‘Sıkıldık, boşanıyoruz!’

‘Sıkıldık, boşanıyoruz!’

Sinirlenen karı-kocanın ‘sıkıldık, boşanıyoruz’ diyerek kendilerini adliyede aldıklarına dikkat çeken Prof. Dr. Aliye Mavili Aktaş, boşanma oranlarını düşürmek için ailelere danışmanlık hizmeti verilmesi gerektiğini söyledi

Boşanmaya çözüm için

danışmanlık hizmeti verilsin

 

Sosyal hizmet konusunda önemli çalışmalara imza atan Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aliye Mavili Aktaş ile toplumların iki önemli dinamiği kadın ve çocuk, aile içi şiddetin nedenleri ve çözüme yönelik öneriler ile boşanmaların önüne geçilmesi için nelerin yapılması gerektiği üzerine konuştuk. Aliye Mavili Aktaş, Avrupa’nın yaşlı nüfusuna işaret ederek, Türkiye’nin avantajı olarak değerlendirdiği kadın, çocuk ve genç nüfusunun güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Aile içi şiddetin eğitimli-eğitimsiz toplumun bütün kesimlerinde olduğuna dikkat çeken Aktaş, şiddete maruz kalan kadınlar için sığınma evlerinin yeterli çözüm olmadığını ifade ederek, bu alanda yerel yönetimlerden sivil toplum kuruluşlarına kadar bütünleşmiş entegre hizmetlere ihtiyaç olunduğunu söyledi. Boşanma öncesinde de ailelere danışmanlık hizmeti verilmesi gerektiğinin altını çizen Aktaş, bu sayede boşanma oranlarında önemli düşüşlerin yaşanacağını dile getirdi.

ALİ ÖZCAN

 

* Sığınma evleri çözüm olarak sunuluyor. Kadını böyle koruma yerine aile yapısını güçlendirme gerekmez mi?

 

Tabiî ki, asıl hedef odur. Aileyi güçlendirirsek ve ailenin belirli kriz dönemlerinde, ailede ekonomik kriz, koca işsiz, bir büyük ölmüş, alkolizm ve kumar alışkanlığı bunlar aile birliğini tehdit eden kriz unsurlarıdır. Bunlarla ilgili bir belirtisi olan aile ferdine sahip ailelerin aile danışmanlık hizmeti alması lazım. Onlar yerinde ve zamanında sunulabilirse sığınma evlerine çok cüzi bir kesim başvuracaktır.

Problem sinyalleri çıktığı anda oraya destek hizmetlerinin acilen götürülmesi lazım. Şiddet çıktığı zaman üzerine acilen eğilmek gerekiyor. Bazı vakalar için sığınma evleri mecburiyetten çözüm. Fakat sığınma evleri bütünleşmiş ve entegre hizmetlerle birlikte verilmediği sürece kadının daha sonraki istismar ve şiddet görmesine zemin hazırlayan kurumlar haline geliyor.

 

 

 

* Hocam öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

 

- 26 yıllık akademisyenim. 1982 yılında üniversitede sosyal hizmet akademisinden mezun oldum. ODTÜ Sosyoloji’de yüksek lisansımı yaptım. 1986’da Hacettepe Üniversitesi’nde Sosyal Hizmet Bölümü’nde asistan oldum. Sosyal hizmet konusunda doktora yaptım. Bu arada grup terapisi eğitimi aldım. Kadına yönelik ve aile içi şiddet, kadın ve gençlerle grup çalışmaları üzerinde akademik çalışmalar yaptım. Grup dinamikleri, sosyal psikolojik açıdan grupla bütünleşme, aile içi şiddet, evlilik ve sadakatsizlik gibi basılı kitaplarım var. Bir de ‘birey, cemaat, piyasa’ çeviri derlemeler, belirli sorun alanlarında çeviri derleme kitaplarım var. Şu anda da kadınlara ve gençlere yönelik grup çalışmalarıyla onları güçlendirmeye dönük çalışmalar yapıyorum. 2 yıl aileden sorumlu devlet bakanlığında danışman olarak çalıştım. 4 yıl Devlet Denetleme Kurulunda Cumhurbaşkanlığı danışmanı olarak korunmaya muhtaç çocuklar alanında bir incelemede bulundum. Şu anda da Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) danışma kurulu üyesi olarak ve sosyal hizmet okullarının kuruluşunda raporları ile çalışmalarını sürdüren bir akademisyenim.

 

* Kadın ve çocuk toplumda iki sorunlu alan, Türkiye’de kadın ve çocuğun durumu ve sorunlarına ilişkin gözlemleriniz nedir?

 

- Türkiye, 0-15 ve 15-23 yaş grubunu saydığınız zaman, 24 milyonun üzerinde çocuk ve genç nüfusuyla Avrupa’da birinci sırada bir ülke. Bu rakam, nüfusunuzun yaklaşık üçte birini teşkil ediyor. Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinin yaşlı nüfusu çok. Bizim tam tersi bir durum söz konusu.

Kadın erkek durumunda ise dünya ortalamasında olduğu gibi Türkiye’de yüzde 51’e yüzde 49 oranında, değişiklik gösteren bir durum var. Çocuk ve gençlere kadın nüfusunu da eklediğimiz zaman bu boyuttaki nüfus en büyük kesim ama en çok riskli kesim. Aslında bu toplumun dinamizmidir. Kadın, çocuk ve genç nüfus problemli olmaması gereken topluma değişim ve dönüşümler verecek nüfus kesimidir. Avrupa böyle bir nüfus kesimine sahip olmak için çocuk yapan genç annelerin sosyal güvencesini ve çocuğun bakımını üstleniyor. Çünkü yaşlı nüfus oranı çok fazla. Hali hazırdaki yaşlı nüfusun sosyal güvenlik ve sağlık harcamalarını sübvanse edecek nüfus kesimi sıfır. Bu istatistiklerle geleceğe yönelik öngörülere baktığımız zaman bizim çok önemli bir avantajlı nüfus kesimimizi risk alanlarından ne kadar arıtır ve ne kadar temizler güçlü hale getirirsek 21. yüzyıl memleketimin insanının asrı olacak.

Evrenselde insanlığa katkıda bulunma, insanlığa mal olan işler yapan nesilleri yetiştirme sorumluluğumuzu taşımak için bu değerli nüfus grubunu güçlendirmek zorundayız. Kadını güçlü olmayan, çocuğu ve genci hak ettiği, layık olduğu eğitim ve sosyal destek sistemlerinden mahrum olan bir ülke geleceğine dinamit koymuş demektir.

Onun için kadın biyolojik, ekonomik, sosyal ve psikolojik anlamda güçlü olacak. Bir kadının güçlü olması yetiştireceği evladını düzgün yetiştirir.

 

* Türkiye’nin kadın çocuk ve genç yönünden büyük bir avantajı var mı?

 

Evet, büyük bir avantajı var ama bu avantajı yeteri kadar güçlendirememe sorunu var.

 

* Türkiye’de aile içi şiddetin temelinde eğitimsizlik mi yatıyor, çözüm olarak ne yapılmalı?

 

Şiddete maruz kalmak sadece eğitimsizlikle ilgili bir şey değil. Eğitimli, üniversite mezunu, kariyer sahibi kadın da en az eğitimsiz kadın kadar şiddete maruz kalıyor. Bütün toplumlarda kadınların yüzde 35’i şiddet mağduru. Bizim ülkemizde son 5 yılda şiddetin arttığı söyleniyor ama zaten toplumlarda şiddet arttı, insanın birbirine karşı şiddeti arttı. Geçmişte de bu anlamda toplumda şiddet vardı ama kayıtlara geçmemişti. Şimdi kadınlar ve çocuklar kendine yönelik şiddette karşı yasal yollara başvurabileceklerini öğrendi. Daha çok kayıt altına alınan vakalarımız var. Ama çok net, bütün şiddet türlerini (fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddet) göz önüne alırsak yaşamının her hangi bir döneminde kadınların hepsi şiddete maruz kalma riskiyle karşı karşıyadır.

Bu kadınlar sığınma evine gidiyor. Geri dönünce daha fazla şiddete maruz kalıyor. Kadını çocuğu koruyamıyoruz. Bu alanda çok bütünleşmiş entegre hizmetlere yerel yönetimlerden başlayarak sivil toplum örgütlerinin kendi amaçlarına yönelik iyi tespitler yapmaları, sosyal hizmet rehabilitasyon merkezlerinin o kuruluşların politikalarını izlemeleri ve belediyeler kadını destekleme konusunda çok önemli sosyal hizmet kuruluşları açmalı.

 

* Sığınma evleri çözüm olarak sunuluyor. Kadını böyle koruma yerine aile yapısını güçlendirme gerekmez mi?

 

Tabiî ki, asıl hedef odur. Aileyi güçlendirirsek ve ailenin belirli kriz dönemlerinde, ailede ekonomik kriz, koca işsiz, bir büyük ölmüş, alkolizm ve kumar alışkanlığı bunlar aile birliğini tehdit eden kriz unsurlarıdır. Bunlarla ilgili bir belirtisi olan aile ferdine sahip ailelerin aile danışmanlık hizmeti alması lazım. Onlar yerinde ve zamanında sunulabilirse sığınma evlerine çok cüzi bir kesim başvuracaktır.

Problem sinyalleri çıktığı anda oraya destek hizmetlerinin acilen götürülmesi lazım. Şiddet çıktığı zaman üzerine acilen eğilmek gerekiyor. Bazı vakalar için sığınma evleri mecburiyetten çözüm. Fakat sığınma evleri bütünleşmiş ve entegre hizmetlerle birlikte verilmediği sürece kadının daha sonraki istismar ve şiddet görmesine zemin hazırlayan kurumlar haline geliyor.

 

* Şiddetin bir sonucu da boşanmalar. Boşanma oranlarında son dönemde artış var. Boşanma çözüm mü, şiddetli geçimsizlik boşanma gerekçesi sayılmalı mı?

 

Evet boşanmaların gerçek nedenini mahkemelerde kayıtlı vakalara bakıldığında şiddetli geçimsizlik oluşturuyor. Gerçek neden bu değil. İnsanlar yanlış evlilik yapabilirler. Boşanmaların büyük bir çoğunluğunun ilk 5 yılda olması bizim açımızdan evlilikteki seçim kriterlerinin daha zayıfladığını ve nitelikleri evliliği yürütmeye yeterli kriterler olmadığını gösteriyor. Aşık oldum evlendim, beni istediler evlendim, parası vardı evlendim ya da farklı gerekçeler. Evlilik kurumu psikososyal ve ruhen hazırlanmayı gerektiren bir kurum. Birey psikolojik anlamda da gerçekten hazır olmalı. Bir kişinin kendini idare etmesi çok zor, iki kişinin iletişimi, ailelerle ilişki ağını idare edeceksiniz. Bu çok önemli iç görü kazanmak, olgunlaşma ve hazırlık gerektirir. Boşanmaların düşmesi için evlilik öncesi evliliğe hazırlık kursları olmalı. Psikolojik anlamda birbirlerinin iletişimi püf noktaları nedir. Saygısızlık göstermeden karşımızdakine hayır diyebilmek çok önemli bir özelliktir. Ama birlikteliği yürütmelerine engel olmadan o birlikteliği ikisinin de özenle koruyup beslemesi ve geliştirmesi lazım. Evlilik böyle bir birliktelik. Aşık oldum evlendim derseniz aşkınız bitince boşanırsınız. Aşklar çok çabuk biter, aşkı sevgiye dönüştürmek gerekiyor. Hiç onların özgür iradesi ve kararı olmadan dünyaya getirdiğiniz çocukların bir aile içinde yaşama hakkı var. Evrensel çocuk hakları bildirgesi, çocukların aile ortamında yaşama hakkında olduğunu söylüyor. 18 yaşını bitirmiş bir çocuğumuz kendini yuvaya verdiği için anne ve babasını dava açtı ve kazandı.

 

* Mahkemeye başvurduğunuzda boşanmak kolay olmalı mı? Bu süreçte boşanacak kişilere sosyal ve psikolojik hizmet verilmeli mi? Boşanmanın kolaylaştırılması doğru mu. Bu süreçte aile desteği verilmeli?

 

Aile mahkemelerinde pedagog, sosyal çalışmacı, psikologlar var. Onlar kadın ve erkekle mülakat şeklinde sosyal inceleme yapıyorlar. Ama bir grup için şöyle bir noktaya geldi. Anlaşmalı boşanmalar. Kadın erkek ikisi de anlaşıyor, sosyal incelemeye bile gidilmiyor. Çocukların velayetiyle ilgili bir problem çıkmıyor. Halbuki boşanma davası açılmadan önce, bazı batı ülkelerinde de var, mahkemeye çıkmadan önce savunuculuk bürolarında sosyal hizmet uzmanları o aileleri mahkeme sürecine hazırlıyor. Boşanmaya hazır mısınız dediğimiz süreç. Ailenin mahrem bilgileri var. Neler olmuş bitmiş. Kutsiyet atfeden mahrem bilgileri hakim huzurunda tarafların boşanmak üzere kullanması, çok yeni intikam ve kızgınlık alanlarına dönüştürülüyor. Boşanma öncesi hazırlık, birbirinizle konuştunuz mu, gerçek neden nedir, hazır mısınız boşanmaya diye o mahrem alanları kendi içlerinde tutacak özel bir süzgeçlemeden geçirerek onları birbirine saldırmadan ve özellikle çocuklar yıprandığı için bunun önlenmesi adına hiç hazırlık yapılmamasıyla ilgili bir durum.

Kadın da erkek de sinirlenince kendini adliyede alıyor. Konya ve Karaman’da şu an kadınlar daha çok boşanma davası açıyor. Sıkıldık boşanıyoruz diyor. Evlilikler düzgün gitmiyorsa burada bir sıkıntı var. Evlendiği andan itibaren ailelere yönelik sosyal refah destek sistemleri sürekli hazır olacak.

 

* Savunuculuk ve boşanma öncesi hazırlık büroları boşanma oranlarını nasıl etkiliyor?

 

Tabi ki düşürüyor. Çünkü böyle bir danışmadan geçtikten sonra boşanmadan vazgeçen çiftler oluyor. Ben grup danışmasında bunu yaşadım. Kadınlarla psiko-drama grubu yaptım. Kadınlardan 2 tanesi boşanmıştı. 14 kadının 4 tanesi de boşanmayı düşünen kadındı. Ama o grup çalışmasında boşanan kadınların yaşadıklarını anlatmasının ardından boşanacak kadınlar diyor ki, boşanmama gerek yok, eşimden çok fazla şey beklemişim. Bu beni çok mutlu ediyor. Orada neyi görüyor; biz de kendimizin sorunu varmış zannediyoruz, hiç sorunumuz yokmuş, karımı-kocamı dinleyince ne kadar da mutlu oluyormuşuz. Basit küçük ayrıntılar koca bir yuvayı bir ömür yaşatır.

Boşanmaların olmaması için boşanma öncesi sosyal refah ve sosyal hizmet kurumlarında ailenin ve bireylerin savunuculuğunu yapmak üzere kendilerini anlattıkları bir tarafsız gözden geçmeleri çok hayırlı ve gereklidir. Olmazsa olmaz yararlı bir şeydir. Bu boşanma oranlarında ciddi bir azalma sağlayacaktır. Çünkü yeni kurulan bir işi neden niye düzgün yapamadığını ilgili iç görü kazanamamış kişilerin yeni kuracakları evlilikler de aynı sıkıntılara gebedir. Yürütmenin yollarını öğrenmek zorunda, yürütmeyle ilgili eksikliklerini fark etmesi gerekir.

 

* Son olarak başbakanın söylediği üç çocuk konusunda siz ne düşünüyorsunuz?

 

Bir tek sözcüğüne tek bir cümlesine bakıp kötü deme hakkına sahip olmadığımı düşünüyorum. Sosyal politikada çok önemli bir konu vardır. İki kişi kalıyorsa nüfus sıfırdır, iki kişi girip üç yapmışsa bir artış vardır. Bu bir artış benim emeklilik paramı ödeyecek kişidir.

AB’ye göre nüfusun sağlık ve güvenlik harcamalarını sübvanse etmesi şart. Bu yüzden göç alıyor.

Şunlar olmadan 3 çocuk yapılması benim için çok büyük risk.

3 çocuk sahibi olması için ailenin eğitim, gelir ve refah düzeyinin de ona göre olması lazım. Yoksul kesim daha çok çocuk yapıyorsa ölümlerin fazla olmasındadır. Eğitimli kişilerin az çocuk yapması da bir risktir. Toplumların kendi geleceğini dinamitlendiriyorsunuz. Allah verir kısmetini diyerek çok tevekkül içinde bir anlayışla herkes evlat sahibi olamaz. Artık nitelikli büyütülmesiyle ilgili hedeflerimiz olmalı. Ben çocuğuma layık olduğu geleceği sunmalıyım.

Türkiye’de 3 çocuk geleceği garanti altına alan bir durum ama Türk ekonomisinin çok sağlıklı büyümesi, gelir dağılımının çok dengeli, bölgeler arası farklılıkların gerçekten giderilmesi noktasında sosyal politikaların her bölgeye eşit ve adil dağıtılması ve Türkiye’de kadınlara en az 10 yıl daha pozitif ayrım yapılması lazım. Bu şartları sağlarsak 3 çocuk iyi ve sağlıklı bir şey.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.