Mehmet Ali Uz

Mehmet Ali Uz

Kültür Adamları Toplantılarının Düşündürdükleri

Kültür Adamları Toplantılarının Düşündürdükleri

Kültür adamları toplantılarının ilki ramazandan önce Karatay Üniversitesi Rektörü’nün himmeti ile üniversite binasında yapıldı. Toplantıya kırk civarında kültür adamı katılmıştı.
İkincisi ise, ramazan içerisinde Konya Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kabakçı ve Konya Valimizin organizesi ile Meram’da Vilâyet Köşkü’nde yapıldı. Bu toplantıda da otuz kadar kültür adamı vardı. İftardan sonra köşk salonunda geç vakitlere kadar sohbet edildi. Benzer toplantıların devam edeceğini tahmin ediyorum.
Mustafa Kabakçı Bey, kültür meselelerine ilgi duyan bir siyasetçi. Her zaman yanımızda oldu. Konya Ansiklopedisi’ne Meclis Kütüphanesi’nden kaynak temini konusunda da ilgi gösteriyor. Mustafa Bey başta olmak üzere, Konya Valimize ve Karatay Üniversitesi Rektörümüze teşekkür borçlu olduğumuzu ifade etmek isterim.
Kültür adamları toplantılarının faydadan hali olmadığı muhakkaktır. Ancak, konuşulanlar orada kalıyor. Hop oturup hop kalkmanın, bir meseleyi kırk defa gündeme getirmenin, dakikalarca konuşmanın fazla bir faydası olmuyor. Önemli olan yapılması gereken kültür meselelerini hayata geçirebilmektir.
Bilindiği gibi kültür, bir toplumu ayakta tutan ana unsurlardan birisidir. Kültürü tahrip olmuş, yabancı kültürlerin erozyonuna uğramış bir toplumun değil yaşaması, ayakta kalması bile mümkün değildir. Kültür tahribatının son yüz yılda faturası bize çok pahalıya mal oldu.
Son bir asırlık kültür tarihimize kısaca bir göz atacak olursak. İkinci meşrutiyetten sonra hürriyet havası içerisinde başlayan cereyanlardan birisi de millî kültüre, kültür değer ve ürünlerine, kültür ürünlerinin bir kolu olan el sanatlarına sahip çıkma cereyanı oldu. Türk Ocakları da Konya’da bu dönemde açıldı. Bu cereyan ilk meyvesini, Konya’da Koyunoğlu Müzesi’ni kurma çalışmaları ile vermeye başladı. Abdülkadir Erdoğan’ın teşvikleri ile merhum R. İzzet Koyunoğlu 1912 yılında başladığı bu çalışmaya hayatı boyu devam etti. İşte bu muhteşem müze ve kütüphane o dönemde başlayan cereyanın bir eseri oldu. Bundan elli beş yıl önce merhum Koyunoğlu ile yaptığım, fakat vefatından sonra neşredilen bir röportajda o bunları anlatıyordu.
Yalnız o dönemde bir tekke türbe, mezarlık hatta tarihî eser düşmanlığının da başladığını görüyoruz. Konya’da pek çok türbe ve tarihî kabristan o dönemde kaldırıldı. Tarihî kabir taşları muhafaza edilemediği gibi, o yıllarda başlatılan kanalizasyon çalışmalarında bu kabir taşları kapak taşı olarak kullanıldı.
Cumhuriyet döneminde bu kıyım daha da hızlandı. Cami, mescit, medrese ve zaviye arsaları, sekiz asırlık Selçuklu dönemi türbeleri, çevresindeki arazilerle birlikte satıldı. Beş yoldaki iki türbe, Şekerfuruş, Osman Rumî ve Söylemez Türbeleri, Miski Emir Türbesi, Mescidi, Zaviyesi ve Kabristanı çevresindeki arazilerle birlikte özel mülkiyete intikal etti. Vatandaş bu tarihî türbeleri ahır, kiler, odun ve kömürlük olarak yıllarca kullandı. Yıkabilirlerdi de. Çarpılırız diye korktular, yıkmadılar. Şekerfuruş Türbesi’ni alan şahıs bu türbeyi yıkıp ortadan kaldırdı.
 Ulvî Sultan Türbesi yol, Şeyh Şerefeddin Türbesi de yeşil alan açma bahanesiyle yıkıldı. Konya’da türbe, cami ve mescit çevrelerindeki bütün hazireler, Mevlâna Haziresi dahil yerle bir edildi. Milli kültürden, tarih şuurundan mahrum Konya aydını bu olup bitenleri seyretmekle yetindi. İşlenen cinayetler bununla da kalmadı. Harf İnkılâbından sonra pek çok tarihî eserin kitabesi de kazınarak yok edildi.
Bu arada bir avuç faziletli ve fedakâr insan hiç değilse bunları kitabelerini bari kurtaralım diye tarihî eser ve kabir taşı kitabelerini tespit etmeye başladı. Veli Sabri Uyar, Abdülgaffar Totaysalgır ve İbrahim Hakkı Konyalı daha sonra Mehmet Önder Bey bunlardan bazılarıdır. Veli Sabri Uyar en velutları idi. 13-14 defteri hâlâ Koyunoğlu Müzesi’ndedir. Bunların bir kısmı gazete ve dergilerde neşredildi.
Kültür değerlerimize önem vermediğimiz için yeni nesli istediğimiz çap ve kalitede yetiştiremedik. Bugün yeni neslin dil problemi hat safhadadır. Bu sebeple değil yüz yıl, 30-40 yıl önce yazılan eserleri okuyup anlamada zorlanıyorlar.
Yapılan araştırmalara göre, üniversite mezunlarımız bile meramını 300-500 kelime ile anlatıyor. Almanya, Fransa ve İngiltere gibi büyük devletler ders kitaplarını 40-50 bin kelimelik zengin bir dille yazarken biz, 4-5 bin kelime ile yazıyoruz. Koskoca imparatorluk dilini, kabile dili haline getirdik. Bu dil zafiyeti ile ne ilim yapılır ve ne de ortada ilim-irfan ve kültür kalır.
Marksizm’den gelmiş, Kemal Tahir ve Atilla İlhan gibi vicdan sahibi yazarların dil konusundaki hassasiyetlerine rağmen, bazı siyasetçilerin kısa dönemde geldikleri iktidarda, çıkardıkları tamimlerle bin yıldır kullandığımız kelimelerin kullanılmasını yasakladılar.
Bir zamanlar dede ile torun anlaşamıyor deniliyordu. Şimdi anne-baba ile gençler arsında bile gizli veya açık bir anlaşmazlık ve sürtüşme söz konusudur.
Sözlü kültür naklinde Konya’da yapılması gerekenler de yapılamamıştır. Bunun da iki sebebi var. Birisi bunun öneminin kavranamaması, ikincisi de Konya’da Delibaş İsyanı sebebiyle insanların sindirilmiş olmasıdır. 1950 yılına kadar üç kişi bir araya gelemezdi. Biraz etliye sütlüye karışmaya kalkanlara hemen, “Eğ başını, gör işini” diye müdahale edilirdi.
O zamanlar kültür değerlerimizi, Konya yaşantısını, Konya mahalle ve semtlerini ve yok olan tarihi dokuyu anlatıp nakledecek çok insan vardı. Şimdi şartlar müsait hâle geldi, fakat bunları anlatacak adam kalmadı.
Beşir Ayvazoğlu’nun son kitaplarından birisi, “Dersaadet’in Kalbi Beyazıt” tır. Bir zamanlar Beyazıt’de Marmara Kahvesi diye bir kahve vardır. Burası Küllük gibi öğrencilerin üniversitede öğrenmeleri mümkün olmayan bilgileri öğrendikleri bir çeşit mekteptir. Buradaki sohbetlerin en önemli özelliği, her hadisenin tarihî arka planıyla masaya yatırılmasıdır. Buranın müdavimleri Türkiye’nin tanınmış ilim ve kültür adamlarıdır. Bunlara Ayvazoğlu, Marmaratör diyor. Bunların arasında Necip Fazıl, Fethi Gemohluoğlu, Erol Güngör ve Muzaffer Ozak gibi meşhur isimler yanında, S. Ragıp Atademir ve Ziya Nur Aksun gibi Konyalı isimler de vardır. Konya’da bizim hiç, Küllük ve Marmara Kahvesi gibi sohbet merkezlerimiz olmadı. Bütün çabalara rağmen bu açıklığı bir türlü kapatamadık.
Başka bir eksikliğimiz, her konuda ilim adamı yetiştirdiğimiz halde kültür adamı yetiştiremiyoruz. İlim adamlığı ile kültür adamlığı farklı şeylerdir. Her ilim adamı kültür adamı değildir. Örnek verecek olursak Erol Güngör ve Oktay Sinanoğlu hem ilim, hem de kültür adamıdır. Kültür alanında çektiğimiz sıkıntıların en önemli sebeplerinden birisi budur.
Kısaca kültür adamlığı meselesi üzerinde de durmak isterim. Kültür adamlığı aydınlığın bir üst seviyesidir. Kültür adamı, millî kültürün ihya ve yaşatılmasında, genç nesillere aktarılmasında mücadele veren emek sarfeden insandır. Bu sebeple her yazar, her aydın kültür adamı değildir. Mesela, Mehmet Emiroğlu merhum, kültür eserleri yanında yüzlerce gencin elinden tutmuş, ilim-kültür serisi kitapları ömür boyu borçla satın alarak gençlere dağıtmıştır. Kazım Köroğlu dil konusunda büyük mücadele vermiş, yazdığı makalelerle dil konusunda yapılan yanlışları gündeme getirmeye çalışmıştır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi İzzet Koyunoğlu kültür mahsulü eserlerin yurt dışına çıkmasını önlemiş ve dünyada bir eşi daha olmayan özel müzesini kurmuştur. A. Safa Odabaşı ve Hasan Çopur Beyler de aynı gayret içerisinde olmuştur. Örnekler çoğaltılabilir. İşte gerçek kültür adamları bunlardır.
Geçen yıllarda bir Konya Kültür Adamları Platformu adıyla bir teşekkül oluşturmuş ve bu ekiple bazı teşebbüslerde bulunmuştuk. Sonradan bu çalışmalarının müspet neticeleri çıktı ortaya. Fakat yoğun işlerimiz dolayısıyla bu faaliyeti devam ettirmemiştik.
Dil başta olmak üzere pek çok kültür konusunda tespit ettiğimiz çıkış noktaları var, Sadece Konya için değil, ülke çapında önemli meselelere el atılabilir. Konya bugün bu potansiyele sahiptir. Önemli olan bu potansiyeli harekete geçirebilmektir.
Şimdi, bazı akademisyenlerin de iştirakiyle hiçbir kuruluşla ilişkisi olmayan tamamen küstükil 20-30 kişilik bir Konya Kültür Adamları Platformu Üst Kurulu ile bu kurulun kararlarını tatbik mevkiine sokacak 7 kişilik de bir İcra Kurulu oluşturulmalıdır. Kültür adamları toplantılarının devamından yana olanlar, bu teşkilatın oluşmasında yardımcı olurlarsa hem Konya, hem de ülke kültürüne büyük hizmette bulunmuş olurlar. Eğer Konya hâlâ bir başkentse, bunu yapmaya mecbur değil, mahkûmuz da. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Ali Uz Arşivi
SON YAZILAR