Akyokuş’tan Konya’ya Bakmak…
Konya’yı gündüz - gece en güzel şekilde seyretmek veya yukarıdan temaşa etmek istiyorsanız, mutlaka Akyokuş Tepesi’ne çıkmanız gerekiyor.
Dört mevsim Konya’ya Akyokuş Tepesi’nden her baktığımda, şehrin üstündeki kir tabakası gözlerimin önünden hiç gitmemiştir. Bu hava kirliliği, hatalı imar planları ile sanayi yerlerinin yanlış yere kurulması, ısınma maksadıyla kullanılan yakıtlarla otomobillerin eksoz gazlarının meydana getirdiği insan sağlığına zararlı hava vasatında aranmalı. Hava; “gök, gökyüzü, semâ, vasat, ortam, muhit, durum ve atmosfer” demek. Diğer bir anlamı da iklim vasatı: Konya’nın havası kötü. Kirli’nin anlamı: “Murdar, mülevves, pis, berrak olmayan, bulanık (kirli ışık), ahlâk kâidelerine uymayan, ahlâken temiz olmayan: Kirli iş.” Kirlilik ise; lügatlerde “Göze hoş gelmeyen hâl: Görüntü kirliliği, sağlığı tehdit eden, tabiata zarar veren: Çevre kirliliği” olarak tanımlanıyor. Pislik, bildiğiniz gibi “necâset, kir, kirli olma hâli. Âdi, rezil: Tanıyorum, pisliğin tekidir.” anlamında da kullanılan bir kelime.
Akyokuş’tan Konya’nın hava fotoğrafını çektiğinizde, kirlilik sebebiyle havadan görünümünün iyi olmadığı görülür. Bu vasat, daha çok otomobillerin egzozlarından çıkan gazlardan kaynaklı. Geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırmada, otomobillerin zararları “ölüm, yaralanma, sağlık sorunları, sosyal adaletsizlik ve çevreye zarar” şeklinde dört kategoride topladı. Araştırmanın neticeleri, icadından bu tarafa otomobillerin 70-80 milyon insanın hayatını kaybetmesine ve en az 2 milyar insanın yaralanmasına sebebiyet verdiğini gösteriyor. Hâlihazırda her 34 ölümün birine otomobiller neden oluyor. Otomobiller dünyanın her yerinde sosyal adaletsizlikleri şiddetlendiriyor. Meselâ otomobillere göre tasarlanan şehirler genellikle yayalar için yeterli toplu taşıma imkânlarına ve yaya yolu altyapısına sahip olamıyor, bu da otomobil kullanmayan insanlar için adaletsizliğe sebep oluyor. Otomobiller ayrıca ekosistemlere de çeşitli şekillerde zarar veriyor. Araştırmacılar, bu zararların azaltılması için otomobil kullanımını azaltmayı teşvik eden politikaların benimsenmesi gerektiğini savunuyorlar.
Otomobiller insana ve çevreye nasıl zarar veriyor?
Otomobillerden kaynaklı kirlilik yılda 370.000 ölüme sebebiyet veriyor. Üretim süreci, motorlar, lastikler, frenler, yol yapı malzemeleri, yolların tuzlanması kirliliğin kaynakları arasında. Otomobillerin karıştığı kazalar yılda 1,3 milyon insanın, günde 700 çocuğun ölümüne neden oluyor. Otomobillerin sayısındaki artış hem yakıt olarak ve plastik parçaların üretimi için ihtiyaç duyulan petrolün hem de otomobil kasalarının ve bataryaların üretiminde kullanılan metallerin tüketimini artırıyor. Bu arada trafik yoğunluğu zaman kaybına ve dolayısıyla israfa yol açıyor. Otomobille seyahatten kaynaklı hareketsizlik, sera gazı salımları, gürültü, seller ile kentteki sıcaklığı arttırdığı gibi ücretsiz park yeri maliyetleri ile hizmetleri de artırıyor.
TÜİK verilerine göre, Türkiye’de trafiğe kayıtlı araç sayısı 31 milyon 301 bin 389. Bunların yüzde 52’sini otomobiller oluşturuyor. Konya’da bir milyona yaklaşan araç sayısının 442 binini otomobiller oluşturuyor. Otomobillerin çevreye ve insana bir diğer zararı da yayaların kaldırımlarını işgal ederek onların haklarını hiçe saymaları ve büyük bir sosyal adaletsizliğin yanı sıra yolda yürüyerek canlarını tehlike altına sokmalarıdır.
BİR GARİP ÖLMÜŞ DİYELER…
İzmir’den gelen acı haberi ekranda işittiğimde, adeta şoke oldum. Yalnız yaşayan 87 yaşındaki Gülşen Nineden uzun bir süre boyunca haber alınamamış. Yakınlarının verdiği bilgiye göre hemşire Gülşen, 23 yıl önce eşini kaybetmiş ve çocuğu olmadığı için uzun süredir yalnız yaşadığı ifade edildi. Apartmanda ihtiyar bir kadın ölüyor, cesedine ise; daha doğrusu kemiklerine 3-5 yıl sonra ulaşılıyor. Akrabalık ve komşuluk hani nerede? Yoksa insanlık mı öldü? Nasıl bir medeniyette, nasıl bir şehirde, nasıl bir mahallede ve nasıl bir apartmanda yaşıyoruz? Ne alt katı ne üst katı falan boş verin, yan kattaki komşunuz kim? Tanıyor ve biliyor musunuz? Eskiler “Hu komşu ben geldim. Nasılsın iyi misin? Bir derdin ve ihtiyacın var mı?” diye sorarlar, hele o komşu yalnız yaşıyor ise; her gün kapısını çalmaktan imtina etmezlermiş. Yâni “komşu, komşunun külüne muhtaç” olduğu zaman dilimlerinde “komşuluk” böyle ve bunu gerektirirmiş.
Yunus Emre’nin “Şöyle Garip Bencileyin” dizeleri aklıma geldi. Bir kıt’ası şöyle:
“Bir garip ölmüş diyeler/ Üç günden sonra duyalar/ Soğuk su ile yuyalar/ Şöyle garip bencileyin.”
Ne üç günü, üç yıl sonra üvey oğlunun aklına geliyor. Bu meyitin kemiklerini hangi gassal yuya? Hak Âşığı Yunus, şiirin son dörtlüğünde bakın ne diyor:
“Hey Emre'm Yunus biçare/ Bulunmaz derdine çare/ Var imdi gez şardan şara/ Şöyle garip bencileyin.”
“Yalnızlık Allah’a mahsustur!” diye bir atasözü var. İnsan fıtratı gereği evrende bir başına yaşayamaz. Konuşma, dertleşme, muhabbet etme ve başkalarıyla birlikte olma ihtiyacı duyar. Onun için Âdem, cennetin bütün güzelliklerine ve ihtişamına rağmen Allah’tan bir eş istemiştir. İnsan tabiatı gereği medenidir. Her derdin bir çaresi elbette vardır. İnsan mutlu olmak, insanî mutluluğu gerçekleştirmek için bir çok kişinin bulunduğu Medine'ye/şehire muhtaçtır. Biçare Yunus, son kıt’asında bunu anlatır.
Allah’ım! Bizi yalnız bırakma! Senden uzak gurbette koyma bizi. Gurbet; Gülşen nine gibi yalnızlığı, çaresizliği, melali ve hüznü icab ettirir. “Gurbet o kadar acı ki” şarkı sözleri, sanki Gülşen Nine için yazılmış: “Gurbet o kadar acı ki, ne varsa içimde/ Hepsi bana yabancı, hepsi başka biçimde/ Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde.”
Allah’la yalnızlığını giderenlere ne mutlu!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.