Türkiye’de haftalardır ‘sahte diploma’ konusu konuşuluyor. Gazete manşetleri, televizyon ekranları, sosyal medya paylaşımları sahte diploma krizinin getirmiş olduğu içeriklerle doldu. Ülke gündemi çok hızlı değişiyor diyoruz hep ama bu kriz, uzun yıllar hafızalarda kalacak gibi görünüyor.
Üst düzey kamu kurumları yöneticilerinin e-imzaları kopyalanıyor ve hukuksuz bir belge teminatı yapılıyor. İşin en garip yanı ise; düğüm düğüm çözülen operasyonlarla yüzlerce kişinin bu oyunun içinde yer almış olması. Sahte mezuniyet belgesini alan şahıs, aynı zamanda çoğu elektronik sınav sonucu başarısızken başarılı duruma da çevirmiş. Bu nasıl bir tezgahtır? Akıl sır erdirmek mümkün değil.
Dolandırıcıların bile şaşıp kalacağı bu yöntemler yetmezmiş gibi bir de depremde kaybettiğimiz bazı avukat arkadaşlarımızın diplomaları bile kullanılmış. İşte bu konu tam burada çığırından çıktı.
Şüpheliler; hukukçudan psikoloğa, öğretmenden eczacıya, yaklaşık 400 akademisyenin usulsüz atamasında da rol aldı. Bu oyun ortaya çıkmasaydı eğer, bu diplomalar sahte veya simgesel değil de gerçek ve geçerli diplomalar olarak kullanılacaktı. Şimdi vatandaş bunun hesabını sorar! Ben emeğimle, yıllarımı vererek diplomamı alırken, bir diğeri parasını verip benimle aynı seviyeye geliyorsa ülkedeki güven zemini zedelenmiş olmuyor mu, emek harcanmış olmuyor mu?
‘Alt tarafı bir diploma’ olarak görülen o belgeler yalnızca bir kağıt değil, aynı zamanda beyazlayan saçların, yorulan gözlerin, bitkin hale gelen vücudun kısacası emeğin yansımasıdır. Ben bu kadar emek verirken, sen kardeşim parayı veren düdüğü çalar mantığını kullanıp, benimle aynı yarışa dahil olursan eğer benim güven zeminim çöker.
Diploma krizi uzun yıllar hafızalarda kalacak. İnsanlar; öğretmenlere, avukatlara ve en önemlisi de doktorlara bile artık güvenle yaklaşamayacak. Bazı kimseler tarafından sıradan bir dolandırıcılık olayı gibi lanse edilse de; bu durum, toplumun can güvenliğinin bile riske atılabileceği izler taşıyor. Yıllar sonra da bu güvensizlik anımsanacak. Toplum adaletsizlikleri kolay bir şekilde affetmez. Böyle bir adaletsizliği de kim sineye çekebilir ki?
Hz. Mevlana’nın da dediği gibi, “Kunduracının önünde çiftçinin aleti, köpeğin önünde saman, eşeğin önünde kemik, bir şey ifade etmez.”

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.