. Ve adam hırsını, ayağıyla fırlattığı taştan almak istese de, bu eylem hiç yeterli gelmedi ona. Ardķndan, kadını aniden kendine doğru çekip ona sımsıkı sarıldı ya, daha beklenmedik bir şey olamazdi o an herhalde. Altından sopa gösterdiği abasının gizli bir kısmında da çiçek buketleri saklıyormuş meğer. Ve kafamdaki soru cevaplanmış oldu: daha azıcık evve yaşanan, asla anlık bir gerginlik değildi. Eskiye dayali bir hukuk vardi ikisinin arasinda. Bariz. Nüvesinde büyük bir sevgi olan ama çevresini, sonradan gelişen olaylar ve durumlar sebebiyle kızgınlık ve hatta nefretin bürüdüğü bir tohum. Adamın beden dilindeki tehditkar ve öfkeli duruş bir anda çözülüp ve değişip, hasret ve muhabbete benzeyen şeylere dönüşmüştü. Ki bu dönüşüm, ilk halinden daha güçlü ve etkili bir ifade kazandırmıştı ona. Ve kadınları da zaten bilirsiniz... Böyle bir durumun karşısında, önceki dik başı çoktan eğilip de dar bir açıyla ve yumuşak bir eğimle adamın koynuna yaslanmayacak kadın yoktur yeryüzünde.

İki negatifin çarpımından koca bir pozitiflik doğmuştu yani, hakkınız varmış hocam...

Sonra hikayenin önünü sonunu, aslını astarını hiç merak edip araştırmadan, yalnızca o anki sahnenin hafızamda yer etmesine izin vererek, arabama geri döndüm ve selvi boylum al yazmalım filminin o eşsiz müziğini dinlemeye koyuldum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi
SON YAZILAR