Ayşe Aslı Duruk
Ne Oluyor?
Sınırları bizlerce açık ve sarih olmayan birşeyin şeklini ve biçimini mevzu bahis edebilmek, her ne kadar olanaksız olsa da içerik hakkında az çok kalem oynatabilir ve kelam edebiliriz pek tabii. Şayet söz konusu durumla cereyan etmiş olan bir hemhâllik, üste başa; içe dışa bulaşma hali oluşmuşsa ve/veya varsa tabii...
Nitekim gözlerimin, şeklini şemâlini, hududunu, yüksekliğini ve derinliğini kesme hünerinden yoksun ve gafil olduğu birşey -bir şey- her nasılsa üstüme başıma bulaştı ve ona bulandım, hem 'son zamanlarda' hem de 'antik ve kadim vakitlerden beri' diye tanımlayabileceğim tuhaf bir zamanlama tarifiyle birlikte. Kirleten değil temizleyen bir bulaş, enfekte eden değil şifalandıran bir tür simyanın kana karışması gibi tıpkı... Fakat insan, bunun ne menem bir şey olduğunu anlamaya ihtiyaç duyuyor ilkin, bunu istemekten de öte. Zira ihtiyaçlar, isteklerden daha hayatî ya da ölümcül bir evsafa sahiptir, karşılanma ya da karşılanmama hallerine mukabil ve tabi olarak. Can havliyle ya da hayatta kalma insiyakıyla -artık nasıl tabir edilirse- işte öylesi karşı konulamaz bir itkiyle de bunun neyin parçası ve tamamlayıcısı, hangi asimetrinin simetrisi, hangi sarsıntının denge unsuru olduğunu anlamaya çalışıyorum. Parçadan bütüne varmayı değil, parçanın kendisini anlamayı ve çözümlemeyi arzuluyorum, başkaca bir deyişle. Kaldı ki, parçanın, ait olduğu bütünün tüm özelliklerini zaten taşıyor olması da işin cabası, hediyesi, ödülü, geliri ve 'istemem, yan cebime' sidir... Kaldı ki, isterim!
Hem 'son zamanlarda' hem de 'kadim ve antik vakitlerden beri' diye tanımlayabileceğim tuhaf bir zaman tanımı ve formülüyle birlikte, ne oluyor öyleyse? Ne? Sağımı solumu, önümü arkamı sobeleyen ebe, hangi gebeliği, nasıl bir doğumla kucaklaştırıyor? Koynuma sokulacak olan şey, zehirli bir yılan mıdır yoksa masum ve günahsız bir bebek mi?
'Bugünlerde' ya da kişisel tarihimdeki en eski günü bile aşıp ve delip geçen, çok daha gerilere varıp dayanan bir vakitten bu tarafa, içimde kıpraşıp devinen, öyle canlı ve hareketli birşey, artık bilindik varlık sahasında cisimlenmek istiyor, zira. 'Artık' sözcüğünün içindeki tüm beklemişlik ve isyanla birlikte... "Yeter" der gibi, gerçekten de yetmiş gibi, hatta 70 de değil, 18000 yıldır beklermiş gibi.
Ne oluyor öyleyse? Ne? Üstüme başıma bulaşan; önümü, arkamı, sağımı, solumu ebeleyip benimle ciddi ciddi oyun, evet oyun oynayan bu 'şey' de nedir? Ciddiyet kısmını da özellikle belirttim ki, 'oyun oynamak' eyleminin içinde, alaycı bir istihzanın varlığı aranmasın. Nitekim bir hayat memat meselesinin aklı başındalığını taşıyan, pek mühim ve buz gibi keskin birşey bu, ne olduğunu anlamaya çalıştığım bu şey.
Beslendiği kaynağı, çıkıp geldiği yeri, başta bahsettiğim o, şeklini gözlerimin kesemediği ve havsalamın da biçimini algılamakta aciz ve hünersiz kaldığı şeyi, fizik yasalarının işlediği hiç bir dünyevi düzlemde, büsbütün haliyle göremeyeceğimi çok kesin bir sezgiyle biliyor olsam da... Beni sarhoşa çeviren bu bulaşı, şifayı ve simyayı bir parça olsun idrak edebileceğim yönünde beni cesaretlendiren göksel bir el sıvazlıyor sırtımı.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.