Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Aidiyet

Aidiyet

Gitmek, diyorsun ama nereden nereye? Yani bu gitmek isteyiş, sırf buralardan/oralardan -artık her neredeysen- ayrılmak için mi, yoksa, belirli bir hedef noktasına ulaşıp varmak için mi?

Bilmiyorsun... Bir tutturmuşsun, gitmek de gitmek! İlla bir gitmek, muhakkak bir gitmek! Yukarıdaki soruyu kaç defa sordum sana ben. Sustun. Bilgece bir cevabı gizleyen gizemli bir susuşla değil, verilecek bir cevabı olmayanların sustuğu bir susuşla sustun hem. Zira sen de biliyorsun ki, sen de bilmiyorsun o sorunun cevabını. Buralardan ayrılmak için mi, yoksa, belirli bir varış noktasına ulaşmak için mi gitmek istediğini.

Hoş... Bakma bizlerin böyle akıllı uslu taklitleri yaptığımıza. Senin adın -deliye- çıkmış nasılsa diye, diline geleni rahat ve özgürce söyleyebiliyorsun. Tek farkımız bu. Kaybedilmemesi gereken gülünç itibar meseleleri...Yoksa, hepimiz gitmek istiyoruz aslında. Söyleyemiyoruz bir. Yerinden yurdundan memnun olan kimse yok. İçlerine atıyorlar onlar. Söyleseler, ah bir cesaret gösterip de dillendirseler, zaten kilitli olan kapıların kilitlerinin daha bir sağlamlaşacağından korkuyorlar hep. Gidiş yollarının hepten kapanacağından, enikonu.

'Sen' dedim, 'onlar' dedim... İki farklı zamirin iki farklı mesafesini araya koyup yazdım buraya kadar. Ancak fark ettin mi ki bunları hep ben yazdım aslında. Aynı gitme arzusu, bünyemi an be an ve bizzat yokluyor olmasaydı, başkalarının üzerinde gördüğüm o arzuyu tanıyamaz ve tanımlayamazdım zaten. Kimin kimden farkı var ki hem? Biz böylece hepimiz; bütün bir köy halkı olarak gitmek istiyoruz, hakim bey! Sürün bizi. Sürgün kötü şey mi? Tohumlar da sürgün verirler, çiçeklenmeden önce.

Baştaki sorunun cevabını da hemen şimdi vereyim hadi, hazır bu kadar coşmuşken ve sözcülük görevini seve seve üstlenmişken. Buradan uzaklaşmak ya da ayrılmak istediğimizden değil. Memnunuz ya da değiliz ama herhangi bir memnuniyetsizlik gerekçesine dayanan bir motivasyonla güdülenip itildiğimizden de değil. Hele o varış noktası konusu var ya, ona hiç girmeyelim! Gidecek bir yerimiz de yok ki bizim aklımızda...

Peki, nedir bu gitmek isteyiş o halde, bu kadar? Konu, aidiyet meselesinden mi geliyor, nedir? Buraya ait olmadığını bilip, peki o zaman nereye ama nereye ait olduğunu bilmemek mi bu, gitmek eyleminin kendisini böyle derinlerden arzulayış ve o arzuyu, iliklere kadar hissediş?

Buraya ait olmadığımız, her halimizden bu kadar belliyken... Ne bileyim işte, o doygunluk, tamamlanma ve huzur hissini her bulduğumuzu sandığımız anda kaybedişimiz falan, dikkatinizi hiç çekmemiş olamaz sizin de. Her hangi bir şeye karşı duyulan kavuşma arzusunun, kavuşum anında birdenbire sönümlenmeye başladığını, o işaretleri, hiç mi okumadınız canım? Tabii... 'İşaret' diyorum bunlara. Lakin, nereyi işaret ettiği belli olan değil, sadece, başka ve görünmez olan bir hedefe doğru yönelmiş oklar gibi.

Fakat buraya ait olmayışımızın bu kadar net ve açık oluşu kadar, şu anda sadece kendisinden bahsedebilip onu arzuladığımız o 'gitmek' eyleminin, kutlu bir varış noktasına kavuşacağı gerçeği de var. Öyle bir gerçek var. Bilmediğimiz ya da anlamadığımız bir şeyi 'yok' hükmüyle değerlendirecek kadar cahil ya da sağduyusuz değiliz. Başka ama belirsiz hedeflere doğru yönelmiş olan okları, o işaretleri, sabırla takip ettiğimiz müddetçe, sen de, ben de, onlar da anavatanımıza ve ata yurdumuza kavuşacağız bir gün!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi