Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Eski Kafalı Zeliha

Eski Kafalı Zeliha

Aylardan nisan; senelerden ise hemen bu yıllardı... Günün ikindiye yakın olan, öğle vaktinin fazlasıyla pişip olgunlaştığı vakitleriydi. Ankara'nın Kızılay meydanındaki onlarca kafeden birine girmiş oturuyor ve menengiç kahvesi içiyordum, yanlış hatırlamıyorsam. Ki yanlış hatırlamıyorum. O öğleden sonrayı, az sonra gelip karşıma oturacak olan iki kişiyi ve onların soyleyeceklerini çok net bir biçimde anımsıyorum. Nitekim tüm bunlardan söz edeceğim, bu yazıda.

Aslında birisini bekliyordum. Yani, o iki kişinin birisini; yalnızca tek bir kişiyle görüşmeyi bekliyordum. Görüşülmesi gereken bir konu vardı zira, hayat gailesine ve günlük dünya işlerine dair...

Bir randevuya her zaman vaktinden daha erken giden birisi olarak, alıştığım bekleme rutinimi tamamlamıştım, menengiç kahvemin son yudumunu alırken. Gerçek buluşma saati gelmiş çatmıştı artık. Her kim dakik ise şimdi ortaya çıkacaktı. Nitekim çıktı. Çıktılar. Dakikmiş. Dakiklermiş.

Görüşeceğim kişi, yanında birisini daha getirmiş! Ya da 'görüşeceğim kişi, yanında birisiyle gelmiş.' Hangisini demeli? Getirmiş mi, gelmiş mi? Hay Allah'ım! Tanımadığınız birisiyle görüşmeye giderken yanınızda başka birisinin de olmasının, en hafif tabiriyle 'görgüsüzlük' olacağını, kitaplardan öğrenmez ki ama insan! Kitabî değil; hayatın ve o anki durumun ta kendisini okuyarak sezinleyebileceğiniz bir bilgi ve sağ duyudur bu. Davranışlarımızda sezgilere ve sağ duyuya da yer vermelidir nitekim.

*

Hoş geldiniz... Bu iki yakinen tanışık olmayan insan -ben ve görüşeceğim 'asıl' kişi- birbirinin ismini önceden biliyor ama peki ya o üçüncü olan? Gelen hani, getirilen? Hadi bizi de birbirimizle tanıştırsana, asıl görüşmeyi -aslında bu bir röportajdı ama yayınlamayacağım- yapmak için buraya geldiğim kişi? Peki... Zeliha'ymış. Tanıştırdı.

Fakat Zeliha hakkında, ismi dışında başka bir bilgi verilmiyor. Hani kuzen mi, patron mu, işçi mi, arkadaş mı ya da nedir, vasfını bilemiyoruz o an; bildirilmiyor. Onun o sırada neden orada olduğunu bilmiyorum. Neyse. Artık masada üç kişiyiz ve hazırladığım soruları sormaya başlıyorum...

Karşımdaki, içtenlikle cevaplandırıyor soruları. Fakat içtenlik konusu yeterli kalmıyor ve durumdan pek memnun değilim. Zeliha'nın neden geldiğini -getirildiğini- orada olduğunu, yoksa bu görüşmeye yeterince kıymet mi verilmiyor olduğunu düşünüyorum içimden.

Neden o sırada orada bulunduğunu/bulundurulduğunu anlayamadığım kişi, ismi dışında başka bir bilgi verilerek benimle tanıştırılmadığı için, bu merakımı kendi kendime gidermem icap ediyor çünkü aklım takılmış bir kere. Bundan geri durmak için geçerli olabilecek bir sebep de bulamıyorum zaten. Açıkça sormalı madem. İlk aklıma geleni hiç utanmadan, dahası, utanmaya gerek görmeden soruyorum: siz çift misiniz, arkadaşlar? Çift misiniz siz? Bir kadının ve bir erkeğin birbirleriyle kurdukları bağı ve aradaki alakayı anlamlandırabilmek için sorulabilecek en etkili ve nazik soru... Gülüşüyorlar. "Biz arkadaş-çiftiz" diyorlar. "Eğer bir gün kendi hayatlarımızda ciddi ilişkiler olursa, birbirimizle daha fazla görüşmeyeceğiz artık." dedikten sonra ekliyor Zeliha: "Ben eski kafalıyımdır da biraz!"

Ki o 'eski kafalılık' tabirindeki 'eski' kelimesi, zamana değil de mekana dair bir farklılığı ve başkalığı çağrıştırıyor o sırada bana; sakinlerini böceklerin oluşturduğu bir koloniyi, mesela... İnsanlığın ortak bilincine ve en temel etik kodlarına işlemiş olan 'bir şeyler'in sözüm ona özgürlük ve modernlik adına başkalaşıma uğrayıp bozulmasının bizleri de ruhsuz robotlara çevireceğinden korkuyor ve bunu onlara söyleyemiyorum. Hele ki zaten bir randevuya sonradan ve karşı tarafı haberdar etmeksizin birini eklemenin ve onu tanıştırma zahmetine bile girmemenin ilişkili olduğu 'görgüsüzlük' ve 'kabalık' kavramlarından bahsetmenin gereksizliğine kanaat getiriyorum.

Ankara ve Kızılay maceram da son buluyor. Yayınlamayacağım bir röportaj yaptım ve geldim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ayşe Aslı Duruk Arşivi