Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

‘Spiritüalizm’ Diyorlardı

‘Spiritüalizm’ Diyorlardı

Masanın üzerinde duran buruşuk kağıt parçasına yazılmış olan yazıdaki çalakalem bir şekilde ve acelecilikle yazılmış olan hal, bunun bir yetişkine ait olduğunu gösteriyordu. Hoş, her hangi bir yazının zaten bir yetişkin tarafından yazılmış olduğunu düşünür insan ilkin ama yazının içeriği oldukca çocuksuydu. Bu yüzden, şekildeki özensizlik ve bozukluk, kendinden emin oluşluğu ele veren, görmüş geçirmis bir yetişkinliği; içerikteki saçmalık düzeyine varan ve benim kibarca 'çocuksu' diye tabir ettiğim mesaj arasında, bir uyumsuzluk vardı.

Ne mi yazıyordu?

Kağıttaki yazıdan neden bir 'mesaj' diye bahsettim, hem?

Sırf, yazının albenisini arttırabilmek için onun öyle buruşuk bir kağıda, üstünkörü bir şekilde yazılmış olduğunu söylemeliyim en başta. Cilası sökülmüş, eski bir ahşap masanın üzerine 'öylece' atılıvermiş gibi duruyordu kağıt, hem. Sonradan anladım... Bu işi çok iyi bilenler hesaplamış olmalılardı tüm bunları. Gizlide saklıda duran, unutulmuş hatta belki de hiç bir zaman hatırlanmamış, hatırsız bırakılmış bir şeyi 'keşfetme' arzusunu uyandırıp ayaklandırıyordu tüm bunlar, onu göz ucuyla da olsa bir anlık görenlerin. Göz ucuyla görülen kağıt parçası, görenin gözünü hemen alıyordu yani.

Yazının içeriğindeki anlamsızlık ve saçmalık da çözülmesi arzulanan bir gizem oluveriyordu. Bir delinin kuyuya attığı taş, binlerce akıllı tarafından çıkartılamıyordu... Yoldan geçen birisi tarafından kağıdın her seferinde oradan alınışından sonra yazıyı aynı şekilde yeni baştan yazdırıp yine o buruşuk kağıt parçasını aynı yere koyan perde arkasındakileri harekete geçiren, kimi eğlendirdiği belli olmayan deli saçması bir senaryo, bir oyun oynanıyordu kısacası. Sonradan anladım.

Tabi kağıdı bulanların, tüm o perde arkasında çalışan kişilerden, o tuhaf senaryodan ve tüm bu oyundan haberleri olmuyordu. Yalnızca, yazıyı okuduktan sonra, kağıdın buruşukluğunu önce göğüslerine bastırarak ütülüyorlar, sonra da sanki kutsal bir şeyi öpüp alınlarına koyuyorlar, ardından kağıdı tüm o hurmet dolu ritüellerle ters düşecek şekilde arka ceplerine ya da çoraplarının içine sıkıştırıp yollarına devam ediyorlardı. 'Yollarına devam ediyorlardı' dedimse... Bambaşka bir istikamete sapıp, apaydınlık olduğunu iddia ettikleri zifiri karanlık bir yola giriyorlardı, yani.

Tüm bunların izleyicisi olan ben, o dekorun ve senaryonun neresindeydim ki olanları böyle yakından takip ve tahlil edebildim, diye merak edecek olursanız da... Şunu söylerim: senaryoya dahil olmayan, dekora ait olmayan bir kaçak, bir bilgi ve göz hırsızı, ya da, belki bir casustum orada ben. Oraya nasıl sızdığımı ise hiç sormayın, gitsin. Uzun hikaye...

Konumuza dönelim biz. Yolun kendisinin, yolcu oluşun ve hala yolda oluşun anlamını ve önemini anlatmama gerek yok zaten, öyle değil mi? Kaldı ki, o hayatî derecede önem taşıyan yolda istikamet değiştirmenin radikalliğini tahmin edersiniz... Peki, kağıtta yazan her ne idi ki, okuyanların hepsini değil de bir çoğunu bambaşka bir sapağa ve rotaya yönlendirip yöneltiyordu? En başta öpüp alınlarına götürdükleri kağıt parçasını sonradan arka ceplerinde, ya da, çoraplarının içlerinde saklayanların o saygıları ve saygısızlıkları, onların kişilik özelliklerinden; nankör ve hürmetsiz oluşlarından mı ileri geliyordu yoksa?

Hem, yolu inşaa eden, yolcuları yoktan yaratıp var eden ve onları yola koyan güç, o yolda onlara rehberlik edecek olan tüm o ilahi mesajları zaten tamamlamamış mıydı ki, kağıtta yazılı olan mesaja öyle kutsal bir anlam atfedip, yönlerini değiştiriyorlardı?

Diye diye kenarda saklanmış tüm bu olanları izlerken, kendi yoluma revan olmam gerektiği geldi aklıma. Yolcu, yolunda gerekti...

Yüzlerini hiç bir zaman göremediğim o perde arkasındaki yönetmenlerin ise kendi aralarında konuştukları bir kaç cümleyi seçebilmiştim sadece. "Evren" diyorlardı hep. "Spiritüalizm" diyorlardı bir de. "Şu anda size din diye dayatılan sistem, gerçeği görmenizin önündeki en büyük engeldir." diye de kağıtlara yazdırıyorlardı. Sonradan o kağıtları buruşturup, o cilası sökülmüş eski ahşap masanın üzerine atıvermek üzere...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ayşe Aslı Duruk Arşivi