Yanılmak

İnsanlığımızın ve de insan olmamızın en büyük alâmetidir yanılmak ve hata etmek. Ne de olsa yanılmak ve hata etmek bizim içindir ve bu durumlar Hz. Âdem’den bize mirastır. Yanılmış olmanın omuzlarımıza yüklediği yükü bir ömür taşımayı, yanıldığımızı kabul etmeye yeğliyoruz çoğu zaman; şeytan gibi.

Hatalarımızın gittiği geniş ve düzgün yolların kısa süre sonra bozuk hale geleceğinin ve bu yolların sınırsız olmadığının ya farkında değiliz ya da bizim için inşa edilen ve şans niteliğinde olan döner kavşakları kullanıp; hatalarımızdan geri dönmek zorumuza gidiyor.

Hâlbuki bu kadar zor olmamalı! Ben yanıldım demek, burada hata yapmışım demek, şu şekilde telafi etmeliyim demek...

“İnsanın en zor gördüğü ve en zor kabul ettiği şey nedir” dedi, genç. “Hatalarını görmesi ve yanıldığını kabul etmesidir” dedi, ihtiyar.

Kendimizi olduğundan büyük görmemiz; yanıldığımızı ve hata yapmış olduğumuzu kabul ettirmiyor. Geniş olan bu cihanda ve ondan daha geniş olan gönüllerde iki tercih arasına sıkışıp kalmışız. Ya çok büyüğüz ya da hata yapan ve yanılan birisiyiz. Hâlbuki üçüncü, dördüncü ve daha birçok tercih ya da yolun olduğunu unutuyoruz.

Kendimize bu zulmü yapmaya, kendimizi dar kalıplara sokmaya hakkımız olmadığını düşünüyorum. İçimizde kötü duygular beslemenin gıda israfı olduğuna inanıyorum. İkiden sonraki sayıların hâlâ hayatta olduğunu biliyorum. Doğruya hata yapmadan ulaşmanın zor olduğunu görüyorum. Yanılmanın zekâ sahibi olmanın bir göstergesi olduğu kanaatindeyim.

“Kendimizi olduğundan büyük görmemiz bize zarar verirse; kendimizi olduğundan küçük görürsek zarardan kurtulur muyuz” dedi, kapıdan geçerken kafasını kirişe çarpan. “Kendini olduğun gibi görürsen zarardan kurtulursun” dedi, kapıdan geçerken kafasını eğen.

Emekler harcayarak, zor şartlara katlanarak ve birçok fedakârlıklarda bulunarak elde ettiklerimizin aslında bu zahmetlere değmediğini fark etmek bize çok ağır geliyor; canımızı da fena halde sıkıyor elde ettiklerimizin bir süre sonra elde olmayacağını bilmek. Onların elden gitmeyeceğini garantilesek bile; bir süre sonra artık bir ele sahip olmayacağımız ise en kesin durumdur.

Güzellikle örtülmüş çirkinliğin, konforla süslenmiş metalin, şaşaalı hale getirilmiş dört duvarın ve buna benzer imkân sayılan geçici her hevesin kalıcı olduğunu sanarak; geçici olan asıl güzellikleri de yaşayamamışız bu dünyada. Geleceği bilmeyen insanların, akıbetini bilmesi; bugünü doğru ve düzgün yaşamamızı da sağlamıyor.

Bir de şöyle düşünün: “Ölümlü olduğunu bilen insan, öleceği zamanı önceden bilirse ne hisseder”.

“Bu dünyada yaşamamız gereken asıl güzellikler de mi geçici” dedi, ölümü hiç düşünmemiş olan. “Bu dünyada ne kalıcı ki” dedi, bir zamanlar hep başkalarının öldüğünü zanneden.

Her şeyimiz bir ihmal olmuş, her şeyimiz bir pişmanlık olmuş; kendi tercihlerimiz yüzünden. Ne yaparsa insan kendine yapar derken bu hakikat çok yönlü anlatılmaya çalışılmış ama biz az yönlü anlamışız.

“Sınırını, haddini ve ihtiyacını bilenden daha mutlu olan var mı” dedi, yolun başındaki. “Bu hudutları bilmeyecek şekilde mütevazı olmak daha çok mutluluk verir” dedi, yolun sonundaki ve şöyle mırıldandı: “Mutlu olmak istiyorsan ileri gelenlerden ol! Haddini aşan ileri gidenlerden değil!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadan Sezgin Arşivi

Konya Gelini

11 Temmuz 2024 Perşembe 06:06

Kâbe’deki Bloknot

07 Şubat 2023 Salı 07:00

Büşra DURMAZ’a Mektup

24 Ekim 2022 Pazartesi 06:59

Maskelerin sahiciliği

16 Ağustos 2022 Salı 07:00

Güzelliğin tehlikesi

03 Ağustos 2022 Çarşamba 07:00

Elektronik Dövme

01 Temmuz 2022 Cuma 09:04

Türbedar

14 Temmuz 2020 Salı 09:06

Maske izi

02 Haziran 2020 Salı 07:54

Düz Giden Ters

16 Nisan 2020 Perşembe 08:28

Sorusuz kalan cevaplar

03 Nisan 2020 Cuma 09:10