Nurten Selma Çevikoğlu
En Güzel Taklit Edilecek Şahsiyet Rasûlullahtır
‘Selam duâsı’yla başlayalım isteriz yazımıza yine;
‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Efendim, kaldığımız yerden başlayalım;
“Rûhâniyetten nasipsiz olan, sihri mûcizeye kıyas eder. İkisinin esâsını hile üzerine zanneder.”
Aslında burada sihir, yalan sevdâlar; mucize ise, ilâhî tecellileri anlatır. Sihir ve mucize arasında madde ve mâneviyat farklılığı vardır. Maddeye sevdâlı başka bir deyişle mâneviyat yoksunu insanlar, beyitte bahsedilen iki kavramı ‘hokkabazlık’ gibisinden birbirine benzetirler. Hakikat karşısında nasıl bâtıl yok olursa, mucize karşısında da sihir öyle yok olur. Böyleleri üzerlerine azap ve hüsrânı âdeta kendileri dâvet ederler.
“Hazreti Musa aleyhisselâm’ın zamânındaki sihirbazlar, inatlarından onun âsâsı gibi âsâ tutmuşlardı.”
Hz. Musa aleyhisselam ile Firavun ve onun hokkabaz sihirbazlarıyla ilgili Hz. Kur’an’da kıssa anlatılır. (Taha, 57-76) Bu kıssada Firavunun sihirbazları Hz. Musa ile buluştuklarında baktılar ki, karşılarında zâhiren kendileri gibi bir insan gördüler. Kendileri bir Peygamberle aşık attıklarının farkında değildiler. Sihirbaz hokkabazların her birinin elinde sopalar vardı. Bunların içi civa gibi değişik bir madde ile dolu olduğundan, güneşin de tepede olmasından oluşan sıcaklıkla, sopalarını yere attıklarında ucundan zâhir olarak yılana-çıyana benzer ejderhâlar çıkıyordu. Hz. Musa bu halden korkarak ürktü ama Rabb’i onu ilâhi hakikatle destekledi, O’da âsâsını yere attı. Musa aleyhisselâm’ın âsâsı diğer âsâların hepsini yutup yok etti. Önceleri onlar Musa’daki âsânın aynısı kendilerinde olduğunu sandılar ve O’nun bir peygamber olduğunu, yaptığı işleri hikmet üzere yaptığını idrak edemediler.
İşte burada O âsâ aslında, O’na tâbî olanların korunduğu ve kurtulduğu ilâhî hakikatler gerçeğinin ta kendisiyle. Buradan hareketle, Peygamber aleyhissalâtu vesselâm’ın getirdiği Kur’ânî hakikatlere uyanların, bizi Cenâbı Hak tarafından korunduğu ve kollandığı gerçeğine vardırır. Şerefli ve Aziz Kur’an; devrinde yapılan sihirlerin, nice ustaca söylenen şiirlerin, nutukların hepsini silip yok etmiştir. Netice olarak diyebiliriz ki, Rasûlullâh’a ve O’nun getirdiği eşsiz ilâhî Kur’an’a tâbî olanlar hep korunur ve kollanır.
“ Sihirbazların âsâsından Hz. Musa aleyhisselâm’ın âsâsına kadar büyük fark ve bu amelden o amele kadar büyük yol vardır.”
‘Şeklen benzer olan bedenlerde farklar olduğu gibi amellerde de büyük farklar vardır. Sadakayla hırsızlık arasındaki görünen farktan başka Hakk’ın rızâsı için verilen sadakayla halkın görmesi için verilen sadaka arasında büyük fark vardır. Din ve devleti korumak için yapılan savaş başka, zulüm ve haset için düzenlenen savaş ve kavga başkadır.’ (Abidin Paşa, Mesnevî Şerhi, Sâdeleştiren Mehmet Said KARAÇORLU, İst, 2007, s.103-104)
“Bu amelin sonunda Allah Teâlâ’nın lâneti vardır. Vefâ için olan amelde ise, Allâhu Teâlâ’nın rahmeti vardır.”
Beyitte bahsedilen hakikate şöyle bir misal verilebilir. Bir devlet görevlisi, vazifesini kötüye kullanarak, rüşvet alsa sonra kendi suçlu olmasına rağmen başkasını kendisi yerine hapse attırsa, bu durumda iftiâcıya lânet haktır. Cenâbı Hak, kötüye, kötülük yapana, iftira atana elbet lânet yağdırır. Ancak bunun tam tersi, vazifesini düzgün yapana, kötülükleri önlemeye çalışanlara, Hakkı ve haklıyı savunanlara, koruyanlara, davranışlarından ötürü tabî ki, Rabbi Teâlâ’nın rahmeti vardır.
İyiye ve iyiliğe karşı çıkmak düpedüz zulümdür. Bu gerçeği vurgularken şu âyeti kerimeleri buraya almak gerekir: “Bilin ki, Allâh’ın lâneti zâlimler üzeredir.” (Hud, 18) “İnananlarda ise Hakk’ın rahmet ve yardımı vardır. Allah inanıp sakınanlar ve iyi amel işleyenlerle berâberdir.” (Nahl, 28)
“İnançsızlar inatta maymun tabiatlıdır. Bu tabiat insanın sinesinde bir âfettir.”
Peygamber aleyhissalâtu vesselam devrinde inançsız, müşrikler, peygamberimiz aleyhisselamdan pek çok mucize görmelerine, o zamanın bütün problemlerine çâre olabilecek Kur’ânî hakikatlerinin yegâne çözüm olduğuna şâhit olmalarına rağmen, eski atalarının câhilliklerinde, yanlışlıklarında ve kötülüklerinde inatla ısrar ederek kalmak istediler. ‘Bizim atalarımızdan gördüklerimiz bize yeter’, diyerek hem kendilerini harap ettiler hem de âit olduğu toplumları helâke sürüklediler, zarara soktular. İşte bu durum insan yüreğinde güzel bir ifâdeyle âdeta bir âfettir.
Yâni kâfirler, inançsızlar: “Atalarımız üzerinde bulduğumuz yol bize yeter” (Mâide, 104) diyerek, bu şekilde davranarak, yanlış işler yapan atalarının yanlışlarını taklit ettiler. Bilindiği üzere eğitimde taklidin önemli bir yeri vardır. Bilhassa başkalarının örnek aldığı insanlar hal ve davranışlarına çok dikkat göstermelidir. Ancak bilindiği üzere en güzel misal, kâinâtın en kâmil ahlaklı insanı, Peygamber aleyhisselam’dır. Yüce Kır’an’da: “Sizin için Allah Rasûlünde çok güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21) buyrulur. Taklit edilecekse sâdece ve sâdece O Kâinâtın En Kâmil İnsan Peygamberi taklit edilmeli ve örnek alınmalıdır. Bunu Hazreti Kur’an söylüyor.
Peki, efendim, bugün de yazımızın sonuna gelmiş bulunmaktayız. Sizlere hayırlı, mutlu, sağlıklı bir güzel Cuma günü diliyoruz.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.