Yukarıdan Aşağıya Toplumsal Değişim
Bir milletin toplumsal yapısındaki değişim denilince, o milletin toplumsal ilişkilerinin içinde oluştuğu, toplumsal olay ve olguların içinde cereyan ettiği ve toplumsal hayatın yaşandığı düzeylerdeki ve şekillerdeki değişim akla gelir.
Değişim aile, eğitim, din, siyaset ve ekonomi gibi toplumu oluşturan kurumları etkilediği gibi, toplumsal yapının asli unsurları olan fertleri de değişime uğratır.
Değişim söz konusu olunca da, toplumsal yapının unsurları ve aktörleri olan fertler ile tüm kurumlar arasında, karşılıklı bir ilişki söz konusu olur.
Bir toplumdaki dini, hukuki, siyasi ve ahlaki değişimleri doğru anlamanın temeli, o toplumun tüm kurum ve unsurlarının devlet gücü ile yukarıdan aşağıya toplumu zorlayarak, değişime tabi tutulup tutulmadığına bakmak gerekmektedir.
Çünkü toplum fertlerin örgütlenme biçimi olduğu gibi, devlet de bir örgütlenme biçimidir ve zaman zaman devletin yönetim biçiminde, alttan üste veya üstten alta bir değişim yaşanabilir.
Bu değişimler nedeniyle devletin eli olarak görülen siyasi yapının, değişim konusunda dayandığını iddia ettiği siyasi irade bile, ancak toplumdaki temel algılarla örtüştüğü zaman hedeflediği başarıya ulaşabilir.
Aksi durumda, yani devlet gücü ile dayatılan değişim çalışmalarının, toplum tarafından kabul görmediği durumda devletin toplumu, toplumunda devleti düşman olarak gördüğü vakıalar yaşanmıştır.
Bu nedenle değişim öncesinde toplumsal yapıdaki dini, ahlaki kabuller doğrultusunda var olan kültürel yapıları, gelenekleri doğru anlamak ve bu yapıya ters olan girişimlerde bulunmamak gerekmektedir.
Bizim ülkemizde modernleşme, gelişme, batılılaşma ve çağdaş medeniyetler seviyesine erişme adına, seküler laiklik esaslı yukarıdan aşağıya ve askeri güç kullanılarak dayatılan, toplumu değiştirme hareketi tabir caiz ise, geride kimseyi bırakmama şeklinde ve çok katmanlı uygulamaları bulunan bir plan olarak programlanmış ve uygulanmıştır.
Bu anlamda laiklik, İslam’ı devletin emri altına almak ve hatta devletin dine mutlak müdahale etmesi, halifeliğin kaldırılması, hukuk sisteminin değişmesi, tasavvuf müesseselerinin yasaklanması, medreselerin kapatılması olarak anlaşılıp uygulanmıştır.
“Devletinin Dini İslam’dır" ibaresinin anayasadan çıkarılması sonucunda, tüm tedbir ve kısıtlamalar sadece İslâma karşı değil, bilakis sadece onun toplum üzerindeki etkinliğini gasp etmek ve İslam’ı fertlerin vicdanlarına hapsetmek için yapılmıştır.
Bu uygulamalar ile sadece devletin kurumsal yapısı tanzim edilmemiş, aynı zamanda toplumların var olan homojen yapısını kırmak amacıyla, şehirlerin hafızası sayılabilecek tarihi yapılar bile yok edilmekten kurtulamamıştır.
Beton ve asfalt yığınlar olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan, imar rantı elde etmek adına üretilen şehir planları ile fizyolojik ve psikolojik olarak kimliksiz ve ulaşımı kaos haline gelen edilgen şehirler üretilerek, yönetimde kendisine yer edinen miras yedilere zahmetsiz para kazandırma yolu tercih edilmiştir.
Merkez taşra ilişkisi Osmanlı İslam Devletinde İstanbul ve diğer şehirler olarak uygulanırken, cumhuriyet döneminde Ankara ve diğer şehirler olarak uygulanmış ve tabir caiz ise, Ankara haricinde İzmir ve Antalya gibi turistik özellikleriyle öne çıkan birkaç şehir dışındaki tüm şehirler, yok sayılmıştır.
Merkez ile kenar mahalleler arasına varsıllık ve yoksulluk seti çekilmiş, ticari hayattaki emeğin değersizleştirilmesi dolayısıyla da insanın değersizleştiği algısı oluşturulmuştur.
Modernlik adına lüks sayılan malların küresel şirketlerden ithal edildiği, arkadan gelen nesile ise, tüm maddi ve manevi değerlerin yok edildiği, biz yerine ben kültürünün özendirildiği bir seküler toplum yapısı oluşturulmaya çalışılmıştır.
FARKINDA MIYIZ?
Devlet eliyle ret edilen İslam hukuku yerine, seküler laik hukuk mekanizmasının ikame edilmesiyle toplumda oluşan infiale ilave olarak, eksik ve hatalı kararlar sonucunda, devlet ile vatandaşın arasında oluşan yabancılaşmanın da ilavesiyle, toplu katliam ve linçlerin görülmesi normal kabul edilmiştir.
Siyasilerin afaki sözlerine rağmen, toplumun uygarlık konusunda ne derece sağlıklı değiştiği ve geliştiğinin göstergesi sayılan performans göstergeleri dikkate alındığında ise; Hukukun üstünlüğü endeksinde 113 ülke arasında 101, yolsuzlukta Avrupa’nın en yozlaşmış ülkesi, dünya demokrasi endeksinde 88. sırada olmak ile OECD Eğitim Endeksinde 38 ülke içinde 36. Sırada olmanın ayıbı da hiç kimse için sorun olmamıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.