One minute’nin temeli

One minute’nin temeli

AKP Konya eski Milletvekili Prof. Dr. Mustafa Ünaldı: One minute olayı Irak teskeresine dayanır. Irak teskeresi reddedilmeseydi, one minute bir hiçti. Irak teskeresinin reddedilmesinin ardından Türkiye’nin itibari dünyada 4 kat, İslam âleminde 10 ka

Siyasi yaşamına Milli Görüş Hareketi’yle başlayan, Refah Partisi’nde bir dönem milletvekilliği yaptıktan sonra AKP’ye geçen ancak 3 Mart Irak Tezkeresine ‘hayır’ diyenlerin başını çektiği için liste dışı kalan Prof. Dr. Mustafa Ünaldı, Milli Görüş çizgisini muhafaza ettiğini açıkladı.
Akademisyenlikten siyasete giren ve 3 dönem Konya Milletvekilliği yaptıktan sonra tekrar üniversite camiasına dönen Prof. Dr. Mustafa Ünaldı ile siyasi düşüncesinin oluşması ve siyasete girişi ile üstlendiği misyon üzerine söyleşi gerçekleştirdik.

* Konya kamuoyu sizi milletvekili olarak tanıdı. Kendinizden bahsedebilir misiniz?

1945 Konya Beyşehir doğumluyum. Köyümüzün üç adı var. Selçuklu ve Osmanlı’dan gelen ismi Gurgurum, Beyşehir yokmuş, bizim ora vilayetmiş. Şeker fabrikasının önünden geçen caddenin ismi Gurgurum’muş ama şimdi Beyşehir Caddesi oldu. ‘Ayın-gayın’ noktasından dolayı Gurgurum ismi Ararım olmuş. Nüfus cüzdanımda Ararım yazıyor. Son zamanda ise Gökçimen kasabası ismini aldı.
İlkokulu köyde bitirdikten sonra ailecek Konya’ya geldik. Babam köy bakkalıydı. O dönem köy bakkallarında bugünkü süpermarketlerden daha çok çeşit vardı. Babam gayretli, helalinden kazanmak isteyen, çocuklarını yetiştirmek isteyen biriydi. 3 kardeşi okutmak için çok çaba sarf etti. Babam hiç okumamış ama kendini yetiştirmiş bir insandı. 1950’li yıllarda Demokrat Parti’yi yeterli bulmayıp daha yeni bir akımı desteklemek üzere, o dönem Köylü Partisi vardı, onun köy temsilciliğini yapıyordu.
Eğitimime Konya’da Karma Okulu’nda devam ettim. Ondan sonra şimdiki adı Gazi Lisesi olan Konya Erkek Lisesi’ni bitirdim. Liseden sonra Çapa Tıp Fakültesi’nde okuyup 1969’da doktor olarak mezun oldum.
Köye göre bir bakkalın mali gücü olabilir ama Konya boyutunda mali imkansızlıklar nedeniyle burslu okumuştum. Bundan dolayı mecburi hizmet yükümlülüğümüz oldu. Onun için Diyarbakır’da göreve başladık. Sonra Konya Akşehir’e gelerek hükümet tabibi oldum. Ardından askerlik görevini hudut bölgesi olan Cizre’de yerine getirdim. Böylece Anadolu’nun değişik yerlerini tanıma imkanına sahip oldum. Taşkent’te de görev yaptıktan sonra üniversite asistanlık imtihanını kazanınca Erzurum Atatürk Üniversitesi’ne geçiş yaptım. 1974’te akademik kariyerime başladım. 1978’de uzman, 1982’de yardımcı doçent, 1983’te doçent olarak kariyerime devam ettim. 1985’te Selçuk Üniversitesine geldim ve daha sonra profesör oldum.

* Siyasi düşünceniz ne yöndeydi, aktif olarak siyasetle yer almaya ne zaman başladınız?

Küçüklüğümden beri siyasetin içindeydim. Daha çok düşünsel olarak ama günlük siyasette de vardık. Parti siyaseti olmaktan çok fikri yapıda, Anadolu insanının sıkıntılarını dertlerini sahiplenme manasında.
Ortaokul talebesiyken Cevat Rifat Atilhan’ın kitaplarını okuyordum. Üniversitede okuyorken İstanbul’da sohbetlerinde de bulundum. Cevat Rifat’ın eserleri yönlendirme ve Türkiye’nin meselelerini kavrama açısından büyük önem taşıyor.
Arkadaşlarımızla elimizden geldiğince bu fikri anlatmaya çalışıyorduk. Bunları, siyasi zemine nasıl girmiş olduğumu, siyaseti hangi amaçlarla yaptığımı ifade etmek için anlatıyorum. Makam mevki için değil başından beri bu düşüncelerle siyasette yer aldım.
Akademik kariyere başladıktan sonra hiç gizlemeye gerek duymadan üniversite aynı düşünceleri savundum. Cesaretle, endişesiz, samimi bir inançla davamızı savunmaya devam ettik. Başlangıçta ‘böyle de olmaz ki, bu fikirlerle burada da olunmaz ki’ diyenler zamanla bize hak vermeye başladı.
MEMURİYET KİMLİĞİM OLSA DA SİYASETTEN UZAK KALMADIM
Milli Nizam Partisi kurulmadan önce İstanbul’da talebeydim. Kurucu arkadaşların çoğuyla işbirliği içerisindeydik. Parti kurulmadan önce bağımsızlar hareketinde de rol aldık. Milli Türk Talebe Birliği’nde görev aldım. Bir yandan okul, bir yandan Milli Türk Talebe Birliği’ndeki faaliyetler ve diğer yandan da siyasi faaliyetlere destek veriyorduk. Milli Nizam siyasi faaliyetine başladığında ben mezun olup Diyarbakır’da hekimlik yapmaya başladım. Memurlukta siyaset yasağı olmasına rağmen, aktif çalışmalarda bulunmasam da fikren desteklediğimi herkes biliyordu. Bu heyecana ihtiyacımız duyduğumuzu, ülkenin bu anlayışta bir hükümete ihtiyacı olduğunu savunuyordum. Milli Selamet Partisi kurulduğunda da gönül birliği olduğu için çok uzak durmak mümkün değildi. Özellikle Erzurum’da MSP İl Başkanı çok yakın dostumdu. Yani memuriyet kimliğimiz olsa da siyasetten uzak kalmadık. Memuriyet kimliğimizi de ağır başlılıkla korumaya gayret gösteriyoruz. Yaptığımız siyaset çirkin, çığırtkan bir siyaset değildi. Hasta hekim ilişkilerinde en iyi şekilde olmaya, kimseye ayrıcılıklı muamele yapmamaya, herkese eşit davranmaya gayret ediyoruz.
Ama siyasi görüşümüzü, ondan önce de inanç yönünden kendimizi gizlemedik. Türkiye’de bugün hala inanç üzerine baskı var, bu baskıları kaldırmadan kimliğimizi ortaya koyduk.
BAŞÖRTÜSÜNE YASAK KONULAMAZ
Başörtüsü yasağı hala devam ediyor. Niçin var; İslami kimlik olduğu için. Peki başörtüsüne yasak konulabilir mi? Konulamaz. Kimliğimizi koruyoruz dediğim olay küçük bir olay değil başlı başına bir mücadele. Bugün başörtüsü yasağı anayasanın 13. maddesine göre kesinlikle olmayacak bir yasaktır. 13. madde ‘yasaklar ancak kanunla konur’ diyor, kanun yoksa ve yönetmelik, ne şu, ne bu. Şimdi yasak neye göre konuluyor. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararının gerekçesi içerisindeki bir cümleye göre. Maalesef bir acı tablo var.
GIYABIMIZDA MİLLETVEKİLİ ADAYLIĞIM İLAN EDİLDİ
Samimiyetle o kimliğe sahip çıktığımız için Allah her yönden zorlukları kolay getirdi bize. Nitekim 1985’te Konya’ya geldim. Kürsü başkanı olarak tek başıma göreve başladım. Günde en az 6 saat ders yapıyordum. Tıp fakültesi, diş hekimliği, hemşirelik okulu, meslek yüksek okulunun sağlıkla ilgili branşları var. Bunların hepsinin dersleri tek hocayla başladı. Bir verem hastanesi laboratuarını üniversite laboratuarı haline ben getirdim. Öğrenci laboratuarları yoktu, ben kurdum. Hormon analizleri yapan laboratuarları da ben kurdum. Hizmetimiz devam ederken, siyasi ilişkilerimiz de daha evvelden olduğu için 1991’de adaylık teklifi geldi. Daha doğrusu gıyabımızda adaylığımızı ilan ettiler. Bizim yurt dışı gezimiz vardı. Gayri resmi olarak ilan edilmesinin ardından başta evden olmak üzere beni aramaya başladılar ancak dönemin iletişim olanakları sınırlı olduğu için ulaşamadılar. Gelince ‘bize bir şey söylemedin, nereden çıktı bu adaylık’ diye soruyorlar. Daha evvelden de siyaseten desteklediğimiz bir fikir olduğu için karşı durmadım ve Refah Partisi’nden milletvekili adayı oldum. Cenab-ı Hakk da nasip etti, milletvekili olarak seçildik. Milletvekili olduğumuzda Türkiye’nin siyasi şartları çok zordu, o zor şartlara rağmen fikriyatımızı doğru olarak ifade etmek için elimizden gelen gayreti gösterdim. 2 dönem Refah Partisi ve bir de AKP olmak üzere 3 dönem milletvekilliği yaptım. Bu dönem içerisinde Türkiye’nin akıntısına ters olarak, yani liderlerle aram çok iyi olmasına rağmen zaman zaman ters düştük. Hak bildiğimi ifade etmeye çalıştım. Çünkü orada önemli bir fonksiyonum olduğunu biliyorum. Üniversitede hocalığı bırakıp siyasete girdim. Siyasette hak bildiğini yapmadıktan sonra ne gereği vardı. Tabi iki parti de muhalefetimden dolayı liste dışı bıraktılar. Hiç pişman değilim. Görevimi her zaman en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştım. Olur olmaz muhalefet yapmak da hızı keser ama zaruret olan yerde sözümüzü söyledik, Elhamdülillah
IRAK TESKERESİNE ‘HAYIR’ DEDİ, LİSTE DIŞI KALDI
En önemlisi de Irak teskeserindeki muhalefetimdi. Irak’a asker gönderilmesine şiddetle karşı çıktım. Grupta en ileri derecede konuşma yaptım. Bunun doğru olmadığını söyledim. Bunun milletimizin menfaatine ve Allahın rızasına uygun düşmediğini anlattım. Irak’a asker göndermenin Irak, İslam alemi için doğru olmadığını vurgulamaya çalıştım. Haklı olduğum bugün ortaya çıkıyor. Haber aldığıma göre, Tayyip Bey de ‘İyi ki Irak teskeresi kabul edilmedi’ ifadelerini kullanmış. Biz karşı çıktığımız için çok öfkelenmişti ama şimdi kendisi de kabul ediyor. One minute olayı Irak teskeresine dayanır. Irak teskeresi olmasaydı one minute bir hiçti. Irak teskeresinin reddedilmesinin ardından Türkiye’nin itibari dünyada 4 kat, İslam aleminde 10 kat arttı.

* Liste dışı kalmanızın nedeni teskerenin reddedilmesi miydi?

Başka faktörler de var. Milli Görüşçülerin liste dışı bırakıldığı söylendi. Ben, Tayyip Erdoğan ‘gömleği çıkardım’ dese de Milli Görüş’ün dışında saymıyorum. Dava arkadaşım, kardeşimdir. Fikriyatta mutabıkız, karşı olduğum tarafları var. Erbakan Hocayla da aynı saflarda bulunduk. Ben hocayı talebeliğimde tanıdım. Milliyetçiler Derneği’nin İstanbul şubesinin yönetiminde bulundum. Milli sanayi meselesinde Hocayı davet etmiştik. Erbakan’ın partisinden milletvekili adayı olduğumda niyazımız şuydu; bu dava uğruna yola çıktığımızda her çeşit tehlike var karşımızda. Ölürsek şehidiz kalırsak gaziyiz. Hocaya karşı aşırı muhabbetim vardı. Ben oraya samimiyetle girdim, her fikrimi samimiyetle söyledim.
Ben eskiden beri Milli Görüş diye tarif edilen çizgiden ayrılmadım, o çizgiyi muhafaza ediyorum. Erbakan Hoca ve Tayyip Erdoğan kabul etse de etmese de o çizgideyim. Çünkü o çizgiye siyasete girmeden önce girdim. Benim meclisteki çalışmalarımı diğer partilerin milletvekillerine sorun. Benim çizgi sapmam yok, ben doğru bildiğimi söylemeye devam ediyorum. Geçen Ankara’da gözaltı meselesi yaşadım. Yazdığım yazı Türkiye’nin çeteleşme istidadı. Bugün de yazımın arkasındayım. Bunun için bana bir ceza verilecekse başımın üstünde yeri var. Ben para almıyorum, fahri olarak yazı yazarak milletime doğru bildiklerimi anlatmaya çalışıyorum. Yazılarım benim çizgimi daha iyi gösterir. Elimden geldiği kadar doğru, hak bildiğimi, milletimin hayrına olan konuları gündeme getirmeye çalışıyorum.
3 DÖNEM MİLLETVEKİLLİĞİ VE 3 TANE ÖNEMLİ OLAY
3 dönem milletvekilliği yaptın, neler yaptın diye soran olabilir. 3 tane olay hatırlıyorum. Ceza kanununda milletin başına bela olmuş 163. madde vardı. Özal kaldırmıştı, onu yeniden Terörle Mücadele Kanunu içine 8. madde olarak monte etmek istediler. Zeki Ergezen ile birlikte Bütçe Komisyonu’nda mücadeleye giriştik, daha genel kurula gelmeden geri püskürttük. İkincisi, Abdülhamit Han’ın kurduğu Darülaceze. Üzerinde çok mülkiyeti olan vakfı Mason vakıflarına devrediyorlardı, onu da engelledik.
Üçüncüsü de Irak teskeresinin reddi.
MİLLETVEKİLLİĞİNE BORÇSUZ OLARAK GİRDİM, BORÇLU BIRAKTIM
Üniversite hocalığını bırakıp milletvekili oldum. Çok mertebe kazanmış değilim. Mal mülk peşinde hiç olmadım. Milletvekilliğine borçsuz olarak girdim, borçlu olarak ayrıldım. Birinci seferde borçsuz olarak girdim, borçlu olarak ayrıldım, borçlarımı ödeyip tamamlamışken tekrar milletvekili oldum. Yeniden borçlu olarak ayrıldım. Şimdi borçlarımı sıfırlamaya çalışıyorum. Hiçbir zaman maddi hedeflerin peşinde olmadım. Olsaydım liderlerle daha iyi anlaşarak makam peşinde koşardım ama ben doğru bildiğimi yapmaya çalıştım.
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.