Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

Diyanetin Hutbeleri 2

Diyanetin Hutbeleri 2

Diyanet İşleri Başkanlığı gerek açıklamalarında gerekse yaptığı yayınlarında kendisinin görevinin “Müslümanları Kur'an ve Sünnete dayalı sahih dini bilgiyle aydınlatma” olduğunu açıklamaktadır.

Diyanet bu görevi sadece yayınlarıyla değil aynı zamanda konferans, toplantı, vaaz ve Cuma Hutbeleri ile yaparken dinî, millî ve manevî değerlerimizi istismar eden düşünce ve yapılara karşı Müslümanları bilinçlendirecek bilgiyi üretmek ve eserleri ortaya koymak olduğunu da iddia etmektedir.

Diyanetin bu açıklamalarının son haftalarda okunan hutbeleri ile örtüşmediği iddiaları ortaya atılmaktadır.

Çünkü Diyanet kurulduğu günden bu güne kemalizm ile İslam Dini arasına sıkışmış zaman zaman sadece Maturidi İslam’ı temsil ettiği veya Milli Din olarak vasıflandırılan kemalist İslam’ı temsil ettiği ve anlattığı, diğer görüş ve mezheplere yer vermediği iddiası ile itham edilmiştir.

Diğer taraftan ise Hilafet makamını temsil etmese bile en azından Diyanetin Şeyhül İslamlık makamını temsil ettiğini veya etmesi gerektiğini düşünen Müslümanlar ise Diyanetin görevini yeterli derecede ifa etmediğini iddia etmektedirler.

Her iki taraf da toplumda Diyanetin Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kemalizmin çok partili siyasete geçildikten sonra ise siyasal İslam'ın hayata geçirilmesi amacıyla kullanılan araçlardan biri olduğu iddiasından geri adım atmayacakları anlaşılmaktadırlar.

Bu anlamda seküler laik kesim, Diyanetin 1950 ye kadar yürürlükte olan Milli din Kemalist İslam'dan, 2010 Anayasa Referandumu ile siyasi gücünü konsolide eden AKP'nin temsil ettiği siyasal İslam'a doğru kaydığını ve Diyanetin bilinçli olarak desekülerleştirildiğini iddia etmiştir.

Bu değişimi gösterebilmek için de, son haftalardaki Cuma Hutbeleri başta olmak üzere son 25 yılda değişim gösteren hutbe ve vaazlara dikkat çekmektedirler.

Ancak statükonun siyasi İslamcılar tarafından benimsenen İslam versiyonunu destekleyecek şekilde değiştiğini gösteren bir çalışma henüz ortada yoktur.

Devletin resmi dini aygıtı olan Diyanet aracılığıyla tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi belli bir düşüncedeki görüşleri yaymak için vaazlar ve hutbelerin etkili bir araç olarak kullanılabileceği düşünülmüştür.

Bu nedenle Cumhuriyetin kuruluş yıllarında devletin kemalist kurumları kurabilmek ve seküler laik düşünceyi yerleştirebilmek için Diyanet kurumunu kurduğu, personelini eğittiği veya zararlı olduklarına inandıklarını ise emsallerine psikolojik olmasının yanında siyasi ve idari yönden baskı olması amacıyla ihraç ettiğini görmekteyiz.

Diyanetin kurumsal yapısı içinde özel seçtiği personelleri tarafından hazırlatılan vaaz ve hutbe metinlerinin değişen iktidarlara göre İslam'ın iki zıt siyasi versiyonunu temsil ettiklerini düşündürecek bir ayrımı belirleyen en önemli kelimelerin ise “Türklük, etnik köken, bilim” kelimelerinin kullanım sıklığının artırılması veya azaltılması olarak görülmektedir.

Diyanet anlattığı İslam’ın Resmi İslam olarak görülmesi ile ortaya çıkan tavır aynı zamanda, Maturidi İslam'ın siyasi rakiplerine karşı kemalist ideolojiyi devlet kurumlarına yerleştirmede üstünlük elde etmesine sebep olmuştur.

Seküler Laik kemalist siyasi ideolojiyi namaz kılan Müslümanlara iletmek için bir kitle iletişim aracı olarak düşünülen Diyanet rafından üretilen hutbe ve vaazlar sahip oldukları etki gücünün diğer araçlara göre fazla olması her dönemde işbaşında olan iktidarlar tarafından tepe tepe kullanılmaktan çekinilmemiştir.

Bu devlet destekli baskının dezavantajı teorik çerçevede aynı olmasına rağmen uygulamada İslam'ın ikinci farklı versiyonu olarak görülen tasavvufi yapılanmaların farklı kelime grupları oluşturarak, İslam'ı temsil etmeleri sonucunu doğurmuştur.

FARKINDA MIYIZ?

Resmi İslam anlamına gelen bu düşüncenin bir versiyonun diğer bir versiyona göre daha tercih edilir olması zamanla yerleşik dini düşünce tarzına dönüşmüştür.

2010 Anayasa Referandumu ile AKP'nin Kemalist devlete karşı güçlenmesi gerçekleşmiştir düşüncesiyle DİB aracılığıyla İslam'ın belirli bir versiyonunun resmen onaylandığını iddia edenlerin Cuma namazı için bütün camilerde okutulan "Hürriyet ve mesuliyet" başlıklı hutbede özgürlüklerin kısıtlanabileceğine dair mesajların yer almasını vatandaşlara açıklayamamaları diyanet ve hutbe konusundaki en büyük handikaplarından birisi olmuştur.

Bu durum aynı zamanda iktidarların siyaset aracına dönüşen Diyanetin Cuma Hutbelerinin, 28 Şubat'tan sonra aynı biçimde kullanılmaya başlanacağına dair en önemli bir örnek olmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Süleyman Küçük Arşivi