Abdullah Uçar

Abdullah Uçar

Sarhoş Eden Her Şey Haramdır

Sarhoş Eden Her Şey Haramdır

Sanma ciddiyet ile sarf ederim san’atımı
Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir
Bezm-i meyde süfehanın saza meftun oluşu
Nazarımda su içen eşeğe ıslık gibidir
Cumhuriyetin ilk yıllarında, rical-i devletin en üst kademesindeki insanların bulunduğu bir baloya Neyzen Tevfik’i de icrayı sanat etmesi için davet ederler. Programda sonlara doğru koydukları için, Neyzen çalmaya başladığında akıllar perdelenmiş, kafalar tütsülenmiş, herkes çakır keyif olmuş, çalan kim? ne çalıyor? nasıl çalıyor?.. aldıran yok. Canı fena sıkılan Neyzen, içtiği Yenice Sigarası paketinin üstüne bu beyitleri yazıp çıkıp gitmiş.
İslâm; akl-ı selîm dinidir. Alkol; hücreleri uyuşturup, salim (normal) çalışmalarını engellediği için, adı, cinsi, maddesi ne olursa olsun sarhoş eden, uyuşturan her şeyi haram kılmıştır.
“Çoğu sarhoş eden maddelerin azının da haram olduğunu”, “Alkol ve uyuşturucunun bütün kötülüklerin anası (sebebi) olduğunu” (1) Peygamber Efendimiz bildirmiştir.
Sarhoşluk kişinin onur ve izzetini zedelediği için, aklı başında insanlar katiyen buna meyletmezler. İslâm zuhur etmeden, Peygamberimize risalet görevi verilmeden bile, Hz. Ebu Bekir gibi asalet sahibi insanlar katiyen içki içmezler, sebebini soranlara da; “ben onur ve izzetime düşkün bir adamım, içki içip, sarhoş olup, şeytanın beni gülünç durumlara düşürmesine fırsat vermem” dermiş. Ama herkes bu kararlılığı gösteremiyor, nefsine ve şeytanına yenik düşüyor, sonunda pişman da oluyor ama heyhat!..
Askerde asteğmen olarak görev yaparken, orduevinde aynı odayı paylaştığımız, son derece efendi ve temizlik hastası denecek kadar hijyenik ve bestekâr bir arkadaş, ismini vermeyeceğim. Bütün bu artı vasıflarına rağmen bazen içip yattığımız yere verdiği zararlardan dolayı yüzlerce defa özür diler, ama birkaç gün sonra, tavuk tövbesi gibi, aynı naneyi yemekten kendini alamazdı.
Birçok şiirlerine ve nüktelerine yer verdiğimiz Şâir Eşref her gün demlenen bir adamdır ama durumunu beğenmez ve pişmandır oğlu Mustafa Şâtim için şöyle dua eder:
Mazhar olmuştur Muhammed Mustafa’nın namına,
Sükker-i imanına mur-i sefalet düşmesin
Sakla Allah’ım anı her bir günahtan bahusus
Âlem-i meyhaneye ben düştüm oğlum düşmesin.. (2)
“Muhammed Mustafa'nın adıyla adlanma şerefine nail olan oğlumun iman tadına sefalet acısı düşmesin. Allah'ım her bir günahtan onu sakla ama, özellikle meyhane alemine ben düştüm oğlum düşmesin.”
Meşhur akliyecilerimizden Mazhar Osman Bey; “deli sarhoştan korkar” demiştir. Eşref’de delilikle sarhoşluğu aynı kefeye koyuyor ve şöyle diyor:
Âlem-i işret ile âlem-i cinnet bir iken
Deliye herkes acır, sarhoşa aldırmazlar!
Ref’ederler deliden, hâme-i teklifâtı
Sarhoşu düştüğü yerden kaldırmazlar.
“İçki âlemi ile delilik alemi farksız iken, deliye herkes acır fakat sarhoşa aldırmazlar. Deliden her türlü kanuni sorumluluğu kaldırırlar ama sarhoşu düştüğü yerden kaldırmazlar.”
Adamın biri Nasrettin Hocaya gelir ve “hocam üzüm yemek haram mı?” der. Hoca; “hayır” cevabını verir. “Peki, üzümü kurutsam yesem haram mı?” der. Hayır, cevabını alır. “Peki, suyunu sıksım içsem haram mı?” der. Hayır, cevabını alır. “Peki, bu suyu birkaç gün bir kenarda saklasam, ondan sonra içsem haram mı?” deyince Hoca; “evet haram” der. Adam; “hocam amma yapıyorsunuz, bu birkaç gün durmak ne değiştiriyor ki, haram diyorsunuz, sizinki de mantıksızlık” deyince Hoca şöyle demiş: “Şu suyu yüzüne atsam olur mu?” olur. “Peki, biraz toprakla karıştırsam, helva gibi olsa, kafana vursam acıtır mı?” “eh biraz”, “Peki birkaç gün onu bir kenara koysam kurusa da kafana sallasam razı olur musun?” deyince öteki; “olur mu hocam, sen benim kafayı kıracaksın” der. Hoca; “işte evladım o üzüm suyu birkaç gün durunca o da aklını kırar” diye ibretli bir cevap verir.
İki sarhoş meyhaneden çıkmış, gökyüzündeki ayı görmüşler, birisi ay demiş, birisi güneş demiş, sille tokat kavgaya başlamışlar, o esnada Nasrettin Hoca geçiyormuş, ikisi de yakasından tutup sormuşlar; “gökteki ay mı? Güneş mi?” Hoca bakmış pabuç pahalı; “valla gençler ben buranın yapancısıyım bilmiyorum bir yerliye sorun” demiş ve yakayı kurtarmış.
----------------
1- Buhârî, edeb 80, Ahkâm 22, Meğâzî 60; Müslim, Eşribe 73-75.
2- Ömer Fatih, Tarih ve Düşünce Dergisi, Mayıs 2004, sayı 49, s. 28.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Uçar Arşivi
SON YAZILAR