Aile Bizim Neyimiz Olur?

Bir baba, bir anne, çocuklar ile büyük anne (nene) ve büyük babadan (dede) teşekkül etmiş yapıya “aile” diyoruz.

Türkler aileye önem vermişlerdir. İslâmiyet’ten önce de İslâmiyet’ten sonra da Türkler, kadına saygı göstermişlerdir. Eski Türkler’de erkek, karısına sürekli hürmet gösterir, bir yere giderken arabaya onu bindirir, kendisi arabanın arkasından yürürdü. Hatununu yanına almayan ve beraber yürümeyene Türk denilmezdi. Devlet işlerinde ve bir karar alınacağında; “Hakan ile Hatun buyuruyor ki…” denilirdi. Bark (aile) ve baba ocağından sonra “soy” gelirdi. Eski Türkler’de ana soyu ile baba soyu eşit değerdeydi. Asalet yani soyluluk, yalnızca babadan değil, anne yönünden de gelirdi. Eski Oğuzlar’da aile adına, boy denilirdi. Destanlarda “Boy boyladık, soy soyladık…” diye geçerdi. Her boyun kendine özgü tamgası vardı. Bazı oymaklarda evlilikten önce arkadaşlık hoş görülür, kızlara kendi kocalarını seçme hakkı verilirdi. Bazı Türkmen oymakları arasında oğlu olmayan kadın, kocasına ikinci kez evlenme izni de verirdi. Aile arasında bir hiyerarşi vardı. İkinci gelen kadın birinciye tâbi olurdu. Yörükler arasında çok kadınla evlilik ise zamanla gelenek hâlini almıştı.

***

Selçuklular ve Osmanlılar ile Cumhuriyet’ten sonra aileyi ele alacak olursak bu yazı uzar gider. Türkler göçebe bir milletti. Savaştan savaşa, cenkten cenge koşarlardı. At üstünde yaşayan Türkler, yerleşik hayata geçtikten sonra medeniyetlerini aileyle birlikte zenginleştirerek toplumsal, kültürel, sosyal açıdan önemli gelişmelere imza atmışlardır. Osmanlılar (Türkler), altı asır dünyaya adaletle nizâm vererek büyük bir medeniyet inşâ etmişlerdi. Savaşlardan bitâp düştükten -Viyana yenilgisinden- sonra devamlı savunmada kalan Türkler’in aile yapısında da buna paralel gelişme ve değişimler oldu. Türkler Viyana’dan Çanakkale Savaşı’na kadar savunma hattında kaldı. Çanakkale ve Anafartalar taarruz savaşlarıdır. Müslümanlar Hendek Savaşı’ndan sonra taarruza geçmişlerdi.

***

Eskiden ataerkil geniş aileye sahip olan Türkler, savaşlarda erkek nüfusunun azalmasıyla birlikte Cumhuriyet döneminde, Mustafa Kemal Atatürk’ün planlı kalkınma ve ziraat politikalarıyla kendine gelmeye başladı. Anadolu’da ekseriyetle, tek kadınla evlilik uygulanmıştır. Çekirdek aile yapısından geniş aile yapısına geçişte aile kurumuna büyük önem verilmiş ve nüfusun çoğalması için teşvikler devreye sokulmuştu. Kadınlara seçimlerde oy kullanma hakkı 1930 yılında verilmiş, 1934’de de genişletilerek okuma-yazma zorunlu kılınmıştı. 1950’den sonra çok partili hayata geçişle birlikte sanayi hamleleri de başladı. Bu yıllarda yapılan bazı anlaşmalarla kolunu Amerika’ya kaptıran Türkiye, 60-70’li yıllarda köyden kentlere göçle birlikte ‘Gecekondu Aileleri’ne sahne olmaya başladı. Her on yılda bir yapılan darbeler, kılık-kıyafetlere müdahaleyi de beraberinde getirirken sanayileşmenin de önünü tıkamıştır. 80’den sonra Özal’la birlikte Türkiye, siyasi ve ekonomik açıdan küresel bir sisteme entegre edilmenin sancılarını aile kurumuyla birlikte duymaya başladı.

***

Kamuoyunda “İkiz Yasalar” olarak bilinen Birlemiş Milletler (BM) tarafından 1966’da imzaya açılan ve Türkiye Cumhuriyeti adına 2000’de New York’ta imzalanan “Ekonomik, Sosyal, Kültürel, Medeni ve Siyasi Halklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeler”, beyanlar ve çekinceler ile birlikte 4.6.2003 tarihinde onaylanarak ve Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu uluslararası sözleşmelerin de Türk Aile yapısında olumsuz gelişmelerin önünü açtığını da unutmamalıyız. Türk Aile kurumuna büyük darbeler vuran İstanbul Sözleşmesi hâlâ yürürlüktedir. Aile Planlaması Özal döneminde hız kazanmış ve “Papatyalar” eliyle Anadolu şehirleri ve kasabalarına kadar yaygınlaştırılmıştı.

***

Türk Aile yapısı 1800’lü yıllardan beri saldırı altındadır. Türk Aile yapısına açıktan taarruz ve düşmanca bir girişim var. Buna basın-yayın ile iletişim araçları alet olmaktadır. Televizyon kanalları ve sosyal medya da buna teşni olmaktadır. Bu küresel bir plan ve projedir ve 200 küsur yıldan beri uygulanmaktadır. Türk aile yapısına yönelik saldırılar artarak devam etmektedir.

Envai çeşit ahlâk bozukluklarından tutun da envaiçeşit yanlış eğitimler ve öğretilere, moda adı altında çıplaklık kültürüne varıncaya kadar ülkemizde her şey serbest hâle geldi ve getirildi. Bu böyle gitmez. Bizim kendimize gelmemiz, kendimizi tanımamız lâzım. Bizi biz yapan değerlere sarılmamız gerekiyor. İdrakimizi geliştirmeli ve anlayışımızı kuvvetlendirmeliyiz. Her şeyden önce dinimizi öğrenmeliyiz. Biz iyi bir Müslüman, doğru ve güzel bir Türk olarak yaşamalıyız. Bizim birey ve fert olarak düzelmemiz lâzım. Hatamızı anlamamız, tövbe etmemiz, toparlanmamız gerekir. Örnek bir toplum olmalıyız.

Aile bizim sığınağımızdır.

Aile bizim yurdumuz ve yuvamızdır.

Aile bizim son kalemizdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Balkan Arşivi

Camideki Şölen!

04 Aralık 2025 Perşembe 12:29

Göl ve Barajlar Neden Kuruyor?

20 Kasım 2025 Perşembe 16:26

Balkanlar Neyimiz Olur?

06 Kasım 2025 Perşembe 14:31

Aile Olmak

23 Ekim 2025 Perşembe 13:46

'Dijital Faşizm'e Doğru...

16 Ekim 2025 Perşembe 14:34

Zâlim Siyonist Küresel Çete

02 Ekim 2025 Perşembe 15:40

Ahlâkî Çöküntüye Doğru…

25 Eylül 2025 Perşembe 15:05

Çıplaklık Kültürü

11 Eylül 2025 Perşembe 14:57

Mukaddes Beldelere Doğru...

18 Temmuz 2025 Cuma 06:10