Ne Söz Verdik? Ne Yaşadık?
Hastalıkta, sağlıkta; iyi günde, kötü günde.. Ölüm bizi ayırana dek..
Bu sözler hepimiz için çok tanıdık öyle değil mi? Geçen hafta birlikte boşanma davalarının sürelerinden ve yeni yargı paketinin bu süreci kısaltıp kısaltamayacağından bahsetmiştik. Bu hafta ise biraz daha derine inelim. Evliliklerin neden sona erdiğine bakalım. Ölüm bizi ayırana dek birlikte olmaya yeminle başlayan evlilikler nasıl sona eriyor?
Geçenlerde bir arkadaşım anlattı, eşinin işten gelince “Bir yorgunum ki, şu maçı izleyeyim de kafam dağılsın” dediğini, o sırada mutfakta yemek yaparken çocukların gürültüsüyle baş etmeye çalıştığını… O an içinden “Ben de yorgunum, ben de gün boyu koşturuyorum, ama kime neyi anlatacaksın?” diye geçirmiş. İşte bu, birçok evliliğin sessiz çatırtılarından biri. Sadece bir kişinin fedakarlık yaptığı, diğerinin ise kendi dünyasına çekildiği evlerde zamanla büyük duvarlar örülüyor.
TÜİK verilerine göre; erkeklerin %41,2’si, kadınların ise %24,2’si, eşlerinin ilgisiz ve sorumsuz davranışlarını boşanma sebebi olarak gösteriyor. Yani bu durum; sadece birkaç evin değil, birçok ailenin sorunu.
En çok karşılaşılan başka bir sorun ise, eşlerin ailesinin sürekli çocuklarının evliliklerine karışması.
“Kendi evim var ama bazen kayınvalidemle yaşıyormuş gibi hissediyorum” der gibi olduğunuzu duyuyorum. Ya da doğumdan sonra kayınvalidesi ile uzun süre yaşamak zorunda kalan lohusa kadınların sıkıntılarına hepimiz çok aşinayız. Ya bizim başımıza geldi ya da komşumuzdan arkadaşımızdan mutlaka bu hikayeleri dinledik. Başta küçük gibi görünen ama zamanla birikerek büyük sorunlara yol açan bu tür müdahaleler, aslında çok yaygın. Erkeklerin %11’i, kadınların
%5,2’si, eşlerinin aile büyüklerinin evliliklerine karışmasından dolayı boşanmışlar. Bu sadece birkaç ailenin değil, aslında birçok çiftin sessizce yaşadığı bir gerçek.
Aldatma konusuna gelince… Bu, belki de en çok konuşulmak istenmeyen ama en derin yaralardan biri. Bir kadın, “Eve geç geliyor, telefonunu sürekli benden saklıyor, ben ne düşüneceğim?” diyordu.
Bu şüpheler, yıllarca biriken küçük izlerle birleşince, artık güvenin kalmadığı bir evlilikte yaşamak zorlaşıyor. Kadınların %19,3’ü, erkeklerin %12,5’i, eşlerinin aldatmasını boşanma nedeni olarak gösteriyor. Bu, düşündüğümüzden çok daha yaygın ve yıpratıcı bir sebep.
Tabii, bir de şiddet var. “Benim kocamdır, döver de sever de” diyerek yıllarca susturulan konuşulmayan ve normalleştirilmeye çalışılan bir konu…
Ama bugün kadınların %14,6’sı boşanma nedeni olarak şiddet ve kötü muameleyi gösteriyor.
O sessiz kapılar biraz daha yüksek sesle çarpılıyor. Kadınlar artık yalnız olmadıklarını, bu şiddeti hak etmediklerini biliyorlar. Toplum, yavaş yavaş da olsa, “Erkektir yapar” anlayışını sorgulamaya başladı. Şiddetin hiçbir bahanesi olamaz, hiçbir sevgi şiddet ile hakaret ile yan yana gelemez. Hala uzun bir yolumuz var belki ama bugün kadınlar o korku duvarlarını yıkmak için daha cesur adımlar atıyorlar. Artık bu hikayeler sadece fısıltılarla değil, yüksek sesle anlatılıyor.
Ekonomik sıkıntılar da bir diğer büyük sınav. Eşlerin birlikte omuzlaması gereken bu yük, bazen sadece bir tarafın omuzlarında ağırlaşıyor. Erkeklerin %9,7’si, ekonomik geçimsizlik yüzünden evliliğini bitirme noktasına geliyor. Bu, günümüzde birçok ailenin baş etmekte zorlandığı bir gerçek. Evlilik, iki kişinin birlikte çıktığı bir yolculuk ama bazen bu yolda birbirimizi kaybedebiliyoruz. Oysa nasıl başlamıştık yolculuğa? hastalıkta, sağlıkta, sabır taşı çatlayana dek…
Haftaya görüşmek üzere.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.