Kafi Olsaydı Sevmek…
Gönüller tabibinin, kutlu rehberimizin, insanlığa onur getirişinin 1443. yılında ayrı ayrı mekanlarda ayrı ayrı zamanlarda kutlu demler yaşanıyor…
Onun doğumu bir yana doğumunun yadı bile yetiyor dünyayı bambaşka bir hale bürümeye, yetiyor acıları unutturmaya… En güzel haftasını yaşıyor hale geliyor mümin kardeşlerimiz. Camilerde, Kur’an kurslarında yapılan farklı programlarla şenleniyor yürekler…
Bu yıl D.İ.B kutlu doğumun temasını “Din ve Samimiyet” olarak belirledi. Bir tema ancak bu kadar uygun olabilirdi “hal” in haline… Allah rasulü (s.a.v) şöyle diyordu: “Din samimiyettir.” Rabbimiz bu kutlu sözü tescillercesine şöyle buyuruyordu Al-i İmran suresi 29. Ayette:
“Deki: İçinizdekileri açığa da vursanız gizleseniz de Allah onu bilir, o göklerdekini ve yerdekini bilir, o her şeye hakkıyla gücü yetendir.”
Bu ayet-i celile ashab-ı kiramı ağlatıyordu. “Demek Rabbimiz içimizden geçenleri biliyor.” diyerek ağlıyorlardı. Onları ağlatan dinde samimi olamama düşüncesiydi.
Dinleri uğruna işkenceler gören, yurtlarından çıkarılan, boykota tabii tutulan, kendilerine her türlü zulmün reva görüldüğü o değerli insanlar samimi olamamaktan korkuyordu…
Yanlarında bir miktar para, değersiz birkaç parça dünyalık bulunduğunda “Amellerimizin karşılığı bize dünyada mı veriliyor” diye düşünüp, gözleri şişene dek ağlayanlar samimi olamamaktan korkuyordu…
Bedir’de darbe almış ellerini “savaşmama engel oluyor” deyip, koparıp arkalarına atan ve cihada devam eden mücahidler samimi olamamaktan korkuyordu…
Her şey yolunda gidiyorsa şayet “Bizim başımıza niçin bir musibet gelmiyor? Yoksa biz gerçek müminlerden değil miyiz?” diyenler samimi olamamaktan korkuyordu.
Bugün sadece müslümanım dediği için katledilen insanlar var dünyada. Bugün sadece zulme hayır dedikleri için haklarında idam kararı verilen kardeşlerimiz var… Ve ne acıdır ki zulme eliyle ve diliyle müdahale etmek bir yana kalbiyle buğz etmekten bile aciz insanlar da vardünyada… Bugün samimiyetimizi sorgulama zamanı…
“Din samimiyettir”… Bir Müslüman içi başka dışı başka olamaz; olmamalıdır. Zira bu Müslümanlık değil, münafıklık alametidir. Bir Müslüman insanların yüzüne başka arkalarından başka konuşamaz; konuşmamalıdır, zira bu iki yüzlülüktür ve münafıklık alametidir. Bugün samimiyetimiz ne noktada hesap etme zamanı, acaba yaşadığımız her olayda nefsimizi hesaba çekebiliyor muyuz? Sen de suçlusun diyebiliyor muyuz kendimize. Zira samimi müminlerin en önemli özelliği nefisleriyle barışık olmamalarıdır. Tıpkı ecdadımız gibi…
Onlar ki ceplerinden bir miktar para çalınsa “yanımda bu kadar para taşımasaydım, insanlar benim yüzümden hırsız olmazdı” diyerek kabahati önce nefislerinde ararlardı. Şimdi o ecdadın torunları olan bizler evde kaybettiklerimiz yüzünden komşuyu hırsız tutacak kadar bencil olduk…
Samimiyet bünyesinde çelişki barındırmayan bir kavramdır. Beş vakit namazını kılan kendini dindar addeden sonra da buluğ çağına ermiş olan kızına “sen daha küçüksün çıkar şu eşarbı” diyen bir anne samimiyetten bahsedemez. Helali-haramı, Allah’ın (c.c) razı olduğu ve olmadığı amelleri bilen bir kişi gözünü harama dikerse dinde ne kadar samimidir? Ve en önemlisi Ben Allah rasulünü çok seviyorum diyen bir kişi onun sünnetini ihya etmiyorsa samimiyetten söz edebilir mi? Sadece seviyorum demek kafi olsaydı şefaat olmazdı. Kevser olmazdı… Seviyorum demek kafi olsaydı Bedir olmazdı, Hendek olmazdı. Sevmek yeterli olsaydı Allah’ın sevgilisi Taif’te taşlanmazdı…
Seviyorum demekle iş bitseydi “samimiyet” denilen kavram olmazdı…
Rabbimiz kutlu doğumun hürmetine nifak tohumları saçılmış gönülleri muhabbetinin nuruyla yıkasın ve yine inşallah yüce Rabbimiz Habibi’nin hürmetine ihlasa iltifatsızlıktan muhafaza etsin bizleri…





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.