Konyalı çiftçi İsmail Er: 30 dönümlük tarlanın harmanı 5 ay sürdü!
89 yaşındaki Konyalı İsmail Er, eskiden 30 dönümlük tarlada harmanın 4-5 ay sürdüğünü söyledi. Gelişen teknolojiyle birlikte aynı büyüklükteki bir tarlanın bugün 30 dakikada sürüleceğine dikkat çeken Er, “Eskinin adamları çok rezillik çekmiş ama o dönem bereket çok daha fazlaymış” dedi. Toprak ve insan, binlerce yıldır birbirine bağlı. Kimi insanlar için tarım sadece bir geçim kaynağı değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi. Bugün röportajını gerçekleştirdiğimiz İsmail Er, bu topraklara çocuk yaşta bağlanmış, emeğiyle büyümüş ve hayatını tarıma adamış bir isim. Konya’nın Sarayönü ilçesinde dünyaya gelen İsmail Er, köy hayatının tüm zorluklarını ve güzelliklerini ilmek ilmek dokuyarak yaşamış bir çiftçi çocuğu olarak biliniyor. 89 yaşında olmasına rağmen hâlâ üretmeye, toprağı işlemeye devam eden Er, çocukluğundan bugüne, tarımdaki değişimlerden, köy hayatının özüne kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu.

**Öncelikle sizi tanımak isteriz. Kendinizden bahseder misiniz?
-1936 yılında Konya’nın Sarayönü ilçesinde dünyaya geldim. İlkokulu tamamladıktan sonra okumayı bıraktım. Ailenin en büyük çocuğu olduğum için ilkokuldan sonra eğitimime devam edemedim. Çocukluk yıllarımda, ailemizin geçimini sağlamak amacıyla koyun gütmeye başladım. O dönemdeki zorluklar ve yokluk, erken yaşta çalışmamı gerektiriyordu. Koyunları otlatmak, tarlada çalışmak gibi işler günlük hayatımın bir parçası haline gelmişti. Bir çiftçi çocuğu olarak büyüdüm. 1958 yılında askerlik görevimi tamamladıktan sonra köyüme döndüm. Babam Ahmet Er’in sağlık sorunları, aileyi geçindirmek adına daha fazla sorumluluk almam gerektiğini gösterdi. Babam, 1961 yılında henüz 55 yaşındayken akciğer kanserinden vefat etti. Babamın vefatından sonra tarlaları icara vermek zorunda kaldım. Ama aynı zamanda Sarayönü Ziraat Odası’nda baş kâtip olarak göreve başladım. Bu görevimi 1991 yılına kadar sürdürdüm. Emekliliğimi takiben de tarım ve hayvancılıkla geçimimi sağlamaya devam ettim. Şu an 89 yaşındayım ve geçmişteki deneyimlerimle, günümüz tarımına bakarak bir köprü kuruyorum. Geçmişin zorluklarını ve güzelliklerini unutmadım ama bugün geldiğimiz noktayı da gözlemleyerek yeni nesillere bu işin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Hayatım boyunca çalıştım, mücadele ettim ve tarıma olan bağlılığım hiç bitmedi. Bugün hala toprağa dokunuyor, hayvancılık yapıyor ve köyümüzün tarımını geleceğe taşımaya çalışıyorum. Bu topraklarda doğdum, büyüdüm ve yaşadım. Benim için bu topraklar, sadece geçim kaynağı değil; aynı zamanda bir kimlik ve bir aidiyet duygusu taşıyor.

DÜVEN SÜRMEK ÇOK ZAHMETLİ BİR İŞTİ
**Eski zamanlarda harman nasıl yapılıyordu biraz bahseder misiniz?
İsmail amca, bu soruyu duyduğunda gözleri doldu ve bir süre sessiz kaldı. Derin bir nefes aldıktan sonra, "Eskinin adamı, çok rezillik çekti," diyerek sözlerine başladı. Gerçekten eskinin adamı çok rezillik çekti. Elektrik yoktu, evlerde su yoktu, yol yoktu, vasıta yoktu; deyim yerindeyse günümüzde olanların hiçbirine sahip değildik ama yine de huzur vardı. Harman yapma işine gelirsek o zamanlar harmanda çalışmak çok zahmetli bir işti. Babamın 30 dönüm tarlası vardı. Babam ve dört kardeşimle birlikte sabah namazı sonrası at arabasıyla tarlaya doğru yola düşerdik. Rahmetlik annem, azığımızı hazırlar bir kapta yoğurt, birkaç parça ekmek, eğer varsa salatalık ve domates koyardı. Tarlamız köyden oldukça uzaktı, tarlaya gitmek bile başlı başına bir işti. Güneş doğmadan tarlaya vardığımızda, babam ve ben orakla buğday saplarını kesmeye başlardık. Sap arabası dolunca, sıcağın altında yanarak harman yerine taşırdık. O sıcakta bir de sap tozu burnumuza girer, nefes almayı bile zorlaştırırdı. Neyse ki, tarlanın yakınlarında bir su kuyusu vardı. Atları sulamak için kullanılan bu kuyudan, tenekelerle su çeker, başımızdan aşağı dökerdik. (Gülerek) Sıcakta biraz serinlemek için bundan başka çaremiz yoktu. Harman yerine vardığımızda işler biraz daha zorlaşırdı. Düven sürmek en zahmetli kısımlardan biriydi. Harman yerine getirdiğimiz buğday saplarını geniş bir alana sererdik.

İLK ÇUVAL İHTİYAÇ SAHİBİ KOMŞULARA GİDERDİ
**Peki bahsettiğiniz yıllarda harman ne kadar sürerdi?
Buğday ve arpa, samanından ve tozundan ayrıldıktan sonra da temizlenmesi gerekirdi. Harmandan çıkan ürün, taşla, toprakla, ince saman kırıntılarıyla karışık olurdu. Bunun için su şarttı. Köydeki çeşmelere gider, büyük leğenlerde ya da çuvallarla buğdayı ve arpayı yıkardık. Çeşme başında büyük bir kalabalık olurdu, herkes sıraya girerdi. Suya batırılan buğday ve arpa, el ile karıştırılır, kirinden arındırılırdı. Bunun amacı sadece temiz görünmesi değildi. Yıkamak, buğdayın içindeki taşları ve ağır maddeleri dibe çökertirdi. Yıkadığımız suyu dikkatle boşaltır, dipte kalan taşları ayıklardık. Arpa da aynı şekilde yıkanırdı, ama onun amacı biraz daha farklıydı. Kışın hayvanlara yem olarak vereceğimiz arpanın temiz olması gerekirdi. Hem hayvanların yemesi kolaylaşır hem de buğday ya da arpa küflenmesin, bozulmasın diye temiz bir şekilde saklardık. Yıkadıktan sonra ürünleri harman yerinde geniş alanlara serer, güneşte kurutmaya bırakırdık. Bu da ayrı bir emekti. Kuruyunca çuvallara doldurur, at arabasına yükler, eve taşırdık. İlk çuvallar her zaman ihtiyaç sahibi komşulara giderdi. Rahmetlik babam, köyde kim yardıma muhtaçsa hiç çekinmeden çuvallarla buğday veya arpa gönderirdi. ‘Komşumuz açken biz tok yatamayız’ derdi. Harmandan kalkan mahsul, samanlığa taşındığında harman işi tamamlanmış olurdu. Hem bizim hem de hayvanlarımızın bir yıllık yiyeceği, ekmeğimizin buğdayı, hayvanlarımızın yemi olan arpa işte böyle hazırlanırdı. Ama bir düşünün sadece 30 dönüm tarlanın harman serüveni 4-5 ay sürerdi.
**Tarımsal üretim çok gelişti. Birçok makine üretildi. Son olarak geçmiş ile bugünü kıyaslamak isterseniz neler söylersiniz?
-Bugün traktör var, biçerdöver var. 30 dönüm tarla yıllar önce 4-5 ayda sürülürken aynı tarlanın işi bugün 30 dakikada bitiyor. Şimdi işler kolay ama o dönemin samimiyeti, bereketi ve komşuluk anlayışı yok. Maalesef bunların hepsi kayboldu. Of of, ne günlerdi o günler! Şimdi dönüp bakınca o zorlukların içinde aslında ne kadar mutlu olduğumuzu anlıyorum. Bugün teknoloji gelişti, makineler çoğaldı ancak bereket azaldı.
Kaynak:Mesut Turan





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.