Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Güneş ve Aşk Benzeşmeleri

Güneş ve Aşk Benzeşmeleri

Bugünkü Mesnevi birlikteliğimize yine; ‘Selam duâsı’yla başlamak isteriz;

‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’

Efendim aşk konusundan bahsederken araya güneş benzetmeleri girdi. Bu beyitlerde de güzel temsiller var. Başlayalım;

“Gölge, Güneşten nişan verse de, Güneş her an, can nûrunu neşreder.”

Bilelim ki, aşk gönle girdi mi, kalpteki kibri, nefreti, yok eder. Çünkü aşk, hekimdir, şifa getirendir, kılavuzdur. Aşka delil aşktır. Gölge de, güneşin varlığına delil. Sûrette bir aşk varsa bile tutuşturulursa aşk ortaya çıkar. Aşkı tutuşturan ibâdetlerdir. Burada mânâ yönüyle gölge olan âlimlerdir ama her şeyin aslı güzeldir. Dolayısıyla herkes asla âşıktır. Gölge güneşin varlığına delil olsa da sönüktür. Asıl rûhu nurlandıran, vücudu parlatan güneştir. Yine Mevlâna hazretleri burada aklı gölgeye, aşkı güneşe benzetir. Akıl, aşkın ilâhî aşka delâlet ettiğini gösterir. Gölgeli akıl, göğü tıpkı bir irfan güneşi gibi aydınlatmadıkça görüşü sislidir. Hakikatte güneşin delili güneş ise, aşkın delili de can nûrunun her zerresini ışıttığı, nüfuz ettiği sürece gönle gülümser. Aşk sonsuzluk âleminde devamlı güneş gibi nurlar yayar.

“Ay’ın ikiye ayrılması mûcizesi, Güneş gibi zuhûra gelince, gölge sana masal gibi uyku getirir.”

Çok güneşte kalan insanlar şöyle bir kendinden geçerler, bilirsiniz. İşte bu hal uyku getirir tıpkı masal gibi. Bâzı âlimler de, devamlı anlata anlata artık kendi etrafındakilere uyku getirebilir. Böyle durumlarda ortamları veya hocaları değiştirmek muvafıktır. Burada güneşin olmasıyla ay ortaya çıkar. Yoksa gölgenin ne ehemmiyeti vardır güneşin yanında, o ancak sana masal gibi uyku getirir.

Peygamberliğinin sekizinci senesinde Peygamber aleyhisselam, Mekke civârında Mina’da bulunuyorken, Mekkeli müşrikler, kendisinden Ay’ı ikiye bölmesini isterler. Âlemlerin Güneşi Peygamber aleyhisselam, mûcîzevî olarak elini bir kaldırmasıyla, ay ikiye bölünür. İşte burada Hz. Mevlâna, aşkı Ay’ı ikiye bölebilecek kadar bir mûcîzevî güce benzetir. Ama Ay, aşk güneşinin yanında elbette sönük kalacak, seni uykuya daldıracak, diyor.

“Hakikaten Güneş gibi acâip, eşi bulunmaz bir varlık yoktur. (Fakat ondan daha acâip olan) Zevalsiz can güneşininse (üstelik) dünü de yoktur.”

‘Dünya açısından bakıldığında Güneş kadar kudretli ve parlak başka bir varlığın olmadığı görülür. Hakikatte ise, aşk güneşine nispetle o da pek cılız, zayıf ve sönük kalır. Çünkü aşk güneşinin ezeli ve ebedi olan ilâhî ruh ile münâsebeti vardır. Can güneşi olan aşk, ilâhî rûhun tecellisi olup ezeli ve ebedîdir. Dün, bugün ve yarın gibi zamanla kayıtlı tâbirler fâniler içindir. Aşk ise zevâli olmayan bir nûr olup zaman kaydından âzâde bir kavramdır.

Beyitte geçen ‘garib’ sözcüğü, genelde yurdundan ayrı düşenleri ifâde eden bir terimdir. Güneş ucu bucağı olmayan semâlarda garibâne bir şekilde dolaşıp dururken, göbek bağı ile bağlı olduğu fakat bir şekilde ayrı düştüğü aslını, kendi gerçeğini aramakta, belki de buluşma noktasına doğru durmadan yol almaktadır. Tıpkı vatanı asliyesinden ayrı düşüp onun özlemiyle yanan gerçeğini arayan insan gibi. İnsan güneşinin en parlağı peygamberler ve onların varisleri olan mürşidler yâni insanı kâmillerdir.’ (Mesnevî-i Mânevî Şerhi-İlk 1001 Beyit, Hüseyin TOP, Konya, 2008, Tablet Yayınları, s.118)

“Bu Güneş her ne kadar dünya ötesinde tek ve benzersiz ise de, onun eşini düşünmek ve resmini yapmak mümkündür.”

Gökteki güneşi tasvir edebilirsin, bileşkeleri neden meydana gelmiş, ışınları kaç dereceyle yeryüzüne vurur, sıcaklığı filan hakkında pek çok mâlumat verilebilir. Onca haşmet ve azametine rağmen yine de ressamlar çizmeye muvaffak olmuşlardır. Ama insan rûhundaki aşk güneşi tasavvurdan, tasvirlerden ötedir, ne çizilebilir ne anlatılabilir. Zira rûhânî güneş her türlü tasavvur hâricinde olup akıl ve göz onu müşâhade edemez. Aslında buna can güneşi de diyebiliriz ve o da bu dünyâya doğuyor fakat onun akıllara durgunluk veren ziyâsı gözleri öyle bir kamaştırıyor ki, şekli belirlenemiyor, resmi çizilemiyor. Buradan şöyle bir neticeye varabiliriz; ‘Can güneşi hakikati Muhammediyeden ibârettir ve o idrakleri aşkın bir ihtişamdır.

“Can güneşi esîri âlemin, maddi varlıktan ibâret tabiat âleminin dışında ve üstündedir.”

Burada bahsedilen esîr’in anlamı şudur ki, Kâinâtın her yanını kaplayan, havadan daha hafif ve latif bir cisim, elektrik, ışık ve ısının yayılmasına vâsıtalık eden elâstiki bir maddedir. Bu beyitte Mevlâna hazretleri, önce aşkı, güneşe benzeterek, onun yüceliğine dayanak maddi bir zemin oluşturmuş, sonra da onu daha aşan, ulvi mertebeye aşkı oturtmuştur. Bu kâinatta güneşin eşi ve benzeri olabilir zira Cenâbı Hakk’ın yarattığı on sekiz bin âlemin içinde haddi hesâbı olmayan pek çok acayip şeyler mevcuttur. Fakat aşk güneşinin ışıklarının, parlaklığının bir benzeri yoktur. Yâni aşk öyle yüce ve ulvi bir aşkın güneştir.

“Can güneşi zihinlere sığmaz ki, onun misli zihinlere tasavvur ve tahayyül edebilsin.”

Aklın anlayabildiği, görebildiği şeyler, yaratılmış varlıklardır. Aşk Cenâbı Hakk’ın nûr ışığı ve aydınlığıdır. Bu nurun saçtığı şuaları, ışınları tasavvur edebilmek, hakikaten idrakleri aşan ciddi bir haldir. Daha bunu anlayabilecek kapasite mevcut değildir. İşte bu nurun zihinde tasavvur edilip sûretlendirmenin mümkün olup-olmayacağına dâir soru aslında -zihinlerde oluşan gizli soruya- cevaptır.

Cenâbı Rabbül âlemîn’in sıfatı olan aşk, hakikatte imandır, denir. Allah Azze ve Celle’nın sıfatını soyut olarak düşünerek şekillendirmek elbette uygun değildir. Peygamber aleyhisselam; ‘Cenâbı Hakk’ın zâtı hakkında düşüncelere dalmayın. Çünkü onun kadrini hakkıyla takdir edemezsiniz.’ (Kenzu’l-Ummal, h.No:5706) Buyruğu vardır. Şerefli Kur’ân’ı Hakîm’de ise. “O’nun benzeri gibi bir şey dahi yoktur.” (Şû’ra, 11) buyurulur. Demek ki, Rabb’imizin bir benzeri yoktur.

Sizlere hayırlı Cumâlar diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi