Ramazan sevgi ve Hoşgörü ayıdır

Ramazan sevgi ve Hoşgörü ayıdır

Gazetemizin Ramazan Söyleşilerinin bugünkü konuğu Konya Yazma Eserler Bölge Müdürü Bekir Şahin oldu. Şahin “Ramazan ayı denilince aklıma ilk  sevgi ve hoşgörü geliyor” dedi

Konya Yazma Eserler Bölge Müdürü Bekir Şahin, “Ramazan gelmeden bir ay önce kokusu gelirdi. Ramazan geliyor diye her evde erişte, kuskus, yufka, kömbe yaparlardı. O zaman çok çeşitli yiyecekler yoktu, aşağı yukarı her gün aynı şeyler yenirdi. Yufka genelde bulgur pilavıyla sahurda yenirdi” dedi.

**Öncelikle sizi tanıya bilir miyiz?

-Konya’nın Kadınhanı ilçesine bağlı Hacı Oflazlar köyünde 1960 yılında doğdum. İlk ve orta öğreniminin ardından Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 1985’te mezun oldum. Ağrı, Afyon ve Burdur’da öğretmenlik ve idarecilik görevlerinde bulundum.  1997-2002 yılları arasında Burdur İl Halk Kütüphanesi’nde; 2002-2011 yılları arasında Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nde müdür olarak görev yaptım.2011 yılında Konya Yazma Eserler Bölge Müdürlüğü’ne atandım. Türk Kızılay Konya Şubesi, Türkiye Anıtlar Derneği ve Konya Fikir Sanat Adamları Birliği’nde Yönetim Kurulu Üyeliği; Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şube Başkanlığı ile Konya Ansiklopedisi Yayın Kurulu Üyeliği gibi birçok kurum ve kuruluşta görev aldım. Özellikle Yazma Eserler ve kütüphanecilik konusunda ulusal ve uluslararası sempozyumlarda çok sayıda bildiriler sundum, kütüphanecilik, kütüphaneler, kitaplar, kültür ve tarih konulu makaleler kaleme aldım. Birtakım klasik Osmanlı eserlerini günümüz Türkçesine kazandırmaya çalıştım. Ayrıca; Selçuk, KTO Karatay ve Necmettin Erbakan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültelerinde alanımızla ilgili dersler vermekteyim. Halen Konya Yazma Eserler Bölge Müdürü olarak görevim devam ediyor.

RAMAZAN DERTLERİN SIKINTILARIN, KİNLERİN, SAVAŞLARIN DURDUĞU, SON BULMASI İÇİN DUALARIN EDİLDİĞİ BİR AYDIR.

**Ramazan ayı denilince ilk aklınıza ne geliyor?

-Ramazan ayı denilince ilk aklıma gelen sevgi ve hoşgörü oluyor. Ramazan 11 ayın sultanı, dertlerin sıkıntıların, kinlerin, savaşların durduğu, son bulması için duaların edildiği bir aydır. Ramazan’ın her anı güzel olmalı ve sevilmelidir. Çünkü Ramazan ayı yemeyen, içmeyen, cinsi duyguları bulunmayan meleklere benzeme ayıdır. İnsanların melekleştiği, öfkesini yendiği zaman dilimidir. Ramazan denilince akla gelmesi gerekenlerden biri de merhamet duygusudur. Bu ayda bu ulvi duygunun arttığını hissediyoruz. 

RAMAZAN HAZIRLIKLARI 1 AY ÖNCEDEN BAŞLARDI

**Sizin çocukluğunuz ve gençliğinizdeki ramazanlardan biraz bahseder misiniz?

-Benim çocukluğumda Ramazan hazırlıkları önce mahallenin camisinde daha sonra da evlerde başlardı. Mahalleye haber verilirdi ve mahalledeki kadınlar imece usulü ile camileri temizlerdi. Caminin halıları çırpılırdı ve teravih namazlarına hazırlanırdı. Sonra evlerde ramazan temizliği yapılırdı. Ramazan gelmeden bir ay önce kokusu gelirdi. Ramazan geliyor diye her evde erişte, kuskus, yufka, kömbe yaparlardı. O zaman çok çeşitli yiyecekler yoktu, aşağı yukarı her gün aynı şeyler yenirdi. Yufka genelde bulgur pilavıyla sahurda yenirdi. Kadınhanı’nda Kadınhanı kömbesi yapılırdı. Ayrıca evlerde ramazanda hoşaf yapmak için bolca kayısı, erik, elma kuruları bulunurdu. Çocukluğumuzda hatta gençliğimizde, sokakta hiç kimse açıkça oruç yiyemezdi. Hiç kimse sigara da içemezdi, Ramazan akşamlarında teravih namazına giderdik. Hısım akrabalar sırayla davet edilirdi. Ramazanlar çocuk gözüyle ayrı bir âlemdi. Çocukluğumuzda tekne oruçları vardı. Günü bölerek oruç tutardık.  Sanırım 7-8 yaşından itibaren oruçla ünsiyet, tanışma ve oruç tutma hevesi başlardı. Ramazan’ın gelmesini iple çekerdim. Yani sahurlar çok hoştu. Teravihlerde çocuklar bir arada olmanın mutluluğunu yaşıyorlardı. O dönemde lokantaların kapısında, duvarında “Ramazan münasebetiyle kapalıyız” yazılarını okurduk. Lokantalar kapalı, yiyecek içeceğe dönük yerler tatile girmiş vaziyette olurdu. Topluluk içinde yiyip içen, oruç tutmadığını açık eden insan pek gözükmezdi. Çocukluğumuzun son dönemleri ve ilk gençlik yıllarımızda toplum içinde oruca dikkat edilirdi. Bugünle kıyasladığınızda bir şeylerin değiştiğini; ne bileyim eksildiğini, farklı olduğunu söyleyebilir misiniz? Eski Ramazanlar diye hayıflanırız, evet… Niye böyle düşündüğümüzü şöyle açıklamaya çalışayım: Bana kalırsa insanlar bu sözle çocukluk yıllarına gidiyorlar.  O eski çocukluk cennetine giriyorlar. Çünkü çocukluk hayrın, iyiliğin, güzelliğin yaşandığı, en son zaman ve en eski mekândır. O zamanda kötülüklere, o mekânda ise kötülere yer yoktu. Kötü ve kötülüklerin olmadığı yer ise cennettir. Hele ki çocuklukta anne babaya ve dede nineye tuttuğu orucu vermek daha doğrusu satmak karşılığındaki ödül… Güç, tadılması imkânsız mutluluklardandı. Bunlar çocukluk döneminin mutlu hatıraları olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle bu tabiri çocukluğa olan özlemin bir yansıması olarak görüyorum. Yine eskiyle yeni tartışmaları çok yapılır. Eski günler mi iyiydi, yoksa şimdiki günler mi iyi diye konuşulur. Tabi çok farklı bir yaşantı içerisindeyiz. O zamanlar imkânlar çok dardı. Ramazanları yaz, kış, bahar, sonbahar olarak ayrı ayrı incelemek lazım. Mesela yaz mevsiminde Ramazanlar farklı olurdu, kışın ayrı olurdu. Benim çocukluk günlerimde ve hatta gençlik günlerimde, iftarlar hep evde, yakın akraba veya yakın komşular ile beraber ama evlerde yapılırdı. Dışarıda bir lokantada iftar yapılması âdeti de yoktu, öyle mekânlar da yoktu, olsa bile bir lokantada misafir ağırlamak ayıp sayılabilirdi.  Şimdi Ramazan davetleri genellikle evde değil de lokantalarda yapılıyor. Eskiden Ramazanların manevi yönü daha ağırlıklıydı. Fakir fukara gözetilirdi ve Ramazanların feyzi daha başkaydı. Maalesef günümüzde çoğu ‘adetler gibi Ramazan âdetleri de değişti. İftar ve sahur topları atılırdı. Komşu sahura uyanamamışsa bundan haberdar olan komşu varsa onlar kalkamayan komşuyu uyandırırlardı. Seslenirdi, gerekirse kapılarını çalardı. Ramazanlarda çok önemli olan iftar yemeğinden sonra sahur yemeğinden önce kılınan teravih namazlarıydı. Camiler diğer günlerde akşam, yatsı ve sabah böyle kalabalık olmasa da özellikle hanımların da iştirak ettiği teravih namazları esnasında camiler dolardı. Herkes birbirlerine hal hatır sormak suretiyle haberdar olurlardı. Bu vesileyle birbirlerini daha çok görürlerdi. Günde beş vakit namaza devam eden kimseler daha çoktu. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; Son iki yıldır salgın nedeniyle ne huzur içinde teravih kılabildik ne de ağız tadıyla ramazan geçire bildik. İnşaallah bu yıl topluca teravih kılıp birlik ve beraberlik içinde ağız tadı ve gönül huzuruyla oruç tutacağız.

RAMAZAN AYI RUHUN GIDASIDIR

**  Ramazanı birkaç cümleyle özetleyin deseler neler söylerdiniz?

-Ramazan ‘insanlığımızın’ farkına vardığımız aydır. Ramazan insanın et ve kemikten müteşekkil olmadığını, bir ruhunun da bulunduğunu, sadece bedenin değil ruhun da gıdalanması gerektiğini, ruhun gıdasının da ibadet, emir ve yasaklara riayet etmek olduğunu hissettiği aydır. Yine Ramazan insanın sadece kendinden sorumlu olmadığını; çevresinden, komşusundan, akrabalarından sorumlu olduğunu hissettiği aydır. Sonuç olarak Ramazan yapılmaması gerekilenlerin yapıldığı, yapılması gerekirken yapılmayanların muhasebe edildiği aydır.  

** Bu ayda özellikle nelere dikkat edersiniz?

-İnsanları kırmamaya, üzmemeye her an dikkat ederiz. Ancak bu ayda hassasiyetimiz zirveye çıkar. Kalp kırmanın Kâbe’yi yıkmaktan daha kötü olduğu duygusunu hayatımın bir parçası haline getirmeye çalışırım. 

ESKİDEN İFTAR SOFRALARI DAHA MÜTEVAZİYDİ

** Zaman ilerledikçe pek çok şeyin değiştiğini görüyoruz. Peki size göre geçmişten günümüze Ramazanda neler değişti?

-Tabi olarak bütün değerlerimizde değişimler olduğu gibi Ramazan ayında da değişimler oldu. Bu ayda elinde sigara ile gezen bir genci gördüğümüzde üzülmemek elde değil. Bunun yanı sıra insanlarımız bu ayda yanlış bir algılama geliştirdi. Kızmak ve öfkelenmek için ekmek alırken sırada bekleme, trafikte iftara yetişmek için çaba harcama bahane olmaya başladı. Aşırı abartılmış ve gösterişe dönüşen iftar sofraları ve kuşun sütü eksik açık büfe iftar sofraları son yıllarda yaygınlaştı. Böylece iftar sofraları fakirlerin, olmayanların karınlarının da doyurulduğu sofralar olmaktan çıkmış, akşama kadar aç bırakılmış nefisleri tatmin gayesine ve gösteriş yapılan sofralara dönüştüğüne üzülmemek elde değil. Tabi sadece olumsuz yönde değişimler olmadı. Birçok camimizde teravih namazında çocukları ve gencimizi görüyoruz. Elbette bu da sevindirici bir durum.

 7’DEN 70’E HERKES TERAVİHE GİDER, CAMİLER TIKLIM TIKLIM OLURDU

** Herkesin unutamadığı çocukluk anıları vardır. Siz de bize biraz çocukluğunuzdaki Ramazanlardan bahseder misiniz?

-Çocukluğum Kadınhanı’nda geçti. Kadınhanı Konya’mızın kültürel değerlerine bağlı, nüfus oranına göre Türkiye’nin en çok camisine sahip bulunan, geleneksel yapıya sahip ilçelerden birisidir. Bizim çocukluğumuzda açık bir kahvehane bulmak mümkün değildi. Oruç yiyen olmazdı. 7’den 70’e herkes teravihe gider, camiler tıklım tıklım olurdu. Ramazanın 15. gününden sonra mevlitler okunur, hatim duaları yapılırdı. Akşam namazına iftariyelikler ile gelinirdi. Zevkle iftarlar camilerde açılırdı. Ramazan öncesi kıvrım kömbeleri yapılır, erik kurusu, kayısı kurusu, elma gagısı gibi hoşaflık malzemeler temin edilir, sofralardan tahinli ekmek eksik olmazdı. Mahallenin hatta ilçenin fakirleri hemen her gün bir sofrada ağırlanırdı.  İftar sofrasının bir nezahati vardı. Evde herkes iftar vakti sofrada olur, top patlayıncaya, ezan okununcaya kadar herkes sükût içinde oturur ve beraberce iftar açılırdı. Önce çorba içilir, arkasından reçel, tahin pekmez, köpük helva, peynir, zeytin ve muhtemelen, o da varsa iftarlıklar yenir, ortaya gelen bir kap yemek ile yanında erişte ve üzerine de hoşaf içilirdi. Şayet misafir varsa, sofrada ev yapımı su böreği ve dolmalar da olur ama çok aşırıya ve ifrada kaçılmazdı. Elden gelenin en güzeli yapılır, ama gösteriş yapılmazdı.

img-3946.jpg

RAMAZAN’IN HER ANI GÜZELDİR

**Ramazan ayının en çok hangi vaktini seviyorsunuz?

-Ramazan’ın her anı güzeldir ve sevilir. Çünkü Ramazan bambaşka bir zaman dilimi ve insanların adeta melekleştiği bir aydır. Öfkeye, sinire yenik düşmediğimiz zaman dilimidir. Ramazan ayının en çok soframızda fakirleri ve özellikle şehrimize uzaktan gelen öğrencileri davet edip iftar ettiğimiz anını seviyorum. 

İFTAR YEMEKLERİ GÖSTERİŞE, REKLÂMA ÂLET EDİLMEMELİDİR

** Son olarak diyecekleriniz varsa buyurunuz.

-İftar yemekleri gösterişe, reklâma âlet edilmemelidir. İftarlık için pek güzel reçellerimiz, tahinlerimiz, pekmezlerimiz, peynirlerimiz, zeytinlerimiz vardır. Tarhana, mercimek, yayla çorbalarımız vardır, marullu, havuçlu salatalarımız, kuru dolmalarımız, tavuklu pilavlarımız, eriştelerimiz, kompostolarımız, hoşaflarımız vardır. Bence makbûl olan, en pahalı yemeklerden iftar sofraları hazırlamak değil,  hiç yiyemiyenleri de düşünerek, ülkenin içinde bulunduğu hassas günleri de göz önüne alarak boğazımızdan daha rahat geçecek ve gönlümüze huzur verecek iftar sofraları kurmaktır. Vatandaşlar, lokantacılar daha duyarlı davranmalı hem ülkemizin hem de dünyanın içinden geçtiği, içinde bulunduğu bu zorlu günlerin idrakini hiç sarf-ı nazar etmemelidir. Etrafımızdaki ülkelerde bombalar patlıyor, insanlar evsiz barksız kalıyor, aç ve susuzlar.  Ülkemizde de ekonomik sıkıntı yaşanıyor. Acaba bu zorlu günlerden geçerken ramazan ayında esnaf lokantalarına, mütevazı lokantalara  " ASKIDA İFTAR " bağışları yapamaz mıyız? Aşevlerine yardımda bulunamaz mıyız?  Fırınlarda " Asķida ekmeklere" daha fazla ağırlık veremez miyiz? Acaba, her Cuma gönderdiğimiz  "Hayırlı Cumalar" mesajlarına gösterdiğimiz hassasiyeti burada da gösteremez miyiz?

SAİT ÇELİK 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.