“Yeryüzünün en zor mesleği Gazetecilik”

“Yeryüzünün en zor mesleği Gazetecilik”

Gazeteci Mustafa Balkan, “Bana deseler ki, dünyaya bir kez daha gelsen yine gazetecilik yapar mısın? Cevabım her zaman nettir: Evet. Çünkü ben gazetecilik mesleğini rızk endişesi taşımadan severek ve aşkla yaptım” dedi 

RÖPARTAJ – SAİT ÇELİK 

Gazetecilik mesleğini her zamlan severek yaptığını söyleyen Gazeteci Mustafa Balkan, “Bana deseler ki, dünyaya bir kez daha gelsen yine gazetecilik yapar mısın? Cevabım her zaman nettir: Evet. Çünkü ben gazetecilik mesleğini rızk endişesi taşımadan severek ve aşkla yaptım” dedi 

Gazetemizin Ramazan söyleşilerine konuk olan Gazeteci Mustafa Balkan ile mesleki tecrübeleri, eski ramazanları ve ramazanın önemi hakkında konuştuk Balkan, “Ramazan ayı içerinde gerçekleştirilen Kültürel programlar olursa seve seve giderdim. Çünkü ben o sohbetlerden ve konferanslardan kendi adıma çok şeyler öğrenirdim” dedi 

 **Öncelikle sizi, kısaca tanıyabilir miyiz?

Mustafa Balkan- Bin dokuz yüz elli dokuz senesinin nisan ayının yirmisinde Akşehir’de, Hıdırlık’a yakın iki katlı güzel bir evde dünyaya gelmişim. Çocukluğum ilk mektep ikinci sınıfa kadar Beyşehir Müftü Mahallesinde geçti. Konya’ya 1967’de geldik. Üçüncü ve dördüncü sınıfı İhsaniye İlkokulu’nda okudum. 1971’de Barbaros İlkokulu’ndan diplomamı aldım.1974’de Karma Ortaokulunu tamamladım. 1979-80 döneminde de Konya Endüstri Meslek Lisesi Elektronik Bölümünden mezun oldum. Üyesi olduğum Konya Gazeteciler Cemiyeti (KGC), Türkiye Yazarlar Birliği, Sevgi Pınarı Derneği, Konya Aydınlar Ocağı ve Hikmet İlim ve Sanat Derneği’nin yönetim kurullarında görev alarak yardımlaşma, dayanışma, sosyal ve kültürel faaliyetlere katıldım. Hollanda merkezli Türkevi Derneği’nin desteğiyle 2006’da Akça Konak’ta açılan “Gençler İçin Demokrasi Okulu” ve “Sivil Toplum Okulu” projelerinin koordinatörlüğünü yaptım. Bu çalışmanın bir ürünü olarak “Konya’da Sivil Hayat” diye bir kitabım var. Evlive mutlu bir insanım.

dsc2265-2-676x800.jpg

MESLEĞE 1980 YILINDA FAHRİ MUHABİD OLARAK BAŞLADIM 

**Gazetecilik mesleğine nasıl başladınız?

-Ben meslek lisesini akşam okudum. Gündüzleri ise garsonluk yaparak harçlığımı çıkarıyordum. Son sınıfta gündüze geçtik. O yıllarda meslek okullarına imtihanla öğrenci alınıyordu. 12 Eylül 1980 askerî darbesi öncesi Türkiye’nin manzarası hiç de iç açıcı değildi. Kaos ve anarşi vardı. Böyle bir ortamda bende bir kitap okuma alışkanlığı başladı. Şiir denemelerim oldu. Sonunda nesir ve yazıda karar verdim. Konya’daki mahallî gazetelerin ‘Genç Kalemler’ ile yaygın gazetelerin ‘Okur Köşeleri’ne yazılar göndermeye başladım. İlkyazım Hamle Gazetesinde 1979’da çıktı. Yankı dergisi ile Tercüman gazetelerinde yorumlarım yer aldı. Bu, benim yazı ve makale yazma şevkimi artırdı.  Rahmetli babama, elektronik mesleğini ilerletmek adına lehim tabancası alması için ısrar ettim. Bu ısrarım karşılık görmeyince gazetecilik ve yazarlık daha ağır basmaya başladı. Gazetecilik hayatına öğrencilik yıllarında, Yeni Düşünce gazetesinin “Konya Fahri Muhabiri” olarak 1980’li yıllarda başladım. Garsonluk ile gazeteciliği bir arada yürüttüm. Rus marka bir fotoğraf makinesi aldım. Haber peşinde koşturmaya başladım. Çektiğim filmleri kendi cebimden harcayarak tab ettiriyor, haberle birlikte PTT kanalıyla veya otobüse vererek İstanbul’daki Yeni Düşünce’ye gönderiyordum. Haber, yazı ve röportajlarım gazetede çıktığı zaman heyecanım ve çalışma azmim daha da artıyordu. Bundan son derece büyük bir zevk alıyordum. Konevî ve Gözyaşı dergi deneyimlerim de oldu. 1986’da Konya Postasında bilfiil sigortalı ve kadrolu olarak çalışmaya başladım. Konya Postası, gazetecilik hayatımın ilk göz ağrısı ve ilk mektebi diyebilirim.

dscf6561-1090x800.jpg

YERYÜZÜNÜN HÂLİFESİ OLMAK NE KADAR ZOR İSE, GAZETECİLİK DE O KADAR ZOR BİR MESLEK

 

**Gazetecilik mesleği sizin için ne ifade ediyor?

-Peyamber (Peygamber), Farsça bir kelime olup “haber veren” demek. Allah’ın seçkin kulları olan nebî ve elçiler, Cibril-i Emin vasıtasıyla aldıkları ilâhî âyet, emir ve yasakları ümmetlerine haber vermek, bildirmek ve tebliğ etmekle mükellef idiler. Hz. Muhammed ise son peygamber olarak bütün insanlığa gönderilmiş bir nebîidi. Bütün peygamberler İslâm’ı tebliğ ettiler. Bizim hayat kitabımız olan Kur’an-ı Kerîm; adı geçen o peygamberlerin kıssadan hisse hayat hikâyeleriyle birlikte o ümmetlerin başlarına, hayat sürerken ne, niçin (neden), nasıl, nerede, ne zaman musibet (belâ)isabet ettiği ve kim tarafından cezalandırıldıklarıyla ilgili olarak bize; akletmemiz, düşünmemiz, tefekkür etmemiz, ibret almamız için haber/haberler veriyor. Âdem babamız ile Havva anamız, cennetten şeytanla birlikte “birbirlerine düşman” olarak yeryüzüne indirildiklerinden itibaren başlayan hak-bâtıl mücadelesinde; Allah’ın elçilerine büyük görevler düşmüş ve ağır sorumluluklar yüklenmişlerdi. Meselâ, 450 yıl yaşayan ve ümmetini uyaran Hz. Nuh, en sonunda “Ya Rabbi ben mağlup oldum. Sen, bunlara karşı bana yardım et” diye Allah’a yalvardı. Yâni kavmine karşı azabı istedi. Nuh Aleyhisselâm öyle sözler söyledi ki;“Yâ Rabbi! Yeryüzünde bir tane bile kâfir bırakma! Bırakacak olursan, onlar senin kullarını yoldan çıkarırlar ve ancak kendileri gibi ahlâksız, günahkâr ve azılı kâfir nesiller yetiştirirler.” dedi. Kur’an’ın Kamer ile Nuh sureleri bunu anlatır. Nuh tufanı ve gemi birer ibret levhası olup, tefekkür edilmesi gereken önemli bir olaydır. Mü’minler, Nuh’un gemisini nerede ise kâfirlerden önce bulmak, o gemiyle ilgili teknik açıdan yüksek mühendis ilmini almak, öğrenmek suretiyle yükselmek zorundalar. Müslüman bir gazeteci olarak Kurban ve Ramazan bayramları ile diğer mukaddes günlerle ilgili ötelerden haberleri de; müftü, imam ve ilahiyatçılardan âyet ve hadisler ışığında fikir, görüş ve yorumlarını alarak verdik. Bunun haricinde gazeteci olarak siyasetçilerin birbirini tutmaz vaatlerini de kamuoyuna yazılı, görsel ve işitsel medya, sosyal medya ve internet haber siteleri kanallarıyla da duyurduk. Ekonomi haberinden tutun polisiye, adliye ile sağlık haberlerine varıncaya kadar her çeşit haberi de resimli ve yazılı olarak kamuoyunun dikkatine sunduk; doğru-yanlış, iyi-kötü, çirkin-güzel demeden… Basın mensuplarının önemli gün ve bayramlarında dile getirilen klişeleşmiş bir söz var; “Gazeteciler, milletimizin duyan kulağı, gören gözü, konuşan dili, yazan eli ve hak terazisinden sapmayan vicdanıdır” diye. “Acaba öyle mi?” diye kendi kendime hep sormuşumdur. Hakikaten biz “gazeteci milleti” olarak “halkımızın duyan kulağı, gören gözü, konuşan dili, yazan eli ve hür vicdanı” olabildik mi? Bunun bir muhasebesi yapılması lâzım. Bunları gazetecilik mesleğini küçümsemek adına söylemiyorum. Kendimizi bir iç muhasebe ve otokontrolden geçirmek adına ifade ediyorum.  Meselâ“dördüncü güç” olarak bilinen medya;“bir ülkenin kalkınmasında, üretimin arttırılmasında, toplumun doğruya ve güzele yönlendirilmesi, iyiliklerin ve güzelliklerin yaygınlaştırılmasında, yeni nesillerin ülkesine, milletine bağlı meslekî, millî ve ahlâkî değerleri ile donanımlı yetişmelerinde büyük roller üstlenebilecek güce sahip” midir? Bu sorunun cevabı, medyanın kim veya kimlerin elinde olmasıyla doğru orantılıdır. Küresel bakış açısıyla günümüz medyasını (ana akım medya) ülkeleri de içine alacak şekilde düşünürsek dünya çapında Yahudi sermayesinin elinde ve inhisarındadır. Bir zamanlar ticaret yolları olan İpek Yolu ile denizlerin Selçuklular ve Osmanlıların elinde olduğu gibi.  Gazeteci olarak her doğruyu, fısıltı halinde bile olsa duyduğunuz her şeyi her yerde yazma, söyleme diye bir lüksümüz hiç olmadı. Doğruları yazdığımız zaman da başımıza gelmedik belâ kalmadı. Yeryüzünün hâlifesi olmak ne kadar zor ise, gazetecilik de o kadar zor bir meslek. Öyle bir misyon üstleniyorsunuz ki, bunun idrakine zamanla vardığınızda veyavukûf olduğunuzda bu mesleğin zor taraflarıyla birlikte püf noktalarını da öğreniyorsunuz. Her insan gazeteci olamaz. Her insan da anasının karnından gazeteci olarak doğmaz. Her insanın ilim adamı, her insanın zanaatkâr ve her insanın sanatkâr olamayacağı gibi.. 

balkan-meram-1280x720.jpg

**Merhaba-Meslek hayatınız içerisinde unutamadığınız bir anınız var mı?

-O kadar çok hatıra var ki,hangi birini anlatsam..28 Şubat’tan önce Konya Valiliği yapan Ziyâeddin Akbulut’tan aldığım teşekkür mektubunu mu?Yoksa politikacı Hüsamettin Cindoruk’a yönelttiğim bir soruya karşılık cevap verirken onca yaygın basın mensubu içerisinde benim sorum çok hoşuna gitmiş olacak ki, “Memleketimizin geleceği olan gençlikle ilgili bu sorunuz fevkâlade güzel. Genç arkadaşımıza çok teşekkür ederim” diye beni, o kadar çok gazeteci arasında taltif etmesi, pek hoşuma girmişti. Unutamadığım hatıralardan birisi de budur.

RAMAZAN AYINDA KÜLTÜREL PROGRAMLARI ÇOK SEVERDİM 

***Tecrübeli bir gazeteci olarak geçmiş yıllarda gazetecilik anlamında ramazan ayı nasıl geçiyordu?

-Ramazan aylarında ve onun insan üzerinde bıraktığı manevi tesiri bilerek ve umarak muhabir arkadaşlarımıza fazla yük yüklemezdik. Bunu, Ramazan-ı Şerif’in manevi mükâfatlarından daha fazla faydalanmaları için ve “zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız” düsturunu da yerine getirmek için uygun görürdük. 

Bazen o kadar zor geçerdi ki, çektiğimiz açlık ve susuzluktan dolayı kulağımız; ya Ramazan topunda olur veyahut da imam efendinin okuyacağı ezan sesinde. Bizim dönemimizde Ramazan akşamlarında Ramazan programları da çok yapılırdı. Pek gitmek istemezdim. Kültürel program olursa seve seve giderdim. Çünkü ben o sohbetlerden ve konferanslardan kendi adıma çok şeyler öğrenirdim.

HER ZAMAN GÜZELDEN, İYİDEN YANA OLSUNLAR”

**Mesaj olarak genç gazetecilere neler söylemek istersiniz?

-Rabbimiz, “Onların kalpleri vardır, ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler” buyuruyor. (A’râf, 179)İnsanın“kavrama, bilme ve algılama, sağlıklı hüküm verme yeteneği” kalbidir. Aklı yönlendiren ana mekanizma da odur. Kalb, göz ve kulak kelimeleri,duyma (his), algılama, düşünme, kavrama, bilme gibi insanı bilgiye, tefekküre ve imana götüren temel insanî yetenekleri ifade eder. Bir ilim dalı olarak fıkıh da “bir şeyin mahiyetini temelden ve doğru olarak anlayıp kavramak” demektir.

Genç gazetecilere tavsiyem şudur: Size gelen her haber, haber midir değil midir? diye araştırın. Size gelen her bilgi, doğru bilgi midir değil midir? diye yine ince eleyin ve sık dokuyun. Doğruluğundan emin olduktan sonra o bilgiyi kullanın. Çünkü bilgi her zaman güçtür! Devamla doğrudan, güzelden, iyiden yana olun. 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum