İlla Bana Şems'in Vuslat Hallerini Anlat
Bugün de her zaman ki gibi; ‘Selam duâsı’yla başlayalım isteriz yazımıza;
‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Efendim bugünkü beyitlerimiz şöyle;
“Yıllarca olan sohbet hakkı için, o hoş hallerden, bir hâli olsun izah et demekte ve ilâve etmektedir ki:”
Mevlânâ hazretlerinin ‘can’ dediği çok sevdiği talebesi Hüsâmettin, üstadına der ki; ‘Bunca senedir, çok hoş haller yakaladığın, kendisinde vuslata dâir güzel müşâhadeler edindiğin, Şemsi Tebrîzî’nin hallerinden sohbet hakkı için biraz anlat, demektedir.
“Tâ ki yer ve gök gülsün. Akıl, ruh ve göz de, arz ve semânın yüz misli sevinsin.”
Hüsâmettin Çelebi, Şemsi Tebrîzi’den bahsedince Mevlânâ Hz. tıpkı Yâkup aleyhisselâm’ın Yusuf’un gömleğinin kokusunu duymuş gibi kendini o halde hissetti. Can Hüsâmettin, üstâdına Şems ile geçirdiği o güzel hallerden, hiç olmazsa bir tânesini izah etmesini istedi. Anlat ki, gönül gözüm nurlara gark olsun, kalbim açılsın, gönlüm feyizle dolsun. Ayrıca anlatacaklarından, irfan ehlinin, mânevî duyguları coşsun, rûhânî yönleri artsın, bollaşsın, dedi.
Şeyh Sâdî’nin ‘Gülistan’ isimli eserinde denir ki; ‘Biri oğlunu kaybetmiş olan Yakup aleyhisselâm’a sordu; Ey cevheri münevver, akıllı ihtiyar!. Yusuf’un gömleğinin kokusunu Mısır’dan duydun da, onu Kenan kuyusunda iken niçin görmedin? O da cevap verdi ki; ‘Bizim hâlimiz çakan şimşek gibidir. Bâzan açık, bâzan kapalı olur. Bâzan göklerin üstüne çıkar, otururuz, bâzan da ayağımızın önünü göremeyiz.’ (Mesnevi Şerhi, Tâhir’ul-Mevlevî, C.I, s.146-2147)
“Ey Hüsâmettin! Şems’in ahvâlini izah etmek husûsunu bana teklif etme. Zira ben mânevî yokluk içindeyim. Anlayışım ve anlatışım azalmıştır. Onun methini yapamam, güzelliklerini sayıp dökemem.”
Ey Hüsâmettin, Şemsi methetme konusunda beni zorlama, diyor üstad. Çünkü ben onun hayranlığı içerisinde yok olmuşum, bu sebeple anlayışım ve anlatışım azaldı, sevgimde yok oldum. Bu hâlimle onun üstün hususiyetlerini anlatıp, sayıp dökemem. Sanki bu durum bu beyitte Efendimiz aleyhisselâm’ın şu hadisi şerifine işâret eder; ‘Allâ’ım gazâbından rızâna, azâbından affına, Senden Sana sığınırım. Seni lâyıkıyla övemem. Sen kendini nasıl övdüysen öylesin.’ (Nesâî, Kıyâmü’l-leyl, 51)
“Aklı başında olandan başkasının –yâni, yokluk denizine gark olmuş olan zâtın- söylediği her söz, zahmet de olsa, övünmek de olsa, doğru olmaz.”
‘Sekr hâlinde olanın ne övmeye, ne sövmeye, ne de söylemeye mecâlî kalır. Böyle haller, ancak bambaşka tecellilerin kucağında dilsiz, harfsiz, kelimesiz, kelamsız anlatılır. Böyle eksik bir haldeyken ne söyleyebilirim? Dilim dönmez ki söyleyeyim. Zâten söylemem de, doğru olmaz. Bâzı şeyler vardır ki, açıklanmadıkça, sır kaldıkça güzel olur. Onun için Allah Teâlâ’da kendini gizleyip durur.’ (Mesnevî-i Mânevî Şerhi-İlk 1001 Beyit, Hüseyin TOP, Konya, 2008, s.125)
“Bir damarım bile lâyık değilken, bir benzeri bulunmayan o yârin ahvâlini ifâde için ben ne söyleyebilirim ki?”
Bana bağlı olan bütün damarlarım dahi görev yapamazken, şuurum çalışmazken böylesi bir yokluk içerisindeyken ben, öylesi ruhun en yüksek mertebesinde olup nurlara boyanmış bir gönül dostunu nasıl anlatabilirim.
“Ey Hüsâmettin! Bu ayrılığın ve bu yürek yangınının şerhini şimdilik başka bir vakte bırak.”
Hüsâmettin’in bu ısrârı karşısında Üstad hazretleri, ‘Şemsin ayrılığının hicrânı içinde yok olmuş durumdayım. Bu haldeyken ona dâir bir şeyler anlatmam uygun olmaz. Yüreğimin üzerinde âdeta bir sıkıntı oluşturan bu acı hikâyeden şimdilik vazgeç, gönlümdeki aşk elemleri bir süre dinsin, huzûra erişsin, zâten dünyâ bu hâlin ifşa edilmesine lâyık değildir. Bunlar ahrete kalsın.
“Çelebi Hüsâmettin dedi ki; Beni doyur, zirâ ben açım. Hem çabuk ol, vakit keskin kılıç gibidir.”
Ben mânevî yönden açım, bana gönül sofrasından, irfan hikmetlerinden, feyiz pınarlarından ikram et. Zaman keskin kılıç gibidir, ömrümüzü bir çırpıda iplik gibi kesebilir. Bir daha seni de, bu vakitleri de, bulamam, ömür ahrete doğru akıp gidiyor. Şu zamanda ne yaptık yaptık. Yapılanlar ruh dünyâmız adına kazanım ve başarı olacaktır. Anlat, dedi. Bu durum yine şu hadisi şerifi hatırlatır; ‘Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecekmiş biri gibi de tedbirli ol.’ (Câmiu’s-Sagîri c.II/12, Hadis No:1201) Ve yine; ‘bugünün işini yarına bırakma, denir.
Efendim bugünlük bu kadar olsun, haftaya devam ederiz inşallah. Cumânız mübârek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.