Müslüman Ama Laik ve Seküler
Türkiye’nin siyasi tarihini olduğu kadar, ekonomik tarihini yazanların iktidarlar değiştikçe yazdıklarının da değişir olması, tabir caiz ise vakayı adiyeden olmuştur.
Osmanlı İslam Devletinin yıkılmasını takip eden 100 yıllık süreçte, padişah ve Osmanlı İslam Devleti hakkında yazılanlar, bu anlamda belki de dünya da tektir.
Çünkü konu İslam ve Müslümanlar olunca, birilerinin asırlar ötesinden kalan bir acısının olduğu herkesçe malumdur.
Devletin yapısı ve idare şekli değişmediği halde, 1960 ve 1980 ihtilali ile 28 Şubat post modern darbe sonrası yazılanlar, örnek olarak ortadadır.
20 yılı aşkın süredir tek parti iktidarı olarak devam eden AKP hükümeti daha ne kadar devam eder bilinmez ama, mütedeyyin ve muhafazakâr Müslümanların oyuna talip olan selefleri Demokrat Parti, Adalet Partisi ve ANAP gibi, tarihin tozlu sayfalarında yer alması mukadderdir.
İktidardan düştüğü andan itibaren malum çevreler, parti yöneticileri defaatle ifade etmelerine rağmen partiyi İslami, bir teşekkül olarak görüp, İslamcılar 2000 lerin başında yönetime geldiler ve yüzyılın ilk çeyreğinde yönetime taşıdıkları dünya görüşlerinin uygulaması başarısız oldu diyerek, Müslümanların ensesinde yine boza pişirmeye niyetlenecekler.
Ekonomik anlamda varlıklarını kaybedenler veya ümit ettikleri kazanca ulaşamayanlar ise, İslam Ekonomisi diye bir kavramın hiçbir zaman hayata uygulanmadığı gerçeğini es geçerek, İslamcıların iktidarları ekonomik açıdan başarıya ulaştırılmadı hükmünü verecekler.
Başarıya ulaştırılmamasının temel nedeninin, gayri İslami ekonomik kararlar olmasına rağmen yine de sakat bir bakış açısıyla, İslamcılar iktidarlarının ilk on yılında küresel sermayeden yediler, aldıkları kredileri üretime dönük yatırımlar yerine lüks ve şatafata harcadıkları için, kredi faizleri ve borç yükü vatandaşa faiz ve enflasyon olarak ödetildi. 20 yıl boyunca borca batmış bir bütçe ile yönetimi sürdürdüler diye yazacaklar.
Siyaset ve tarihten ziyade, işin sosyolojik tarafı ile ilgilenen akademisyenlerden bir kısmı ise, İslamcılar iktidara “Bir lokma bir hırka“ telkiniyle geldiler ama iş başına gelince, kendileri için “İtibardan tasarruf olmayacağını” ilan ederek varlık içinde yaşarken, kendilerine oy veren dar ve sabit gelirli vatandaşları bir lokma bir hırkaya muhtaç ettiler diye makaleler yazacaklar.
Bu arada Müslümanlara yüzyıllar ötesinden ve putperest atalarından gelen genetik bir düşmanlık besledikleri için benzer şekilde, iktidarın eline yüzüne bulaştırdığı eğitim sisteminden dem vurarak, “Dindar Nesil” yetiştirilme sürecinde Müslüman kitleyi parçalara bölüp, her biri sahih dinî tasavvurun sadece kendilerine ait olduğunu iddia eden dini gruplara, hiziplere, fırkalara ve cemaatlere bölündüler diye ahkâm kesecekler.
Hâlbuki AKP iktidarı 20 yıllık süre içinde, nerdeyse hiçbir İslami hükmü hayata geçirmek için gayret sarf etmemişti.
Tam tersine Müslümanların bir kesimi, devletin ekonomik gücünden nasıl daha fazla yararlanırız diye din ve devlet ayrımı üzerine temellenen sekülerleşme, modern kimlik elde etme ve din dışı benliğin dışa vurulması şeklinde tezahür eden, dinî inanç ve hükümlerin dışlanması hatta ret edilmesini hedefleyen bir sekülerleşme ayrımına girişmiştiler.
Bu günkü geldiğimiz nokta göz önüne alındığında, Müslümanlar eliyle dinin kurumsal açıdan bir statü ve etkinlik kaybına uğradığı, bunun nedeninin ise Müslüman görüntü vermelerine rağmen, iktidar sahiplerinin dini kamusal hayattan çıkardıkları veya din adına ortaya koydukları uygulamaların kurumsal olduğu kadar, Müslümanların kişisel sorunlarının kapsayamadığının görülmüş olmasıdır.
FARKINDA MIYIZ?
“Muhafazakâr Demokrasi” tasavvuruyla lâik ve seküler vatandaşlar ile dindar Müslümanlar arasında, cumhuriyetin kuruluşundan beridir var olduğu söylenilen dini ve siyasi gerilimi gidereceğini iddia eden AKP’nin yaptığı şey, 4 eğilimi birleştireceğini iddia ederek yola çıkan selefi ANAP’ın başarısızlığından başka bir şey değildir.
Dindar bir nesil yetiştirecek uygulamalar ortaya koyduğunu göstermek için, 28 Şubat sürecinde sayıları azaltılan İmam Hatiplerin çoğaltılması, yeni ilahiyat fakültelerinin açılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı personeli ile öğretmenlerin özlük haklarında gelişmeler sağlanması bile, sonucu değiştirememiştir.
Sonuçta; İmam Hatip öğrencileri başta olmak üzere, zorunlu olsun olmasın din dersi ve ahlak bilgisi alan çocuklar, laik ve seküler olmak bir yana, ateist olup çıkmışlardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.