Yine Aşktayız
Bugünkü yazımıza da; ‘Selam duâsı’yla başlayalım;
‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Efendim Mesnevî’de yine ‘aşk’ konusuna başladık. Zâten Mesnevî baştan sonra aşk-muhabbeti ile yazılmış bir aşk kitabıdır. Müsâdenizle bugünkü beytimiz şöyle;
“Âşıklık ister bu baştan, ister öbür yandan, sonunda bizi O’nun tarafına götürecek kılavuzdur.”
Aşk, dünya ve âhirette güzelliktir. Aşk, her şeyden yücedir. Hatta aşk, âşıktan da, mâşuktan da yücedir. Aşk, öyle bir şeydir ki, âdeta âşığa rehberlik eder. Aşk, bir insanın gönlüne girerse, o insanın gönlündeki bütün kötülüklerden onu arındırır. Bu yönle aşk âdeta uzman hekim gibidir. Yine aşk, gönlü farklı hastalıklardan temizler, kişiyi sâdece bir noktaya odaklar, takıntılardan kurtarır.
Sevgide, güzellik sevilir ama aşk da ise, âşık kötü de olsa onu olduğu gibi sever. Aşkın girdiği gönüller, mekanlar rahmete ve aydınlığa gark olur. Mekanları değerli kılan insanlardır. Eğer insanlar Allah Teâlâ’nın sevgilisiyse, o beldeyi onlar aydınlatır. Meselâ; Konya’yı düşünün, insanlar akın akın neden oraya geliyorlar? Çünkü aşkın güneşi Mevlânâ hazretlerinin Konya’yı aydınlatmasına geliyorlar.
Aslında kâinatta bulunan her zerre, Cenâbı Hakk’ın tecellilerinin yansımasıdır. İnsanlar bilindiği üzere her zaman görünen, aynaya akseden güzelliği severler. Yâni güzelliği, zâhir olanı, cemâl ve kemâli herkes sever. Zâhiri sevmek, görünenin sevmek herkesin işidir ancak iş burada o zâhir yâni görünen, bizi asıl o güzelliğin sâhibine götürmeli, eğer de götürmüyorsa, o zaman güzellik yalnızca behimi aşka dönüşür. Ancak aşkın da bir iffeti olmalıdır. İffeti olmayan muhabbete aşk denmez. Aşk öyle bir şeydir ki, güzelliğin veya âşığın yaşlanmasıyla veya âşığa zarar gelmesiyle bozulmaz, değişmez, kaybolmaz. Hatta böyle durumlarda aşk daha çoğalır, kişi mutlu ve mesut olur.
Burada bahsedilen aşkı, Mevlevîhanlar kimi zaman aşkı mecâzî, kimi zaman da aşkı hakiki olarak açıklamışlardır. Ancak bilinen o ki, bahsedilen aşk, insanı aşkı hakikiye götürmelidir. Zirâ; ‘Mecaz, hakikatin köprüsüdür.’ Denir. Zâten yaşayan târihten öğrendiğimiz üzere, meşhur âşık mecnun (Kays), ‘Leyla-Leyla’ diye diye ‘Mevlâ’sını bulmuştur, hatta bir müddet sonra kendisini ziyârete gelen Leylâ’yı bile tanıyamamıştır. Dolayısıyla aşkı mecâzî’ye tutulan nasipliler, zamanla aşkı hakikiye yâni tevhide ulaşırlar.
İnsan âşık değilken kendisini her cemâle bağlayan pek çok bağı vardır. Ama âşık olunca, o tek bir şeye bağlanır. Hatta öyle ki âşık, kendi irâde serbestisini bile kaybeder, âşık âdeta sevgilisinin kulu-kölesi olur. Ama buna karşın başka bağlardan kurtulmuş olur. İşte tam bu noktada, Hak yolunda mesâfe kat etmek isteyen, kendisine o yola varmaya engel teşkil eden şeylerden kurtulması, kalbinden de onları söküp atması gerekir. Bu da âşığı tevhîdî aşka götürür. Mevlâna Hz. ‘Âşıklık ne surette olursa olsun bizim için rehberi hakikattir.’ Buyurması bu sebepledir. Dolayısıyla aşk, âşığı gerçek aşka ulaştırmada kılavuzluk görevi yapar.
Şurası da bilinmeli ki, mecâzî aşk, içinde aşkın Hakk’ın câzibesine ve Rahmeti Rahmân’ın tecellilerine açık olanları ilâhî aşka ulaştırır, onu vahdet sarayına kavuşturur. Aynaya akseden cemal-kemal sevdâsı asıl bir süre sonra o varlığın sâhibine sevdâya dönüşür. Âşık güzelliğe vurgunken, onda Hakk’ı müşâhade edebildiğinde, asıl ‘öz güzelliğe’ erişir. Bu hakikaten ne güzel bir haldır…
Bugünkü aşklar aslında aşk değildir, bilhassa gayri meşru olanlar çok basite indirgenmiş bir haldir. Hakiki aşkı tanıyanlar, bugün gençlerin arasındakine aşk demezler. Aşkı bugünkü düzeyde yaşayanlar aşkın değerini düşürmüş oluyorlar.
“Aşkı şerh edip anlatmak için ne söylersem söyleyeyim, asıl aşka gelince o söylediklerimden mahcup olurum.”
Aslında aşkı hangi kelimelerle anlatmaya çalışsam anlatamam, diyor üstad. Çünkü aşk bir haldir insan anlatamaz, hakikatte dil ile anlatılır ama bunda kelimeler bile âciz kalır. Aşk içte yaşanır, öyle ki, aşk insanın kanına, damarlarına, sinirlerine dahası bütün benliğine kadar nüfuz eder. Bu yönüyle aşk insanın mânevî değerlerine dahi yön veren âdeta ilâhî bir iksirdir. Tabi, ‘onu tatmayan bilmez’ denir. Bu el-hak doğrudur. Aşkı ifâde etmekte sözler hakikaten yetersiz kalır. Âşık aşkı anlatılırken, aşk, sözleri yetersiz görüp âdeta karşısında gülümser.
Efendim, bugünlük bu kadar olsun, haftaya aşka devam edelim inşallah.
Hayırlı Cumâlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.