Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Tiyatro ve Sanat

Tiyatro ve Sanat

Her şey İstanbul Büyük Şehir Tiyatroları’nın kendilerine bağlı Şehir Tiyatrolarına yönelik yönetmelik değişikliği ile başladı. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi pek tabiî ki kendi bünyesinde faaliyet gösteren tiyatroların sahneleyecekleri oyunların seçilmesine müdâhil olmak istedi. Bu çok normal! Çünkü hem Büyük Şehir Belediyesi’ne bağlı olacaksınız hem de ideolojik oyunlarla, yakışıksız müstehcen söylemlerde bulunup mevcut yönetime atıp tutacaksınız, elbette buna izin vermezler. Akıl var, mantık var. Ve bunlar da sanat adına yapılacak. Ardından Başbakanın Devlet Tiyatrolarını özelleştirme sözleri… Olaya itiraz eden sanatçılar, yükselen sesler, öfke krizleri, koparılan vâveylâlar..
Biz de bu tartışmanın içerisine girelim istiyoruz. Tiyatrocu filan değilim, eğitimciliğim mâlum ama Ankara Dil Târih Coğrafya Fakültesi, Tiyatro-Kuram Bölümünü bitiren bir erkek kardeşim var. Gerekli donatıya sâhip olmasına rağmen maalesef sahasında çalışma imkânı bulamadı. O vesileyle bu hususlara biraz âşinâlığımız var. Ayrıca üniversite yıllarında ailecek iyi oyunları tâkip eder Devlet Tiyatrolarında localar tutarak keyifle yeni gelen oyunları izler, yorumlar yapardık. Bu patlak veren tiyatro ve sanat ile ilgili hâdiseler bizi de konuya dâhil etti.
Başbakanın Devlet Tiyatrolarını özelleştirme ve özgürleştirme karârı çok yerinde ve hatta geç kalınmış bir karardır. Bilim ve sanat dünyâsının değerli şahsiyetleri bu karârı gâyet olumlu karşılıyorlar, yanlı ve mâlum kesim ise belli. Devlet eliyle tiyatro da sanatta olmaz. Olursa bir kalıba girer, özgür olamaz, devlet güdümünün tahakkümünde gelişemez, isteneni yansıtamaz, güdük kalır. Sanat, evrensel değerleri içine alacak kadar geniş ve ucu açık bir kavramdır. Sanat özgürce ve özgür ortamlarda yapılmalı. Ayrıca emek harcanmalı, bilek gücü, alın teri olmalı yanı sıra özel yetenekle, fıtratta vâr olan husûsi kâbiliyetler kısıtlayıcı bir ortam bulunmadan sergilenmeli. Bu sebeple devlet tekeliyle ne tiyatro ne de diğer sanatsal faaliyetler sürdürülebilir, sürdürülmemelidir. Devlet geriden destekler, istediklerine sponsor olur.
Şimdiye kadar bizim ülkemizde tiyatrolar ve diğer sanat kolları mühim bir başarı performansı ne yazık ki gösteremediler. Sırtlarını devlete dayayarak yılda bir defa bile oyunlarda yer almadan yan gelip yatarak maaş alan son derece beleşçi (af edersiniz!) bir kitle var karşımızda. Kayda değer bir icraat yapmadan hem devletten maaş alıp hem de devlete kafa tutan, ideolojik sanat yapan bu isyankarların sanat anlayışını doğrusu beğenmediğimizi buradan açıkça belirtelim. Bugüne kadar kapsamlı bir tiyatro sanatı icra edemeyen sâdece Batı’dan servis edilen oyunlarla iktifa eden kendi ürettiklerinin hemen çoğunda da halkı ve onun değerlerini alaya alan, aşağılayan ya da müstehcenlik sergileyen bir anlayışla oyunlar icra edildi. Sergiledikleri uyduruk oyunların muhtevâsı, yüce ve yüksek dîni İslâm’ın yapı taşlarıyla alay etmekti. Bu kapsamda câmiler, abdesthâneler, takunyalılar, kara sakallılar, kara çarşaflılar temel konuları idi ve bunun adı da sanattı… Bu yaygaracılar kendi halkına; ‘Bunlar sanattan ne anlar’ yanılgısıyla yaklaşan onları küçük ve basit yaratıklar olarak gören kesimdir. Bugüne kadar özgürlük ve sanat aşkıyla yanıp tutuştuklarını, yüksek bir performans ile çalıştıklarını gören var mı? (Ankara’da uzunca süre Büyük Tiyatro’nun ve Devlet Opera ve Balesinin idârecisi olarak görev yapan arkadaşlarım var. Onlârın faaliyetlerini yakından tâkip ederdim.)
Evet, devlet tiyatroları özelleştirilmeli. Başka ülkelerde bizimkine benzer saçma bir sistem yok. Amerika’da tiyatrolar özel ve çok yüksek başarılar sergiliyorlar. Avrupa’da durum aynidir. Hükümet, tiyatroların kendi ideoloji dayatmasına karşı çıkıyor bunun yanı sıra toplumun sırtından haksız kazanç elde edip hem beyler, paşalar gibi yaşayıp hem de o halkın üzerinden ‘yobaz’ ‘gerici’ ‘mürteci’ diye kendi toplumunu aşağılayan bu adamları artık beslemek istemiyor. Haklılar, sonuna kadar destekliyoruz. O zaman tiyatrocu sanatçılar otursunlar, ellerini kafalarına koyup düşünsünler ve iyi eserler ortaya koymak için emek harcasınlar, sağda solda lak lak ederek değil sahnenin tozunu yutarak, alın teri dökerek geçimlerini temin etsinler tamam mı arkadaş, bundan sonra böyle, sen misin halkım ve değerleriyle dalga geçen!
Aslında tiyatro Batı sanatıdır. Ülkemizde Batılılaşma süreci, Cumhuriyetin ilk kuruluşundan bu yana aşamalı olarak uygulanmış toplumun değerlerini Batı değerlerine dönüştürmek için pek çok çalışma yapılmıştır. O yıllarda, bu kapsamda ‘Türk Mûsikisi’ yasaklanmış, Batı Müziğini devlet, politika olarak benimsemişti İşte tiyatro da o süreçte devlet himâyesine girdi. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Opera ve Balesi de ayni kapsam ve amaçla ülkede devlet bünyesine alınmıştır. Bu kurumların elemanları o günden bu yana, sözüm ona sanat adına yaptıkları senede dört tane uyduruk şeyle tâbiri câizse yan gelip yatarak devlet memuru kapsamında halkın ödediği vergilerden yıllarca maaş aldılar. Sorarım size bu tiyatrocular, opera ve baleciler bugüne kadar ne işe yaradılar, hangi değerli eserleri icra ettiler? Yalnızca azınlık elit bürokrat kesimin zevkine hitap etmekten başka! Onu da tam olarak becerdiklerini düşünmüyoruz. Zira gerçek Batı’yı yapmacıksız olarak ancak Batılılar icra ederler. Uyduruk, aşağılayıcı, estetikten uzak eserlerle bu yaygaracı kesim ne yazık ki halka inemediler, topluma mâl olamadılar, toplum onları bağrına basmadı.
Oysa şimdiye kadar gelenekten, târihten, tecrübeden doğan eserler icra edilmeliydi. Bu hususta hamdolsun çok zengin târihsel ve kültürel birikime sâhip bir ülkeyiz. Ama bunun için bize öz benliğiyle barışık, kendi kimliğinden utanmayan sanatçılar gerek. Sanat asla halkıyla kavga ederek olmaz. Çünkü sanatçının sanatı halkına hizmet için vardır. Sanatçılar üretimiyle sosyal barışın tesisine insanların maddi ve mânevi gelişimine katkı sağlarlar. Sanatlarını ayrımcılığa, basitliğe ve kalitelisizliğe malzeme yapmazlar. Onlar kendilerine Cenâb-ı Hak tarafından özel olarak bahşedilmiş yeteneklerini, mânevi hassâsiyetlerle harmanlayarak bir edeb ölçeğinde estetize ederek eserlerini oluştururlar.
Batının sanatını reddetmezler, incelerler fakat onların rûhûna ve özüne mesâfeli dururlar. Batı eserlerini taklit etmek yerine onlardan istifâde edip kendi eserlerini ortaya koyarlar. Hiçbir komplekse kapılmadan kendi eserlerini üretirler. Hakiki sanatçılar kendi târih ve kültür mirasından faydalanarak, çağdaş verilerden yararlanarak yeni bir ruhla yeni bir dinginlikle çalışmalarını, eserlerini ve üretimlerini oluştururlar.
Kendi nefsini okşamak, para kazanmak, şan-şöhret elde etmek için sanat yapanlar, paylaşma edebinden uzak olanlarla aramızda çok farklı bir sanat anlayışı var. Biz rûhû yükselten, içsel âleme katkı yapan, insanın mânevi yapısına güzellik katan, kutsi zevklerle bizi kuşatan belirli bir edebi uslûbu, estetik anlayışı olan sanat anlayışından bahsediyoruz. Tabi bu sanatın ötelere bakan bir yönü de bulunmalı. Zira ‘hakiki sanatın ta kendisi yüce Allah’tır.
Günümüzde evrensel kriterleri yakalama adına her çeşit sanat zevki tahrip ediliyor. Sanat eseri diye ortaya konan yapıtlarda nefsi kamçılayan, duyguları tahrik eden çağrışımlar simgeleniyor. Bunda ne var diyenler olabilir. Ancak mahremi bulunmayan, ölçü ve sınır tanımayan eserler yalnızca kendilerini paylaşımla tüketir ve bitirirler, karşısındakilere bir düşünce üretme imkânı sunmazlar, vermek istediğini dayatırlar. Eserleri görmeye gelenler sâdece bakar ve geçerler. Halbuki bunun yerine esere baktıkça insanda farklı çağrışımlar uyandıran, insanı sonsuzluk âlemine götüren, mekan ve zaman süreçlerinin dışına çıkartan eserler daha kalıcı ve unutulmaz oluyor. Birbirimizin sanat zevkini imha etmemek gerek. Bilâkis o sanat ile Cenâb-ı Hakk’ı anlatıcı eserler üretmek ne ulvi bir sanat anlayışıdır. Unutulmasın ki, dünyâda her şey insana ‘emânet’tir. Emânet şuuruyla her bakıldığında Hakk’ı simgeleyen bir anlayışta icra edilecek nice sanat eserlerine efendim …

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi
SON YAZILAR