Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

HZ. PEYGAMBER VE TABİ ÂFETLERE BAKIŞI

HZ. PEYGAMBER VE TABİ ÂFETLERE BAKIŞI

Efendim bilindiği üzere Şaban ayında gül kokulu, nur yüzlü, Kâinâtın Efendisi, Peygamberimiz Muhammed Mustafa aleyhisselâm’ı yazıyoruz. İşte bu 3.hafta, O’nu konuşmaya devam ediyoruz sizinle. Vira Bismillah;

Bilindiği üzere, memleketimizde bir deprem fâciâsı yaşandı. Son asırlarda, hiç böylesi on şehri kapsayacak şekilde büyük bir hâdise gerçekleşmemişti. Rabb’im hepimizin yar ve yardımcısı olsun. İnşallah tez zamanda yaralar sarılır. Cenâbı Hak depremzede kardeşlerimize sabır ve metânet versin, yardım eden, koşan-koşturan cansiperâne fedâkarlıklar ortaya koyanları da Rabbi Teâlâ, hem dünyâda hem ahrete en güzel şekilde mükâfatlandırsın. Ne güzel insanlarımız var cidden, şu dayanışmaya hayran kalmamak elde değil. Bugün sana yarın bize tabi. Ancak Allah Teâlâ bir daha yaşatmasın. Hepimizin başı sağ olsun.

Konumuza dönersek bu deprem hâdisesi, sâdece bugün olan bir şey değil. Dünyâda hep olmuş ve olacaktır da. Peygamberimiz aleyhisselam devrinde de, tabi âfetler yaşanmıştır. O İnsanlığın Efendisi, deprem olayında nasıl davranmış, bu yazımızda konuyla bağlantısı olduğu için, bugün bunu yazmak istiyoruz müsâdenizle.  

Asrısaadette, Tebük seferi sırasında, bir akşam vakti, Hicr mevkiinde şiddetli bir fırtına kopar. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm, hiç kimsenin yanında arkadaşı olmadan ayağa kalkmamasını, develerin dizlerinin bağlanmasını ister. Gece vakti çıkan bu fırtınada, Peygamber aleyhisselâm’ın uyarısını dikkate alanlara, bir zarar gelmez. Benû Sâide kabilesinden, tavsiyeye uymayan birinin boğazı tıkanır ama daha sonra iyileşir. Diğerini de, fırtına bir taraflara atar, o kişi de Medine’ye gönderilir. (Vâkıdi, III. c, s.106 7 İbn Hişam, I. c, s.520-521 / Taberi, III. c, s.105, İbn Hanbel, V.c, s.424-425) Bu hâdisede, Peygamber Efendimiz aleyhisselam,’ın önceden arkadaşlarını tedbir almaları için uyarma gerçeği var. Demek ki, insanlar tabi afetlerde kendilerine yapılan uyarıları, dikkate almalılar. Doğal âfetleri insanların önleyememesi durumlarında, kişilere düşen gerekli tedbirleri almak ve onlara uymaktır. Aksi durumunda zararların olması kaçınılmazdır. Ne derler büyükler; ‘Önce tedbir, sonra takdir.’ 

Bu durumlara benzer farklı bir hususa da, yeri gelmişken değinmek istiyoruz. Câhiliye devrinde, cereyan eden, ay ve güneş tutulması gibi bâzı doğal olaylar vardı. O devirde insanlar bu gibi tabiat hâdiselerini, uğur yâhut uğursuzluk olarak nitelendiriyorlardı. Yanı sıra bu tabi hâdiseleri, önemli kişilerin doğum veya ölümüne bağlıyorlardı. (Müslim, I. 622 / İbn Mâce, I. 401 / Nesâi, III. 136-141) Rasûli Ekrem Efendimiz aleyhissalâtu vesselam, bu konularda ortalıkta dolaşan bilgilerin eski devirlerden kalma, yanlış fikri saplantılar olduğunu belirtmiştir. 

Sevgili Peygamberimiz aleyhisselâm’ın devrinde, birisi Mekke’de, diğerleri Medine’de olmak üzere Ay tutulmaları cereyan etmiştir. Bu sırada, Yahudiler ayın büyülendiğini söyleyerek, toplanıp hep berâber ateş yakıp, tas çalmışlardır. Peygamber aleyhisselam onlara karşı çıkarak, bu fikirlerin asla gerçekleri yansıtmadığını bildirmiştir. Halkın bu husustaki inancın doğru olmadığını, bunların yalnızca gök hâdisesi olduğunu vurgulamıştır. Bu tür olaylar karşısında akıl dışı, hurâfe fikir ve görüşler yerine, Allah Teâlâ’ya sığınmanın daha doğru olduğunu insanlara anlatmıştır.

Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın oğlu İbrahim vefat ettiğinde, o gün ‘güneş tutulması’ olayı vuku buldu. İnsanlar bunun, İbrâhim’in ölümünden dolayı olduğuna hamlettiler. Halbuki Peygamberimiz aleyhisselâm’ın bizzat kendisi, hemen hâdiseye müdahale etmiş; ‘Bir kimsenin doğumu veya ölümü sebebiyle, güneş ve ay tutulmaz. Siz bu olayları gördüğünüz zaman, namaz kılın ve Allâh’a niyazda bulunun.’ Tavsiyesinde bulunmuştur. Kendisi de, mescide çıkarak, 2 ya da 4 rekat olmak üzere namaz kılmıştır.(Buhârî, II, 23-31 / Müslim, I, 618,630) Neticede Allah Rasûlu aleyhissalâtu vesselâm’ın, bu gibi tabiat hâdiselerinin, insanın gücü ve irâdesi dışında cereyan ettiğini, insanların ancak Yüce ve Aziz olan Rabbi Teâlâ’ya ibâdet ederek, dua ve niyazda bulunmasının doğru bir davranış olacağını, bizzat kendi şahsında yerine getirerek göstermiş olur. Ama tabii hepsinden önemlisi de, tedbire riâyet etmenin gerektiğini de öğretir. 

Tedbir konusu hayâtın her aşamasında etkindir. Yine Âlemlerin Efendisi aleyhisselam, fırtınalı havalarda denize açılmanın, korkuluğu olmayan damda yatmanın, yangın çıkmaması için geceleri uyurken lambaların yanmasının uygun olmadığını, hep hatırlatırdı. Bunlar kişilere ve etrafa zarar gelmemesi için alınan önlemlerdir. Yoksa, ‘kendi düşen ağlamasın.’ Derler adama değil mi?

Şimdilik hayırla kalınız, Cumânın hayrı ve bereketi üzerinize olsun inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi
SON YAZILAR