Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Kedinin Doğumu

Kedinin Doğumu

Diyelim ki bir şeyler yazasınız var. İçinizden gümbür gümbür gelen bir istek, hatta derin ve yoğunlaşmış bir arzu bu. Yazmak istiyorsunuz. Öyle diyelim. Yazmanız lazım, işte. Yazmak eyleminin bizzat kendisi gerek. Öyle olur. Ne(yi) yazacağınız, o yazı, konu ya da fikir falan, önemsiz hatta yok sayılabilecek birer ayrıntı halini alır Fakat harflere, sözcüklere ve cümlelere dökülmeyi isteyen, ne istemesi, bunun için çıldırıp saçını başını yolan isimsiz ve tanımsız bir şeyler vardır bir yerlerde. Bilirsiniz bunu ama neye gebe olduğunu bilmeyen karnı burnunda bir hamilesinizdir artık; neyin hamisi ve sözcüsü olacağınızı kendinizin bile bilmediği bir halde.

O diyarlardan bu tarafa atlamaları için onlara bir geçit kapısı aralamayacak kadar vicdansız olamazsınız nihayetinde. Arkadaşınızdır onlar sizin. Hoş, düşman bile olsalar onların o hallerine yine de acırsınız ya... Yazmanız lazımdır kısacası. Onları 'bu tarafa' atlatmanız lazımdır. Şarttır, elzemdir.

Bir yazarda olduğu kadar bir ressamda, bestecide; özellikle sanat ve edebiyat alanında herhangi bir üretim yapıp ortaya koyan birisinde bu aynı sancı gözlemlenebilir. Sancı dedim buna, evet. Kimi zaman beli büken bir kasık ağrısı, kimi zaman hayatı zindan eden bir baş ağrısı, kimi zaman da dizlerin civarından dermanı kesip alan; yaşamı zora koyan bir darlık, daralma ve sıkışma hali gibidir bu.

Ahvalim o biçim... Allah Allah! Ne yazayım peki o halde? diye düşünürken... Bahçeye ilişiyor gözlerim şöyle bir; dışarıya. Yazlık giysileri ortaya çıkarmanın vakti gelmiş de geçiyor bile, diye düşünüyorum o an. Hem, şu kedi de hamile midir, nedir? Bira göbeği olacak değildi ya! Aylar öncesinden, tam da bu günler için bahçenin bir köşesine hazırladığım kedi doğum döşeğini tekrar kontrol ediyorum. İyi görünüyor. Son günlerde buraları daha çok ziyaret eder olan anne namzeti, yakın görünen doğumunu burada yaparsa yavrular da benim olur hem. Anne altından...

Kelebekler uçuşuyor bahçede, bir de. Kanatlarında bahar müjdesi taşıyan narin süzülüşlerini izliyorum, düşük irtifada; hemen benim yanımda uçuşurlarken. Sebepsiz bir ümit doluyor içime o an. Hem öte diyarlardan, üzerlerine, harflerden oluşmuş sözcük ve cümlelerden yapılmış kaftanlarını giyip 'bu tarafa' geçmeyi bekleyenler de geçişlerini tamamlamak üzereler bir yandan, gördüğüm kadarıyla. İncir çekirdeğini doldurabilecek ya da dolduramayacak pahada olmalarının ne önemi var ki? Zaten, aylar öncesinden doğumu için yerini yapmış olduğum kedi de, karşıdan yürüyerek bahçeme doğru gelen ve en az 1 aylık oldukları belli olan yavrulara bakılırsa, çoktan ve başka bir yerde doğumu yapmış bile!

Ben de bahçemdeki o mütevazı doğum köşesine kendim ilişip kahvemi yudumlayıp güneşleniyorum. Bir de anlıyorum ki, benim o 'öte diyarlılar'ın yazıya dökülme suretiyle 'buraya' doğru yaptıkları geçiş, tam da ben o küçük kedi döşeğinin üzerinde oturmaktayken tamamlanmakta! Meğer kendim için hazırlamışım orayı, incir çekirdeğini doldurup doldurmayacağı şaibeli olan bu yazıyı yazmam için!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi