Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Saf Altın ile Sahte Altın Farkı

Efendim yine ‘selam duâsı’yla başlamak istiyoruz, müsâdenizle.
‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Bugünkü beyitlerimiz şöyle;
“Dünyâda hem acı deniz var, hem tatlı deniz vardır, aralarında öyle bir perde vardır ki, sular birbirine karışmaz.”

Bu husus Yüce Kitâbımız Kur’ân-ı Kerim’de: “Acı ve tatlı sulu iki denizi birbirine kavuşmamak üzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır. Birbirinin sınırını aşmazlar.” (Rahman, 19-20) âyeti vardır. Mevlâna Hazretleri bu beyti Rahman sûresindeki hakikatten hareketle, acı ve tatlı suyu olan iki farklı suyun aynı ortamda bulunmasını ifâde ederken, acı-tatlı su birbirine karışmıyor. Aynı bu misaldeki gibi hak ile bâtıl, hayır ile şer, küfür ile iman aynı ortamlarda bulunurlar ama asla onlar birbirine benzemezler. Her ikisi farklı kulvarları hatırlatırlar. Kötüler ve kötülükler, şer ve şerliler nârı yâni acı suyu hatırlatırken, iyiler-iyilikler, hayırlar-hayırlılar da tatlı suyu ve nûru çağrıştırırlar.

“Bil ki bu iki deniz de bir asıldan, bir kaynaktan çıkıp akar. Sen onların ikiliğinden geç, asıl olana git.”
Aslında acı ve tatlı su her ikisi de aynı kaynaktan çıkarak akarlar. Tatlı olan, geçtiği yollardan kirlenmeden geldiği için tatlıdır. Acı su ise o da, asıl kaynaktan sonra geçtiği yerlerden kirlenerek geldiği için suyu acıdır. Burada verilmek istenen mesaj şudur ki, acı ve tatlı suyun asıl kaynağı tevhittir. Kişiler bulundukları ortama göre ve Rabbimizin nasibine göre meselâ; ‘Hâdi’ ismi şerifi ile iyi-güzel işler yapmış, merhamet ve şefkatle davranışlar şekillendiğinden, Cenâbı Hak tarafından lütuf ve ikramlara nâil olmuşlardır. Acı su misâli olanlar ise, uygun olmayan ortamlarda kirlenenler, Rabbi Teâlâ’nın ‘Mudıll’ isminin muhatabı olarak, kötülüklere bulaşmış, zillete ve alçaklığa düşmüştür. Ama sen meselelere şaşı bakma, aslı göremiyorsan sen bir ayrım yapma, öze yönel. Nefis ‘ben’ derken, ruh da bir yandan ‘ben’ derse olmaz, o zaman ikilik olur. Cenâbı Hak bile vahyinde ‘biz’ diyor. Hz. Ali (r.a) der ki; ‘İlim bir noktadır. Ama bunu câhiller çoğaltmıştır. İkilikten geç bire ulaş, asla kavuş.

“Kalp altın (sahte altın) ile hâlis (katışıksız altın) altın ayarda anlaşılır. Mehenk taşına vurmadıkça her ikisini de has altın bilirsin.”

Sarrafa bir altın getirsen, eskiden ‘mehenk taşları’ varmış, altının sahte mi yoksa saf altın mı olup olmadığını o taşlara vurarak anlarlarmış. İşte Cenâbı Mevlâmız da, insanları tıpkı o mehenk taşına vurur gibi bela ve musibetlerle vuruyor ki, hâlis bir mümin olup olmadığını anlaşılsın. Zira dünya tam bir imtihan alanıdır. Gelen belâlara; ‘Ya Rabbi! Aldım kabul ettim, demeli.

“Allah Teâlâ Hazretleri kimin rûhuna mehenk taşı koyarsa o, kesin olanı şüpheli olandan fark edip ayırabilir.”

‘Mâlumdur ki, altının sahte yâhut karışık olup olmadığını, âyârının ne kadar bulunduğunu anlamak için mehenk taşı lâzımdır. O taş ve onun üstüne düşen asit olmayınca, en mütehassıs tahminciler bile aldanabilir. Hele bu işle meşgul olmayan kimse, bâzan parlakça bir mâdeni bile altın sanır. Bunun gibi mümin olsun münafık olsun; muhakkik olsun, mukallit olsun, âdem evlâdı sûret itibârıyla birbirine benzer. İnsanların mehenk taşı da, ilim ve mârifettir. Bir kimsenin imânı ve nifâkı, o mehenk ile yâni (ahkâm-ı şeriate) ve (adâb-ı tarikate) tatbik ile anlaşılır. O tatbik de ancak ilim ile olabilir. Husûsiyle Cenâbı Hak, bir kimsenin kalbine, inananların içyüzlerini ve hakiki hallerini keşfedebilmek hassasını ihsan eylerse; o zât gördüğü çehrelerin halis mi, yoksa kalp (sahte) mi olduğunu anlayıverir. Nitekim ‘Müminlerin ferasetinden, kavrayışından sakının. Çünkü o, Allâh’ın nûruyla nazar eder.’ (Tirmîzî, Tefsiru’l Kur’an, 15-16, Mecmauz-zevaid, 10/268)) Buyurulmuştur.’ (Mesnevi Şerhi, Tâhir’ul Mevlevî, İst, 1971, s.222)

“Bir canlının ağzına çöp girse, onu ağzından çıkarıncaya kadar rahat etmez.”

İyi kişilerin arasına kötüler girse, hep iyilik üzere olanlar bundan rahatsız olurlar, illa o kötüyü aralarından çıkarmak isterler yoksa içleri rahat etmez. Gittikleri yolun doğru olduğuna inananlar Cenâbı Hakk’a hep şükrederler. Kalplerinde şüphe olanlar da onu gidermeden rahat edemezler.
“Binlerce lokma içine ufak bir çöp karışınca zinde olan onu derhal hisseder.”

‘Ağzına giren lokmaya insan asla dikkat etmezken bir çöpün girmesiyle rahatsız olur. Onu çıkarmaya çalışır. Zâhiri duygular, gönlün ve aklın duygularına kıyasla daha az ve daha zayıftır. Mânevî ve aklın gücü diri olanın durumu çok daha farklı olacaktır. Onun bâtını duyguları daha keskin olduğundan böyle şeyleri daha çok ve daha çabuk anlayacaktır. Kâmil akıl sâhipleri, binlerce doğru fikir ve söz içinde bir yalan ve bozuk görüşü işitince veya binlerce iyinin arasında bir münâfık görünce, o bozuk görüşü ve münâfığı derhal anlar. Reddetmeye çaba ve gayret sarf eder.’ (Abidin Paşa, Mesnevî Şerhi, Sadeleştiren Mehmet Said KARAÇORLU, İst, 2007, s.109-110)
Sevgili okurlar bugünlük de bu kadar olsun. Hayırlı, bereketli cumâlar sizin olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi

Mukadderat Kalemi, Takdir ve Kader Kalemidir

04 Aralık 2025 Perşembe 15:00

Mümin Münâfık Farkı

27 Kasım 2025 Perşembe 15:36

Taklit Nasıl Değer Bulur?

20 Kasım 2025 Perşembe 15:07

Nesnelerin ve İnsanların Farklılıkları

06 Kasım 2025 Perşembe 14:28

Kıyas Yaparken Çok Dikkat Gerekir

23 Ekim 2025 Perşembe 13:44

Bugün Yeni Hikâyemize Başlıyoruz

08 Ekim 2025 Çarşamba 14:29

Kuyumcu Hikâyesinin Sonu

02 Ekim 2025 Perşembe 15:34