Muzaffer Dereli

Muzaffer Dereli

İlim, Hikmet, Marifet ve Hizmet

İlim, Hikmet, Marifet ve Hizmet

Yüce Allah’ın (c.c.) insana ilk hitabının “Yaratan Rabbinin adıyla oku” (96 A’lak 1) olmasındaki hikmeti anlamanın yolu, ancak, samimi bir şekilde ilimle meşgul olmaktan geçer. Kişi, sırf, “Allah için ilim tahsil etme” gayretinde olursa, ondaki hikmet ve sırları da anlamaya başlamış olur. İlimde derinleştikçe de hikmet deryasına dalar. O zaman, ilimle hikmet arasındaki irtibatı korur ve ehl-i ilim ve hikmet adamlarından olur. Buna dair en güzel örneğin Lokman (a.s.) olduğunu hepimiz biliriz.

Şüphesiz ki Allah Rasulü (s.a.v.) Efendimiz’e ve diğer peygamberlere bu mana en güzel şekilde verilmiştir. Onlar, insanları Hakk’a davette, ilmi hikmetle birlikte kullanmışlardır. Yüce Allah (c.c.) de âyet-i kerimesinde “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et” (16 Nahl 125) buyurmuştur.

Hikmet, ilmi hayata geçirmenin en güzel işaretidir. O ki, Allah adına tahsil edilen ilmin, yine Allah adına fiiliyata dökülmesinden dolayı insana doğan manâ ilmidir. O manâ ilmi de bazen lisanda, bazen da fiiliyatta kendisini gösterir. Allah’a gönül veren bu insanların söz ve hallerine, Allah’a samimiyetle sevgi besleyen ve bu sevgisinin artmasını temenni eden kişiler ilgi duyar ve onlara yakın olmaya çalışırlar. İşte bu noktada “Allah’ın sevdiklerini sevmek” gibi o eşsiz, derûnî zevk ve neş’e de zuhur etmiş olur. Kendilerine aynı zamanda “gönül ehli” dediğimiz kimseler, işte böyle yetişmiş olurlar.

Allah ve Rasûlü’ne bağlılıklarıyla tanınan ve “görüldükleri zaman Aziz ve Celil olan Allah’ı hatırlatan” (İbn Mace, zühd 4) hikmet ehli kimseler, bu nur ve muhabbet dolu yolda yürüdükçe, marifetullah adı verilen Allah’ı tanıma haline ulaşırlar. İşte ancak o zaman “kendi nefislerini tanımış” da olurlar. Onlar ki, nefsin terbiye basamaklarını birer birer çıkmış ve insan için peygamberlerden sonra varılması gereken ve kendisine gösterilen hedefe ulaşmış olurlar. Artık bakışları Hak, sözleri Hak, görüşleri ve tutuşları da Hak olur. İşte bu hal şu kudsî hadisi hatırlatır:

“- Yüce Allah şöyle buyurdu:

Kim benim velilerimden birine düşmanlık ederse, ona harp ilân ederim. Kulum kendisine farz kıldıklarımdan, Bana göre daha sevimli hiç bir şeyle bana yaklaşamamıştır.

Kulum nafile (ibadet)lerle Bana yaklaşmaya devam eder. Nihayet Ben de onu severim.

 Onu sevdiğim zaman işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey dilerse onu veririm. Bana sığınacak olursa onu elbette korurum.” (Buharî, Rekâik 38)

Arınmış bir ruha ulaşmış olan bu güzel insanların bir hedefi daha vardır öteden beri. Nedir o? Allah için hizmet! Hiçbir dünyevî istek, arzu ve menfaat duygusu olmadan O’nun adına, O’nun için hizmet. Hedef O’nun rızası… Bu yolda insan yetiştirmek! İşte Müslüman tarihimizin canlı noktalarında, hep bu güzel insanların böylesine samimi ve eşsiz hizmetlerini görürüz. Allah (c.c.) onlardan razı olsun. Bu nokta zaten peygamberlerin bütün gayretleriyle “bir insan kurtarma” hedefini ortaya koymakta olduğunu hatırlatmıyor mu?

İşte bugünün dünyasında da bizlere gereken en büyük vazife, böylesine eşsiz bir hedefe doğru yolculuk yapmaktır. O zaman yukarıdaki basamaklar birer birer çıkılacak ve arzu edilen ilim, hikmet, marifet ve hizmet adamları, yani gönül ehli kişiler yetişmiş olacaktır. O halde bizim de duamız budur yüce Rabbimizden. Bu kervanda yer almak duasıyla O’na emanet olunuz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muzaffer Dereli Arşivi
SON YAZILAR