Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Evdeki Ses

Evdeki Ses

Tam yatacağım, içeriden tıkırtılar geliyor. Bak şimdi! Bomboş evin içinde, basbayağı adımlama sesleri mi dersiniz, enikonu insan kuvvetiyle oluşan alelade, basit ve günlük gürültüler mi... "Tüm gün güneş ışığı ve ısısı alan evin, karanlık bir akşamın serinliğinde esneyip genleşmesi, işte!" diye kendi kendime basit ve bilimsel açıklamalar yapan iç sesimle kendimi avutup uyutmaya çalışacağım şimdi bütün gece, belli. Sabah ola, hayrola!

Hoş, böyle olacağını da bal gibi biliyordum aslında. Bile isteye bu müstakil bahçe evine gelip burada sabahlamak istedim. Huzur kaçıran bu tıkırtıları göze aldıran, gözümü karartan neydi tam olarak, diye düşününce kısa ve net bir cevap da bulamıyorum bir yandan. Cevapları her zaman uzun ve bulanık olanlardanım zira. Kısa ve net cevapları kim kaybetmiş ki biz bulalım? Öyle, kendinden emin halleri... Onlar, akıllıların; aklı başında olanların işi. Nasıl uyuyacağım peki ben şimdi?

Cüzdanımın gizli bir köşesine sakladığım uyku haplarım vardı aslında! Asıl amacı değil de yan etkisi uyutmak olan haplarım. Ki bu yan etki, hiç bir zaman teğet geçmez bana; uyurum illa... O haplardan alıp/içip/yutup/atıp bir güzel uyumalı mı aslında şimdi, o uğursuz tıkırtılara kafayı fazla takmadan? Ki ben hapları 'atarım' genelde. İlaçları ya da hapları 'almak/içmek/yutmak' falan hep o, cevapları kısa ve net olan akıllı kişilerin işlerindendir. Bize gelmez... Hapları 'atarız' biz.

Neden sonra, hapı tam atacağım sırada, aklıma bir şey geliyor; gayet mantıklı bir şey: şimdi ben bu kendisi küçük ama etkisi büyük olan şeylerden yine kendisi küçük ama etkisi büyük olan bünyeme alırsam, derin bir uykuya geçeceğim, pek tabii. Peki ya bu metruk ve boş eve, bir hırsız ya da onun gibi kötücül birisi girip, bana zarar vermeye yeltenirse? O zaman kendimi nasıl savunurum ve korurum? Ama durun, durun... Mantık, mantığı çağırıyor ve şunu düşünmeyi aklediyorum sonra: öyle bir olası senaryoda, uyanık olsam bile kendimi koruyamam ki ben zaten! Evet... O halde uyumak her koşulda daha iyi. En azından, boş evin içindeki sevimsiz tıkırtı seslerinden kurtulmuş olurum.

Derken, sabaha kavuştu gece. Güneş, sabah, aydınlık, görünürlük... Ne evde tıkırtı bırakmıştı, ne içimde bir korku, ne de ortalıkta bir gizem. Eve girip canıma kastetmek isteyecek olan o 'kötü adamlar' fikri, şimdi bana çok uzak geliyordu. Gecenin romantizmi, yıldızlar, ay ışığı ve içinde yıkanmayı hayal ettiğim göl falan güzeldi, güzel olmasına ama işin rengini değiştiren o tüyler ürpertici boş ev tıkırtılarını geride bırakmış olmak, hepsinden daha güzeldi o sırada. Öyle göründü bana. Güneş doğunca, korkular başlarını alıp, çekip gittiler.

Günlük hayatın telaşlarına, bilindik yaşam gailelerine, "Konya da çok gerici memleket ya Hu!" diyenlere hem sabretmeye hem de cevap vermeye, annemin sevgisizliğine ve babamın şevkatsizliğine yelken açacağım denize adım atmak için iskeleye yanaşıp arabama bindim. Tıkırtılı evden uzaklaştım. Yine de oraya en yakın zamanda geri dönme ümidiyle oradan uzaklaştım tabi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Ayşe Aslı Duruk Arşivi

Ses

28 Haziran 2025 Cumartesi 06:10