Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Gezi Notlarında Görüş ve Düşünüşler

Gezi Notlarında Görüş ve Düşünüşler

İştirak ettiğim Batı Karadeniz turu gezisi ile ilgili yazılarıma daha önce başlamıştım. Bu günde devam etmekle birlikte yazıları izlemeyebilen Sayın okuyucuların http://www.merhabahab4er.com/koseyazisi.php?id=3489 link’inden faydalanabileceklerini belirtirim.
***
Evet Bolu, Abant ve Gölcük gölleri devamı Amasra ve sonuçta bilhassa tarihi ev, konakları ile meşhurlaşan Safranbolu ilçemizde geldiğimizi vurgulamıştım.
Daha Safranbolu’ya girerken otobüsümüze misafir olan Safranbolu’nun emekli öğretmenlerinden Sayın Mehmet Emin Yeşilırmak beyefendinin rehberlik yapma yanında buralarda ki nostaljide kaldığını tahmin edebileceğim yaşam içindeki önemli hareket, duygu ve oluşumları da anlatımda bulunması ile dinletmeyi başaran kültürlü bir öğretmenimiz olmakta idi.
Gidilen Hıdırlık tepesi seyir teraslarında Safranbolu’nun ayakta ve sağlam kalmış evler yanında tarihi Hükümet ve diğer konakları, Hastane vb.nin tarihi vecibelerini anlatırken bazı oluşumları da anlatmakta idi.
Muhterem hocayı dinlerken, birde bizim zaman zaman rastlayıp dinleyebildiğim Mevlâna müzesi ve Selçuklu eserlerini anlatabilen rehberlerin anlatımları geldi belleğime.
Darılmasınlar ama tam bir tarihi bilgi dışı halk anlatım dolgusu olarak asıldan dışa çıkılışlar maalesef oluşuyordu.
Örneğin Mevlâna’nın babası büyük din âlimi “Bahâeddin Veled”in Mevlâna’nın sandukası gelince, sandukası ile ayağa kalktığı gibi hurafeli anlatımlar vurgulanmakta idi.
Hâlbuki sadece Osmanlı padişahı tarafından yenilenen sandukanın yüksek olması ile yukarıda ve yatay kalmasına rağmen baştan bakılınca sanki ayağa kalkmış görüntüsü vermekten başka bir şey değildi. Keza Sema ayinleri Mevlâna’dan sonra başlasa da sanki onun zamanında imiş bilgileri verilmesiydi. Hele Hocanın Safranbolu yaşamında olan medeniyet hareket ve oluşumlarda Konya ve havalisi yaşamlarında da olmasına karşın bir bilgi verilememesi bir kayıp değimli diye düşündürdü bendenizi.
Konaklardan Kaymakam konağını önceki yazımda resimlerde vererek sunmuştum. Diğer Emirhocazade, Sipahioğlu konakları da ahşap duvar ve tavan işlemelerinin görkemliği yanında öyle yeni modern yastık minder ve tül örtülerle değil bizzat el emeği tentene örgüsü dediğimiz yastık örtüleri, yer minder ve yastıkları yaşamın aynını sergilemekte idi.
Derim ki sözde Konya evi diye sergilediğimiz yerlere bir bakın, birde buraya gidin arasındaki tarihi gösterimdeki durumu izleyin derim.
***
Bu yerleri geziş sonu 15 km. kadar uzaktaki Yörük köyünde Cuma namazı için camiye girerken yan taraftaki lokantalara gelen yabancılar yanında yerli turistlerimiz Saç böreği yeme beklentisi içinde idiler.
Anadolu’nun diğer yerleri ve Konya da yok mu idi böyle köyler ve yerel börek ve tatlılar yapan yerlerimiz? Vardı ama “At binenin, kılın kuşananın” idi.
Ya birde bu köy yakınındaki adını “Konarı” koydukları kaya altından çıkan suyun akışı bile görünmese de bir havuz haline getirilip etrafı turistik yer ve restoran ile donatılırken…
Birde “Kuzu Kuyu kebabı” meşhurluğu yayıp turist çekimi!
Aslında fevkalade bir şey yok. Konya’da ki Hatıp kaya altı çıkan su, Yerköprü kara su ve İvriz’de ki su çıkışları bundan daha görkemli ve dere bile oluveren su çoğunluğu içinde. İçinde ama… Devam etmeyeyim sivrisinek saz…
Ya birde şu Kuzu kuyu kebabı! Emin olun hissiyatım falan değil yemeğe oturanların hepsi yani yüzde yüz’ün beğentisi yoktu. Eti yemeniz için bırakın dişi bıçak ile zor ayırabilirken dişler “öğütemem” ısrarında idi. Restoran sahibine de söyledim. “Bu koyun kuzusu değil belki keçi kuzusu eti olabilir” diye… Birde bağırsak enfeksiyonu yapması işin tuz biberi idi.
Nerdeee, bizim Şükrü ve Gazyağcılar yapımı Konya fırın ve Denizlinin Tandır kebabı!.
***
Tekrar Safranbolu’ya dönüş ve bırakın satış yerleri ve önce vurguladığım gibi sokağın darlığına bile dokunulmamış tarihi çarşıyı geziyor hatıra alanlar olmakta.
Tarihi Cinci Han ve hamamı yanında Köprülü Mehmet Paşa tarafından yapıldığı söylenen Cami avlusundaki Güneş saati.
Güneşin vurduğu dik çubuk demirin gölgesi ile saatin kaç (Yaz günleri) olduğunu dakikasına kadar gösterdiği görülmekte. Kırklı yıllarda milli Kütüphane(!) olarak da kullanılan Konya Hacıhasan Camii kıble duvarında da var ama kim bakaaa, kim göre!
İnşaatçı olduğum için tetkik ten anladığım kadarı ile aslında beton tuğla ahşap karışımı yakında yapılmış bir bina ama…
Sadece dış değil iç dekorasyonu da Safranbolu eski konakları gibi tezyin ve dizayn edilmiş üç yıldız dereceli Zalifre isimli otel de konaklamaya gelmiş olduk.
Derecesi üç yıldız gösterilince Anadolu hatta İstanbul’un üç yıldızları geldi göz önüme ve “Eh, o kadar da olacak” demiştim ama düşüncemden ben utandım.
Çok güzel tefriş edilmiş geniş salon ve eğlence de verilen yemekhanesi beş yıldızlılarla yarışabilirdi. Ya açık büfesi öyle üç beş çeşit değil inanın her biri on çeşide varan yemekler, salatalar, tatlılar, turşular vb. yanında meyveler istediğiniz kadar size amade duruyordu.
Dahası da var müşteriye hizmette oluşumlar. Sadece bazı beş yıldızlı otellerde salonda bir bilgisayar konulmuşken
Bendenizin kullanma isteğine bir dakika deyip Laptop yani dizüstü bilgisayar getirip odanızda kullanabilirsiz deyiverdiler!..
Namaz için kıble sormuştum. Bizzat odaya gelerek tarif ettikleri gibi çekmeceyi çekip seccadeyi de gösteriverdiler. Sonra baktım ki, sormaya da gerek kalmayabildiğini, masa üzerine sabitleştirilmiş kıble yönü yazılı olarak raptedilmiş işaretlemeden anlaşılıyordu.
Sabahleyin de çok çeşitli kahvaltı sonu ayrılma sırasında Sadece otelin isim ve adresi yazılı ama gömlek cebinize koyabileceğiniz boyutta ofset baskı tamamen Safranbolu ve çevresinde görebileceğiniz tarihi, turistik ve temaşa yerleri harita yanında Türkçe ve İngilizce olarak geniş açıklamalarını kapsayan broşür tutuşturuveriyorlar.
Bilmem bizim beş yıldızlılarda göremedim böyle özel basımlı sunuluşları da düşündüm şöyle bir!
Sabahın erken saatinde yola çıkışla. Kastamonu ve Sinop’ doğru gezi izlenimlerimi de ilerde anlatırım inşallah.
 ***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi
SON YAZILAR