Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Çarık

Çarık

Çanakkale Kara Savaşlarının 110. Yıldönümü için çeşitli etkinlikler düzenlendi, mesajlar verildi. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün kahramanlarımıza, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ruhları şad olsun.

Değerli Şair Mehmet Çınarlı hatıralarında bahseder. Babası Osman Efendi Medrese tahsili görmüş, Arapça Farsça öğrenmiş, o tarihlerde yeni açılan Sağlık Memurları Okulu’na devam edip, mezun olmuş ve kendisini hemen Balkan Savaşı faciasının içinde bulmuş bir kahramandır.

Çanakkale savaşlarında da yer almıştır. O günler için değerlendirmesi şöyledir:

“Oğlum, Çanakkale’de savaşan askerler, bildiğimiz askerler, bildiğimiz insanlar değildi. Onlarda olağanüstü bir iman gücü vardı. Bir gün önce savaşa giden birliklerin tamamıyla yok edildiklerini öğrendikleri, kendilerinin de aynı akıbete uğrayacaklarını bildikleri halde, düğüne bayrama gider gibi gider;

Annem beni yetiştirdi bu yerlere yolladı;

Al bayrağı teslim etti Allah’a ısmarladı. Derken dağları taşları inletirlerdi.

Osman Efendinin ağlaya ağlaya anlattığı hatıralarından bazıları şöyledir:

“Günün birinde, sayılamayacak kadar mermi yemiş ve paramparça olmuş bir asker getirirler. Ölmek üzere idi. Sertabibe: ‘Bunu kurtarmamıza imkân yok. Boş yere canını acıtmayalım’ dedim. Sertabip: ‘Haklısın. Fakat talimat bize gelen yaralı ölmediği sürece, elimizden geleni yapmamızı emreder. Hemen ameliyata hazırlayın.’ Hazırladık. Şimdiki gibi narkoz filan yok. Bir buçuk saat, paramparça olmuş uzuvları bir araya getirip dikmeye çalıştık. Yaralıdan en ufak bir inilti bile çıkmıyordu. Fakat ameliyatın sonuna doğru birden bire bir ter boşandı. Öyle bir ter ki, yaralıyı ve masayı ıslattığı gibi, masanın ayaklarından yere doğru da akmaya başlamıştı. Hayretle sertabibe dönüp: ‘Amma da terledi ha!’ dedim. O zamana kadar, bütün kesip biçmelere rağmen bir ‘of’ bile demeyen, gözleri kapalı baygın yatan asker, nasıl olduğunu hâlâ anlamadığım bir şekilde, bir an için canlanıp bana cevap verdi: ‘Türk terlemeden ölmez!’

“Bir başka gün birçok yerinden yaralanmış bir asker getirdiler. Görebildiğim yaraları temizleyip sardıktan sonra, sordum: ‘Başka var mı?’ O yaraların farkında bile değil, şöyle diyordu: ‘Üç istihkâm aldık, dört de mitralyöz.’

“Elinden vurulmuş bir albay, yarasını sararken sicim gibi gözyaşı döküyordu. ‘Albayım, yaranız o kadar ağır değil, niçin ağlıyorsunuz?’ dedim. ‘Ben yarama ağlamıyorum oğlum, dedi, arkadaşlarıma ağlıyorum. Alayımda benden başka kimse kalmadı.’

Mehmet Çınarlı ‘Rahmetli Babam’ başlıklı yazısında onu anlatmaya devam ediyor:

Çanakkale zaferinin sevincine doyamadan gönderildiği Kafkas cephesinde sade açlık ve sefalet görmüştü. (S. 61)

“Biz orada düşmanla değil, yoklukla ve soğukla harp ettik.

Bir sabah, açlıktan ölmek üzere olan bir erin, sürüne sürüne çarığına uzanan bir başka arkadaşını göstererek: ‘Yetişin çarığımı yiyecek’ diye inlemesi en canlı hatıralarından biriydi.

Zatürreye tutulmuş, içinde rüzgârın cirit attığı, derme çatma, soğuk bir kulübede, bugünkü ilaçların, antibiyotiklerin hiçbirisi bulunmadan -kuvvetli bünyesi sayesinde- hastalığı yenebilmişti. Nekahete girdiği sırada, canı şiddetle çay içmek istemiş. Bir yerinde saklayıp durduğu bir parça çayı var. Fakat şekeri nerde bulacak? Levazım subayına bir ricacı yollamış. Aldığı cevap şu:

“Osman Efendiyi çok severim. Hastalığını da biliyorum. Fakat İstanbul’dan bize gönderilen şeker sandıklarının içinden sadece kum ve toprak çıktı. Sandıkların her uğradığı yerde, şekerin bir parçası alınıp yerine kum ve toprak doldurulmuş. Alın şu sandıkları, içlerindekini eleyin. Belki onun çayına yetecek kadar şeker bulabilirsiniz.” (Mehmet Çınarlı, Hatıraların Işığında, Cönk Yayınları, s.58-61)

***

Hay aksi! Yaramaz bir drone elden çıkıvermiş, çarpacak yer bulamamış ne tesadüf gelip Mehmetçiğin birine rastlamış, o da ne yapsın şehit olmuş” gibisinden haberler duyuyoruz.

Bu vatan, cehennemi bir ateş çemberinden, nice düşmandan Allah’ın lütfu ve bu çarıklı ayaklar sayesinde kurtuldu.

Mekap ayakkabı heykelini Avrupa sokaklarında omuzlarında taşıyarak gövde gösterisi yapanlara; terör örgütüne ait ele geçirilen mühimmat ve malzemelerde bolca rastladığımız ayakkabıyı giyen saygın(!) terörist sürülerine ezdirmeyelim lütfen.

Topraklarımız kirli ayaklarla ezilmesin, şehitlerimizin kanı yerde kalmasın. Şerefli bir miras gelecek nesillere bütün haşmetiyle aktarılsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi