Süleyman Küçük
10 Kasım Ayrışması
Bir önceki yazımıza “Bu 10 Kasım farklı olacak. Hem okullar, hem dijital medya yönünden.” diye başlamıştık.
29 Ekim ayrışmasının artarak devam ettiği ve asıl ayrışmanın 10 Kasım’da olacağı ortaya çıkmış durumdadır.
Buna özellikle 10 Kasımda tüm camilerde mevlit okutulması talimatı veren vali ve talimatı "Devleti bize emanet eden herkese her zaman dua ederiz. Bu uygulama diğer şehirlerde de olan bir uygulama." şeklinde savunan müftü sebep olmuş görünse de, diyanetin sessiz kalması çok daha büyük infiale neden olmuş görünüyor.
Aslında Kocaeli’nde bu mevlit okuma işi geçmişte de vardı. Ama bu ayrışmanın belirginliğinde çok daha fazla gündem yapılması oldu.
Valiye sorsan, Laiklik, “Din ile devlet işlerinin ayrılmasıdır” der. Ancak laik devlet valisi müftüye mevlit talimatı verince, hem laikliği ihlal, hem İslam'a ve Müslümana saygısızlık etmiş olarak anlaşıldı.
Çünkü bugüne kadar hiçbir resmî veya dinî takvimde, hiçbir ilde benzeri görülmeyen bu uygulama; ne Diyanet İşleri Başkanlığı’nın programları arasında yer almakta, ne de dinî teamüllerle örtüşmektedir.
“Camiler milletin ortak ibadet mekânları olup, dinî ve millî hassasiyetler üzerinden keyfî ve günübirlik uygulamalara sahne edilemez, din görevlilerimiz Diyanet İşleri Başkanlığı’nın emir ve talimatları doğrultusunda hizmet yürütmektedir.” denildiği göz önüne alındığında, bu tür kararların mülki idare tarafından alınması, din hizmetlerinin alanına müdahale edildiği anlamına gelebilmektedir.
İnsanlara 10 Kasımda camilerde Mevlit okutma hadisesi laik zorbalığın belgesi gibi gösterilirse, onlarda “Camiler ne laikliğin ve kemalizmin test edildiği mekânlarıdır, ne de din görevlileri laikçi bağnazların emir eridir. Yüce Dinimiz İslam, din görevlilerimiz ve camilerimiz; bürokratların, siyasilerin, birtakım ideolojik çevrelerin keyfine göre üzerinde tepineceği politik bir istismar alanı değildir.” deme hakkına sahip olurlar.
Ya da diğer bir takım insanlar “Valilikler neden kilise ve havralarda Atatürk adına ayin düzenleme talimatı vermiyor da sadece camilerde mevlit okutmaya çalışıyor. Hristiyanlar ve Yahudiler kime dua edeceğine kendisi karar verirken Müslümanlara neden dayatma yapıldığını birisi bize anlatsın.” diyebileceklerdir.
Bu durum pek çok kişinin düşündüğü veya sadece bir kişinin söyleme cesaretinde bulunduğu, “Her zaman söylüyoruz! Türkiye’de iktidara kim gelirse gelsin, kemalizm her zaman iktidardadır… Hükümetler değişir, iktidarda olan kemalizm değişmez.” sözünü doğrular mahiyette bir durumdur.
Eğer seküler laik kesim taraftarları bu davranışla “Camiler sizin değil, bu din sizin değil, biz nasıl istersek öyle hareket edeceksiniz” demek istemişlerse, herkes bir kez daha nerede durduğunu gözden geçirmek zorundadır.
Mesela 10 Kasımda okunan mevlit ile Mustafa Kemal’e af ve mağfiret edileceği ümit ediliyorsa, Tevbe Suresinin 113. ayetine göre bunun mümkün olmayacağını bilen Müftülüğün meseleyi uygun bir dille bağlı olduğu valiliğe bildirmesi gerekirdi diye düşünüyoruz.
Çünkü 29 Ekimden bu yana Mustafa Kemal'in kendi el yazısı ile İslam dinine inanmadığı sıkça tartışılan konu iken, illaki Müslüman yapma çabasının ciddi ciddi sorgulanması lazım.
Çünkü muhafazakâr kimliğiyle işbaşına gelen bir partinin iktidarında devlet eliyle kemalist anti kemalist ayrışması yapılacaksa, zerre miskal aklı olan böyle bir hataya düşmez.
Diğer taraftan iktidarın ekonomik ve siyasi uygulamaları ve belki de daha fazlası, bebek katili olarak adlandırılan pkk elebaşısının iktidar ve destekçisi milliyetçi parti tarafından, önce “sayın” sonra da “önder” olarak tanımlanması ile yaşanan ayrışma sonrasında bir de, yeşil kemalizm görüntüsünün ortaya çıkıyor olması garip geliyor.
FARKINDA MIYIZ?
Muhafazakârlardan beklenmedik bir hareket olarak önce 29 Ekim’i, sonra da 10 Kasımı hiç bir zorlama yokken kutlamalarının temel sebebi, hem Tevhid inancını, hem de seküler kemalist düşünceyi hakkıyla bilmemeleriyle alakalıdır.
Müslümanlar İslam karşıtı kültürel bir erozyona uğratılarak, kitabı olan ama dininin itikadını, Peygamberlerinin(sav) mücadelesini, iman ettiğini söylediğinde ise neyi kabul edip, neyi reddettiğini bilmeyecek şekilde menkıbeler, hikâyeler, ninnilerle eğitilerek asimilasyona uğratıldılar.
Bu sebeple de Müslümanlara Kuranı ve dini öğrettiğini iddia edenler, İslam’a ve Kuran’a savaş açan zihniyetin kutlamalarına katılabiliyorlar.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.